Mücevherlere sahip bir fakir: Ebu Hureyre (r.a)

Medine’de, Peygamber Mescidi’nin hemen bitişiğinde, üzeri hurma dalları ile örtülü bir gölgelik… Ve bu gölgeliği yuva bellemiş bir garip yürek… Ne ailesi ne malı vardı onun, tek sermayesi Allah ve Resûlü’ne duyduğu derin muhabbetti. Bu muhabbet onun için dünya ve içindeki her şeyden daha değerliydi. Ebû Hüreyre, Yemen’den gelip de Peygamberine iman ettiğinden beridir onsuz geçen yıllarına hayıflanarak, onsuz geçen zamanların adeta acısını çıkararak hiç yanından ayrılmadı çok sevdiği Resûlü’nün. İslam’dan uzak kaldığı yıllarını telafi etmek için gecesini de gündüzünü de bu yola adadı. Nebi’nin (s.a.s.) her bir meclisine katılır, her bir sözüne dikkat kesilir ve ilgiyle onu dinlerdi. Dinlemek, onun için kulaktan gönle giden esaslı bir işti. Kulağından giren ve Nebi’ye (s.a.s.) ait olan her bir söz, bir anda adeta bir mücevher olur ve mahfazasında korunurdu. İşte bu mücevherleri korumaktı onun yegâne meşgalesi. Böylelikle o, aslında mücevherlere sahip bir fakirdi.

---

Cenevre Sözleşmesi İmzalandı. (1949)

---

...Sadaka vermeyi, can boğaza gelince ‘falana şu kadar, filana bu kadar’ diyeceğin zamana erteleme. Zaten o mal, vârislerden birilerinin olacaktır. (Buhârî, Zekât, 11)

Editör: Ammar Esenkal