Şükreden bir kul olarak peygamber

Bizler, bu fâni dünyada misafiriz. Gözümüzü çevirdiğimiz her yerde Cenab-ı Allah’ın nimetlerini görürüz. Şükür, Allah’ın emaneten verdiği nimetlerin kadrini bilmektir. Şükür, arzu ve isteklerin, hırs ve tamahın esiri olmaktan kendimizi koruyabilmektir. Şükür, yaratılış gaye ve hikmeti doğrultusunda yaşamanın bir göstergesidir. Şükür, yapılan iyiliğe kör ve sağır kesilmemektir. Sadece varlığın kıymetini bilmek değil, yokluğa da sabredebilmektir şükür. Peygamberimiz (s.a.s.) zaman zaman geceleri kalkar ve ibadet ederdi. Uzunca bir süre huşu içerisinde kıyamda dururdu. Gözyaşları eşliğinde secdeye kapanırdı. Gönülden Allah’a yakarışta bulunurdu. Onun bu haline gıptayla şahit olan Hz. Aişe validemiz, “Ya Resûlallah! Rabbin geçmiş ve gelecek bütün günahlarını bağışladığı hâlde niçin bu kadar ibadet ediyorsun?” diye sordu. Allah Resûlü (s.a.s.), değerli eşinin bu sorusuna şu ibret dolu cevabı verdi: “Allah’a şükreden bir kul olmayayım mı Ey Aişe?” (Müslim, Sıfatü’l-münâfikîn, 81)

Editör: Mehmet Çalışkan