Batı’daki iletişim ve ulaşım hamlelerini yakından takip eden Sultan II. Abdülhamid Han’ın büyük bir rüyası vardı: İstanbul’dan Medine’ye kadar uzanacak olan bir demiryolu. Payitahtı, mukaddes topraklara bağlayacak bir demiryolu ağı döşemeyi, aynı zamanda Kızıldeniz ve Akdeniz ile irtibat sağlamayı öngörüyordu. Bu projeyle haccetmek üzere develer üzerinde yollara düşen ve kızgın çöllerde nice meşakkatlerle mücadele veren hacı adaylarının yolculuk süreleri azalacak ve yol emniyeti sağlanacaktı. Oldukça maliyetli olan bu projenin yapımı için Sultan II. Abdülhamid, ilk bağışı şahsi mal varlığından yaparak bir yardım kampanyası başlattı. Bunun üzerine Hindistan’dan İran’a, Güney Afrika’dan Tunus’a, Kıbrıs’tan Balkanlar’a İslam coğrafyasının her tarafından fedakârca bağışlar geldi.

Çalışmalar esnasında bölge halkının ve Peygamber Efendimizin ruhaniyetinin rahatsız olmaması için oldukça titiz davranıldı. Raylara keçe döşenmesini emredecek kadar zarif, demiryolu hattının toprakla temas eden kısmına adını yazdıracak kadar da tevazu sahibi olan II. Abdülhamid’in gayretleriyle istasyon, 1 Eylül 1908’de resmî bir törenle açıldı ve “Hamidiye Hicaz Demiryolu” adını aldı.

Editör: Mehmet Çalışkan