Bir gün yetimlerin Peygamberi mübarek iki parmağını kaldırdı. Belli ki parmakları, cennete giden yola işaret edecekti: “Ben ve yetime kol kanat geren kimse cennette böyle (yan yana) olacağız.’ buyurdu. Nebî, aralarını hafifçe ayırarak işaret parmağıyla orta parmağını gösterdi.” (Buhârî, Talak, 25)

Kanadı kırık yetimlere kol kanat gereni, onların yaralarına merhem olanı, gözlerindeki yaşı sileni cennetle müjdeliyordu Nebî. Kimsesizlerin kimsesi olanlara, gönlünde gariplere yer verenlere, yetim Peygamber cennette, yanı başında yer ayırıyordu. Zira o, yetimliğin ne demek olduğunu herkesten iyi bilirdi. Saadet asrında Peygamber’in hanesi, yetimlerin en çok huzur buldukları yerdi. Enesler, Abdullahlar, Beşirler… Her biri Allah Resûlü’nün engin merhametinden nasiplenmiş, Peygamber’in yetimleri olma saadetine ermişlerdi. Bugün de şefkat dolu bir bakışın hasretini çeken, çaresizliğin belini büktüğü yetimler var ve onların her biri inananlara Hz. Peygamber’in (s.a.s.) emanetidir. Yetime şefkat, imanın üzerimize yüklediği bir kulluk, bir ümmet görevidir.

SÖZÜN ÖZÜ

Kim çıkarır sabahleyin erkenden Dünyamıza ışık veren güneşi, Gece vakti denizlere serpilen Ay doğuyor; kim yapıyor bu işi?

İbrahim Alâettin Gövsa

Editör: Mehmet Çalışkan