Hadisler, Hz. Peygamber’in sağlığından itibaren sahâbe-i kiram tarafından hem ezberlenmiş, hem de yazılmıştır. Hz. Peygamber’in Abdullah b. Amr ve Enes b. Mâlik gibi sahâbîlere huzurunda hadis yazmaya izin verdiği bilinmektedir.

İlk başlarda Kur’an’la karışması endişesiyle hadislerin yazılmasına ihtiyatla yaklaşanlar olsa da, peygamberimizin vefatından sonra hadislerin hem sözlü, hem de yazılı olarak aktarıldığı bir gerçektir. Peygamberimizin amcaoğlu Abdullah b. Abbas bilmediği hadisleri diğer sahabilerden dinlemiş, yazmış, sonra da yazdıklarını hadis dinlediği kişiye okuyarak hatalarını düzeltmiştir.

Hadis yazma ve yazdırma işi, zaman içerisinde “imla meclisleri” adıyla kurallı bir ilmi faaliyete dönüşmüştür. Bu meclislerde talebenin oturuş biçimi, kullanacağı malzemeler vb. önceden belirlenirdi. Ders başlayınca hocası önce hadisleri tane tane okur, talebeler yazar, sonra hocanın metniyle talebelerin yazdıkları karşılaştırılır ve hatalar düzeltilirdi.

İmla meclisleri sayesinde hadisler, günümüze kadar sağlıklı bir şekilde ulaşmıştır.

SÖZÜN ÖZÜ

Kalbin öldüğünün alametlerinden biri de, insanın kaçırdığı iyiliklere üzülmemesi, yaptığı kötülüklerden dolayı pişmanlık duymamasıdır.

Atâullah İskenderî

Editör: Mehmet Çalışkan