Yüce dinimiz İslam’ın istediği davranışlardan birisi de mümkün mertebe hüsn-i zanla hareket edip gereksiz su-i zanlardan kaçınmaktır. Allah (c.c.), “Ey iman edenler! Zannın birçoğundan sakının” (Hucurât, 49/12) buyurmuştur. Su-i zan, kesin bir delil olmaksızın Müslümanlar hakkında kötü düşünmek ve emin olmadığı hâlde Müslümanlar hakkında ithamda bulunmaktır. Hâlbuki Müslümanlarda beraet-i zimmet yani suç ve günahtan uzak olmak esastır. Aksini gösteren kesin bir delil olmadıkça kimseye suç isnad edilemez. Peygamber Efendimiz (s.a.s.) zandan sakındırmış, “Zan, yalanın ta kendisidir” (Müslim, Birr, 28) buyurmuştur. Müslümanlar hakkında kötü düşünmek, şeytana fırsat veren ve birçok kötülüğe kapı açan bir yaklaşımdır. Telafisi imkânsız zararlar verip büyük fitnelere sebep olabilir. “İfk olayı” diye bilinen Hz. Aişe’ye (r.a.) iftira atılması olayında, hüsn-i zan beslemeyip iftiralara kulak asanlar hakkında Allah (c.c.), “Mümin erkek ve kadınların bu, apaçık bir iftiradır demeleri gerekmez miydi?” (Nûr, 24/12) buyurmuştur. Dolayısıyla Müslümanlara karşı hüsn-i zannı ilke edinmek ve su-i zanla başkalarına zarar vermekten kaçınmak dinimizin temel bir ahlak ilkesidir.

Editör: Mehmet Çalışkan