Allah Rasûlü sabah namazını kıldırdıktan sonra telaşla mescidden çıktı. O kadar hızlıydı ki beraberindekiler kendisine yetişmekte zorlanıyordu. Kiminin hırkası boynundan düşüyor, kiminin terliğinin bağı kopuyor ama Resûlullah Sa’d’ın cenaze işlemlerinde hazır bulunmak için şikâyetlere aldırmadan ilerliyordu.

Ömrünün yalnızca son birkaç senesini müslüman olarak geçirmesine karşın İslam’a büyük hizmetlerde bulunarak mü’minler için tam anlamıyla “ensar” kardeşi olan Sa’d, Hendek Savaşı’nda ağır yaralanarak tedavi için getirildiği çadırda Rabbine kavuşmuştu. Acı haberi sabah öğrenen Allah Resûlü de ona karşı son görevlerini yapmak için acele ediyordu. Cenaze işlemlerini özenle takip etti ve namazını bizzat kıldırdı.

Resûlullah onun bu dünyadan ayrılmasıyla derinden sarsılmıştı, yüreğini kaplayan hüzün hal ve hareketlerine yansıyordu. Bu tarifsiz acı, Hz. Âişe’nin yıllar sonra söylediği şu sözlerde en güzel ifadesini buldu: “Resûlullah ile iki arkadaşından (Ebu Bekir ile Ömer’den) sonra, vefatı Müslümanlara Sa’d b. Muâz’ınkinden daha ağır gelen bir kimse yoktur!”

SÖZÜN ÖZÜ

Her kime şu beş saadet verilmişse, tatlı yaşayışın dizgini onun eline bırakılmıştır: 

1) Vücut sağlığı,

2) Güven,

3) Rızık genişliği,

4) Şefkatli ve vefalı arkadaş,

5) Feragat duygusu.

Molla Camî

Editör: Mehmet Çalışkan