Bu yazıyı kaleme alırken başlığının ne olacağı konusunda bir müddet tereddüt yaşadım. Hassas bir yazı olacağını bildiğimden okuyanlar kadar yazıma konu olan kardeşlerimi de incitmeme adına daha bir titizlik göstermem gerektiğinin farkındayım.

İnsan; doğuştan engelli olmak gibi genetik veya diğer faktörlerden kaynaklanan iradesi dışında bazı durumlara maruz kalabilmektedir.  Diğer yandan hastalıklar, kazalar, doğal felaketler, savaşlar vb gibi nedenlerle her gün birçok kişi “engelli” durumuna düşebilmektedir. Diğer yandan bu kardeşlerimizin eğitim, sanat, spor gibi alanlarda önemli başarılar elde ettikleri görülmektedir. Dolayısıyla ülkemizde ve dünyada gittikçe artan bir gerçeklik olarak engelli kardeşlerimize kendilerini gerçekleştirebilecekleri imkan ve fırsatların sağlanması çok önemlidir.  

Asr-ı Saadette bu kardeşlerimizin durumunu merak ettim. Yazımda engellilerden âmâları konu edineceğim. Konu edineceğim derken İslam’ın geldiği yıllarda, peygamberimizin zamanında âma olanlara nasıl bakıldığını, Efendimizin onlara nasıl davrandığını izaha çalışacağım.

Kesin sayısı belli olmamakla beraber, kayıtlarımızda doğuştan ve sonradan olmak üzere on âma sahabeden bahsedilmektedir. İbn Mektûm’un dışındaki dokuzuyla ilgili uzun olmamak şartıyla kısa kısa bilgi verip Mektûm’u biraz tanıtmak istiyorum.  

ITBAN B. MALİK EL-HAZRECÎ; Medinelidir, Hicret sonrası Hz. Ömer’le kardeş edildiği gibi Bedir, Uhud ve Hendek savaşlarına katılmıştır. Ayrıca ayak engeli de vardı. Hayatı boyunca Medine-Kûba arasındaki Beni Salim b. Auf kabilesinde imamlık yapmıştır. Gece ve fırtınalı zamanlarda namaz kıldırmaya gidemediğinde Efendimizin gelip kendisine namaz kıldırmasını istemiştir. Peygamberimiz de Ebu Bekir Efendimizle birlikte evine giderek kendisiyle birlikte gelen diğer sahabîlere de namaz kıldırmıştır. Oldukça cömert olan Itban, bu durumdan sonra evini mescid edinmiştir. Kendinden yirmi civarında hadis rivayet edilmiştir.     

ABD B. CAHŞ; ilk seriye komutanı Abdullah b. Cahş ve Peygamberimizin zevcesi annemiz Zeyneb b. Cahş’ın kardeşi ve Ebu Sufyan’ın da damadıdır. Dolayısıyla Peygamberimizle de bacanaktır. Hicretinden sonra evini satan Ebu Sufyan’a çok kızan Abd, iyi de bir şairdir.  

EBU SUFYAN; iki gözünü de sonradan kaybetti. Birini Taif muhasarasında diğerini de Suriye/Yermuk’ta kaybetmiştir. Mekke’nin ileri gelenlerindendir. İlk Müslümanlardan olan ve Habeşistan’a hicret eden annemiz Ümmü Habibe’nin babasıdır. Peygamberimiz zamanında Cüreş’e vali, Ebu Bekir efendimiz zamanında da Necran’da zekât ve vergi memuru olarak görevlendirilmiştir.    

CUÂL B. SÜRÂKA; Benî Mustalık Gazvesine gidildiğinde Peygamberimiz yerine vekil olarak onu bırakmıştır. İlk hicret eden sahabîlerden olan Cuâl, Beni Kurayza Yahudileri tarafından gözünü kaybetmiştir.    

UMEYR B. ADÎ; Evs kabilesinden ilk Müslüman olanlardan olan Umeyr Huzeyme b. Sabit’le birlikte Peygamberimiz tarafında Beni hatim putlarını kırmakla görevlendirilmiştir. Kardeşi Haris’ in Uhud’da şehit olmasının ardından kabilesinin imamı olarak görevlendirilmiştir. Hassan b. Sabit’in şiirlerinde övdüğü Umeyr, aynı zamanda hafızdı. Ayrıca Efendimizle cihada çıkardı.   

EBÛ ABS B. ABDURRAHMAN; Evs kabilesinden bir başak âma sahabe de Ebu Abs’dir. Hicret öncesi İslam’ı kabul eden Abs’ın ismi Abduluzza iken Efendimiz Abdurrahman olarak değiştirmiştir. Okuma yazma bilen Abs, peygamberimize şiir ve sözleriyle hakaret eden Ka’b el-Eşref’i ve Ebû Râfi b. Ebü’l-Hulayk adlı Yahudilerin öldürülmesinde rol oynamıştı. Peygamberimiz geliş-gidişlerinde yardımcı olması için asa vermiştir.  

EVS B. SÂBİT; Ubade b. Samit’in kardeşi olan Evs, karısı ve amcasının kızı Havle binti Sa’lebe’yle olan anlaşmazlığından Mücadele suresinin ilk dört ayeti nazil olmuştur.  

EBÛ KUHÂFE; “Yâr-ı gâr”-mağara arkadaşı- olan, iki kişiden ikincisi Ebubekir efendimizin babasıdır. Oğlunun İslam ve köle azadı için yaptığı harcamaya kızardı. Mekke’nin fethinde Peygamberimiz karargâhını Zâtüvâ’ya kurduğunda o da kızının yardımıyla Ebû Kubeys dağına çıkarak gelişmeleri oradan takip ediyordu. Fetih günü Ebubekir efendimiz babasını huzura getirince Peygamberimiz; “yaşlı babanı buraya kadar yormayıp evinde bıraksaydın onu biz ziyarete giderdik.” Diye iltifatta bulunmuştur. İslam’ın telkin edilmesiyle de Müslüman olmuştur. Yaşlı ve aynı zamanda henüz Müslüman olmayan birine karşı efendiler efendisinin gösterdiği nezaketine bakar mısınız? Bu engelli, yaşlı ve tüm bunların ötesinde sadık dostuna karşı gösterilen bir ilgidir.

SAÎD B. YERBU; (Radıyallahu Anhüm) gibi on sahabenin ismi geçmektedir. Saîd b. Yerbu; Kureyş’in Mahzunoğulları kabilesine mensuptur. Harem bölgelerine taşları koymakla görevli sahabelerdendi. Hz. Ömer’in değer verip istişare ettiği kişilerdendi. Hz. Ömer, gözlerinin görmediği zamanlarda evinde ziyaret etmiştir. Camiye gelemediğini söyleyince onu camiye getirmesi için bir hizmetçi görevlendirmiştir.    

ABDULLAH İBN ÜMMÜ MEKTÛM,

İsmini zikrettiğim on sahabeden dokuz tanesi hakkında kısa bilgi verdikten sonra asıl üzerinde durmak, kendinden bahsetmek istediğim sahabe İbn Ümmü Mektûm’dur.

Cahiliye döneminde ismi “Husayn” olan Mektûm’a Rasûlü Ekrem Efendimiz Abdullah ismini vermiştir.

Mekke’nin yerlilerindendir. İslam’a uzun müddet karşı koyan Âmr b. Lüeyliler arasında İslam’a ilk girenlerden biridir. Kendi gibi Müslüman olanlardan bir de vahiy kâtipliği yapan, daha sonra irtidât eden Abdullah b. Sa’d b. Serh’te bu kabiledendir. Ayrıca Hudeybiye anlaşmasında Mekke yönetimi adına metne imzasını koyan Süheyl b. Âmr’da gene bu kabiledendir. Küçük mahdumumun da ismi olan Süheyl, Mekke’nin fethinden sonra Müslüman olmuş ve efendimiz tarafında Mekke valisi olarak görevlendirilmiştir. Hatice annemizin dayısı tarafından akraba da olan, Abdullah İbn Mektum annesine nispetle “Ümmü” denmiştir.

Ümmü Mektum’un ilk Müslümanlardan olduğu, fakat kim tarafından nasıl İslam’a girdiğiyle ilgili bilgi bulunmamaktadır. İlk Müslümanlığını kendinin de daha çok tanınmasına sebep olan, Peygamberimizin de zaman zaman “Rabbimin beni kendisi hakkında uyardığı kişi, merhaba, hoş geldin” demesine sebep olan ilk gelen Abese suresinin onun hakkında inmesinden anlıyoruz.

İlk Müslümanlardan olduğu gibi aynı zamanda akabe biatından hemen sonra Musab bin Umeyr’le birlikte dini öğretmek için hicret eden ilk Müslümanlardandır.

Evi şehrin biraz dışındaydı. Cemaate gelmemek için Efendimizden izin istemiş. Ezanı işittiğin takdirde sürünerek te olsa cemaate devam etmesi gerektiğini söylemiştir. Başka bir günde evimizle mescid arasında ağaç olduğunu söyleyerek affını talep ettiğinde de gelmeme ruhsatını alamamış.

VALİ. Farklı söylemler olsa da peygamberimiz yirmi yedi defa gazaya çıktığı bilinmektedir. Allah Resûlü çıktığı bu gazvelerden Bedir, Uhud, Hendek, Hudeybiye Anlaşması ve Mekke’nin fethi başta olmak üzere on üçünde yerine vekil/vali ve imam olarak Abdullah İbni Ümmü Mektum’u bırakmıştır. Peygamberimiz Tebuk Gazvesi için farklı bir uygulama yapmıştır. Ehl-i Beyt’e sahip çıkması için Hz. Ali’yi, Medine valiliği için Muhammed bin Mesleme’yi, imamet için de Ümmü Mektum’u vekil olarak bırakmıştır.

MÜEZZİN. Peygamberimizin Medine’ye hicretten sonra uygulamaya koyduğu hususlardan biri de namaz vaktinin geldiğini ilan etmek için ezan okutmasıydı. Önceleri yanık sesiyle Medine sokaklarında “es-Salah, es-Salah” diye duyuran Bilal-i Habeşi vardı. Abdullah b. Zeyd b. Sa’lebe’nin rüyasında ezanı görmesi ve Efendimizin uygun bulması üzerine Bilal-i Habeşi’nin Neccâroğulları’ndan bir kadının damından ezan okunmaya başlandı. Bilal olmadığı zaman Ebû Mahzûre o olmadığı zaman da Ümmü Mektum müezzinlik yapardı. Hep olmadıkları zaman değil, varken de yaparlardı. İyi sesi olan İbn Mektum iyi de bir hatipti.

KADİSİYE SAVAŞI ve ÖLÜMÜ. Her ne zaman vefat ettiği tarih kesin bilinmiyorsa da İbn Mektum’u Efendimizden sonra Hz. Ömer zamanında vuku bulan ve “Biz insanları kula kul olmaktan kurtarıp Allah’a kul etmek için geldik.” Sözüyle sembolleşen Kadisiye (İan) savaşında görüyoruz. Savaşta ciddi yararlılık gösteren elindeki siyah bayrakla düşmana hücum ederken şehit olduğu söylenmektedir. Bir başka görüşe göre de yaralı olarak Medine’ye gelip bir müddet sonra öldüğü şeklindedir. (Nisa 95. ayetine göre âmâların savaştan muaf olmasına rağmen o bu savaşa katılmıştır. Katıldığı tek savaştır.)

Evliliği ve çocukları hakkında bilgimizin olmadığı İbn Mektum, engelin fizikte değil gönülde/düşüncede olduğunu gösterdiği gibi Peygamberimiz olsun, arkadaşları olsun hiç biri de onu dışlamamış, kıskanmamış tam aksine kardeşlik duygusu içinde hayatı paylaşmışlar.

Yaptığım açıklamalardan görüldüğü gibi, engelliler gerek doğuştan ve gerekse sonradan olsalar da hiçbir zaman hiçbir şekilde toplum dışına itilmedikleri gibi muhtelif görevler vererek cemiyet içinde tutulmuştur. Psikolojik yalnızlık hissetmemeleri için de Peygamberimiz başta olmak üzere değişik sahabeler tarafından ziyaret etmişler.  Kiminin evi mescid yapılmış, kimine camiye gidebilmesi için hizmetçi görevlendirilmiş, ihtiyaç duydukları her ne varsa da yerine getirilmeye çalışılmıştır. Hal böyle olunca da onlardan hiçbiri, hiçbir zaman kendini dışlanmış hissetmemiştir.

NOT: Kıymetli bilim insanları Prof. Dr. Adnan Demircan ve Prof. Dr. Şaban Öz’ün “Peygamberimizin İzinde 40 Sahabi Serisi” adı altında bir proje hazırlamışlar. Efendimizin bir birinden değerli kırk yıldızını/dostunu alanında yetkin insanlara hazırlatmışlar. Temin ettiklerimi zevk ve heyecanla okuyorum. Okuduğum Hz. İbn Ümmü Mektûm’u Doç. Dr. Nadir Karakuş hazırlamış