Bu günlerde fikir dünyamızın mümtaz şahsiyetlerinden Nurettin Topçu’yu okuyorum. Dergah Yayınları onun 1939’dan 1953’e kadar çıkarttığı "HAREKET" dergisinin tıpkıbasımını neşretti. Cildi ve baskısıyla çok da güzel yapmışlar. Derginin ilk sayısını okurken Topçu’nun Gandi’yle ilgili yazısı dikkatimi çekti.

Gördüm ki, ferdi veya toplumsal dönüşüm hiç de kolay değil. Değişimi gerçekleştirecek kişinin önce kendini değiştirmesi, ardından da hedef kitlesini ona ikna etmesi gerekmektedir. Bunun olması için de ben söyleyip siz yapın değil, birlikte yapalım diyen öncüler ancak değişimi gerçekleştirebilir. Gandi’de tam olarak bunu yapmıştır.

İstediğini gerçekleştireceği ana kadar halkıyla yatmış halkıyla kalkmış. Onlar açsa kendi de aç. Onlar çalışıyorsa o da çalışıyor. Samimi davranmış ve sahici olmuş. Hem de her türlü yapmacıklıktan uzak olarak. Böyle olduğu için de her söylediği muhatapları tarafından hiç tereddütsüz kabul edilmiş, yerine getirilmiş. Halkını çok iyi tanıdığından ona göre kurtuluş reçetesi sunmuş.      

Gandi’nin sloganlarından biri de "maddi hayatı yabancı köleliğinden kurtarmak büyük bir şey değil, asıl ruhu kurtarmak lazımdır."

Gandi, önce ruhi inkılabı gerçekleştirmenin gerekliliği üzerinde durmuş. Ülkesini ihya ve inşa etmeye çalışan, milletini özgürlüğüne kavuşturmak isteyen Gandi, bir konuşmasında halkına şöyle sesleniyor; "işsizler, kadınlar, çocuklar, rençperlerin (ekim-dikim) edilmediği aylarda çiftçiler, nihayet boş saatlerinde bütün Hintliler eğirmeli ve dokumalısınız. Çalışın ve üretin. Dışardan gelecek mallara mahkûm değilsiniz/değiliz. Kendimize yetecek ihtiyaç mallarını kendimiz üretmeliyiz." Bunun için parolamız;

1-          Yabancı mallara boykot,

2-          Eğirme ve dokuma sanayiini diriltme ve herkese öğretme,

3-          Bundan böyle yalnız yerli malı giymeğe söz vermek...

İngiliz kumaşlarını giymek günahtır. Çünkü bu cani kumaşlar yüzünden milyonlarca Hintli battı, çoğu paryalığa* veya ücretli asker mertebesine, karıları da o… düştü. Bu kirli kumaşları sakın fakirlere vermeyiniz, çünkü fakir adamın da bir şerefi vardır; bu kumaşlar, duyduğumuz acının eşya üzerinde tecellisi olmak üzere, yakılmalıdır! 

"Kara çağ, karanlıklar çağı, şeytani medeniyet" diye belirlediği Avrupa’nın tepeden bakan, mütekebbir tavırlarını alabildiğine eleştiren Gandi, inşa etmek istediği Hindistan ve Hindistanlıları erdemli olmaya davet ediyor.

Avrupa’nın tamamen ihmal ettiği/etmemizi istediği kalp terbiyesini ülkemizde yeniden inşa etmeliyiz. Bunun için önce terbiyeciler/öğütçüler yetiştirmek durumundayız.

Gandi ilk önce bu dediklerini uygulamaya koymak için Ahmetabad şehrinde disiplin yuvasında yetişecek terbiyecilerin uyması gereken prensipleri de şöyle anlatıyor.

a-       Gerçeklik yemini: Memleketin iyiliği için de olsa yalan söylenemez; gerçeklik için ana babaya ve büyüklere muhalefet edilebilir.

b-      Öldürmemek yemini: Haksız ve zalim bir kimseyi öldürmek, yaralamak yasaktır. Ona kızmamalı, onu sevmelidir. Zulme karşı gelmeli, fakat zalime kötülük etmemeli onu aşk ile yenmelidir. Zalime, icabında ölümü göze alarak, sonuna kadar, itaatten çekinmelidir.

c-       Şehevi arzuların kontrolü: Yalnız şehevî hazlardan kaçınmak yetmez, hayvanî hisleri müfekkiremizde de kontrol etmelidir. Evli olanlar kadınlarında bir hayat eşi görmeli (…)

d-      Gıdanın kontrolü: Gıda rejimi tanzim edilmelidir; ağır hararet veren şeyler listeden çıkarılmalı, faydası olmayan gıdaları yavaş yavaş bırakmalıdır.

e-      Hırsızlık etmemek: Hırsızlık, yalnız başkasının malını almak değildir; hakikatte kendilerine ihtiyacımız olmayan şeyleri kullanmak da bir hırsızlıktır.

f-        Zengin olmaktan çekinmek: Bedenî ihtiyaçlarımız için mutlak surette elzem olan şeylerden fazlasını elde etmekten çekinmeli, hayatı sadeleştirmelisiniz.

g-       Hiç kimseden korkmamak: Çünkü korkan kimse yukarda sayılan kaidelere riayet edemez. Hükümdardan, halktan, aileden, insanlardan, yırtıcı hayvanlardan korkmamalısınız. (…)

Korkusuz adam kendini "hakikat kuvveti" veya "ruh kuvveti" ile müdafaa eder. Gandi, Avrupalı sömürgecileri gibi kanun ve nizamnameler yapmıyor, yeni bir insaniyet kanunu yoğurmakla işe başlıyor. Onun bu kararlı, azimli ve istikrarlı mücadelesi halkını İngiliz sömürgesinden kurtardı. Bir insanın hali ile gali aynı olursa başarmaması mümkün değil. Tarih bunun örnekleriyle dolu.

Halk liderini yeter ki, kendinden bilsin, yabancı hissetmesin, samimi görsün, gerisi kendiliğinden gelir.

·       Hindistan’da toplumsal sınıfların dışında kalanlar/herkes tarafından hor görülen ve aşağılanan kimse, ayak takımı