İslam tarihinde zor zamanlar vardır. Asr-ı saadetten sonra günümüze kadar olan süreye baktığımızda ilk halife seçimi ile başlayan süreç zorlu olmuştur.

Hele Cemel ve Sıffın savaşları ile Kerbelâ gibi zor zamanlar ümmetin yürek yarasıdır. 

Moğol istilası İslam dünyasını derinden sarsmıştır.Endülüs de Müslümanlarının çektiği yürek yakan hayat hikâyeleri ayrı bir matemdir. İstiklal savaşımız ve Çanakkale destanının yazıldığı günler bizim ve ümmet için zor günlerimizdir. Bosna-Hersek de Müslümanların gördüğü zulüm. Şimdi de Gazze’de her gün yaşadığımız katliam.  

Özellikle körfez savaşı ile başlayan süreçte hemen yanı başımızdaki coğrafyadaki kardeşlerimiz çok acı çekti. Ve çekmeye de devam ediyor. Esasında İslam dünyasının birçok yerinde benzeri zorluklar yaşanıyor. Suçlu aramak kolaydır. İnsan ve toplum olarak kimin hatası veya kusurları yoktur ki? Ama asıl olan çözüm ve çıkış yolu nedir? Ve neler yapabliriz? Sorularının cevabıdır. Son otuz yılı hatta yüz yılı değerlendirirken ve günümüzde karşılaştığımız problemlere çözüm ararken nasıl bir yol izleyeceğiz?  

Yüz günü aşan Gazze’de yaşanan insanlık dramında topyekûn İslam âleminin halini yıllar sonra tarihçiler nasıl yazacak ve değerlendirecek? Asıl olan hepimiz ahirette bu soru ile karşılaştığımızda nasıl cevap vereceğiz?

Kudüslü Marangoz

Kudüslü Marangozun hikâyesini Gazze olayında yeniden hatırladık. Bir marangozun Mescid-i Aksa için bir minber yaptığı haberi yayılır. Ama bu haberi duyanlar hiç umutlanmazlar. Çünkü o tarihte Mescid-i Aksa işgal altındadır. Yani minber bitse bile nasıl yerine konacaktı. Marangozun bu itirazlara şöyle cevap verdiği ifade edilir: bana düşen minberi yapmak, Müslümanlar fethettiğinde onu yerine koyarlar, demiş. Ömrü vefa etmemiş, sonra fetih müyesser olduğunda Nurettin Zengi bu minberin varlığını duyuyor ve minberi yerine koyuyor. Fakat bu minber 1969 yılında sarhoş bir Yahudi tarafından yakılır. 

Neler Yapmalıyız?

Zor zamanlarda özellikle fiili olarak elimizden bir şey gelmeyince darlanıyoruz. Çoğu zaman kahroluruz. Kendimizi suçlarız. Bunların hepsi mümkündür. Ama şu var ki, bizim sorumluluğumuz zulmü dindirmek mi? Zulmün dinmesi için çalışmak mı? Zulmü bitirmeye gücümüz yetmeyebilir, imkânbulamayabiliriz. Ama zulmün dinmesi için sadece dua etmek değil, bu acının son bulması için dertlenmek ve kulaktan kulağa haykırmak bile önemlidir. Yapabileceğimiz bazı hususlar;

Vahdet: Öncelikle yaşadığımız şehirden başlayarak her birimizin kalb birliği son derece önemlidir. Bu hususta atacağımız her adım önemlidir. Günümüzde değişik sebeplerle diğer Müslümanı üzmek, kenara koymak esasında Gazze’yi savunmasız bırakmaktır. 

Duyarlılık: Her konuda fikr-i takip önemlidir. Ama İslamdünyasının bir tarafı yanarken bu duyarlılığı sürekli gündemde tutmak ayrı bir görev ve kıymettir. Özellikle sosyal medya üzerinden tüm dünyaya bu katliamı duyurmak ve dünya gündeminde tutmak duyarlılığın sürekliliği açısından son derece kıymetlidir. 

Dua: Bazen bu iş dua ile olmaz, dua ediyor da ne oluyorgibi akaid açısından sıkıntılı cümleler duyarız. Dua, Allah’ın hazinesinden istemektir. Duanın adabı, dua da samimiyet, sebeplere sarılmak vb konuların hepsini birlikte düşünmeliyiz. 

Üretim ama Kaliteli: Esasında düşmana verilecek en güzel cevap kötülükleri dizginleyecek üretimin ama kaliteli üretimi, katma değeri yüksek olan üretimi artırmaktır. Hazır ol cenge eğer ister isen sulh-ü salâh sözü çok ama çok anlamlıdır.  

Düşmanı Tanımak: Ümmete düşman olan kimlerdir? Tarihten alacağımız ders ile bir kez daha acı tecrübe ile gördük ki fırsat bulduğunda islam düşmanlarının nasıl bir araya geldiği, kendi ürettikleri “insan hakları” gibi kavramları nasıl da ayaklar altına aldıklarını ibretle seyrediyoruz. 

Sabırla Mücadele: Her türlü kötülüğün ortadan kalkması için sabırla mücadele etmek gerekir. Kötülükleri ve zulmü bir günde sona erdirmek mümkün değildir. En büyük hata ise “yenilmişlik” duygusudur.   

Acıyı Gündemde Tutmak: Acıyı unutturmamak önemlidir. Her gün önümüze düşen onlar resme ve videolara artık bakamaz hale geldik. Hem resimlerin zorluğundan belki de daha çok utandığımızdan. Ama asıl yıkıldığımız an acıyı unuttuğumuz ve sıradanlaştırdığımız gündür. 

Ümitsiz Olmamak: Gazze özelinde islam ülkelerinin tutumu, batı ve ABD’nin açıktan zulme taraf olan tutumu hepimizi etkisi altına alıyor. Çok sık kullandığımız bir söz var: biz seferden sorumluyuz, zaferden değil. “Gevşeklik göstermeyin, üzülmeyin; eğer inanmışsanız şüphesiz en üstün olan sizsiniz. “ (Âl-i İmran,3/139)

Bilinç Oluşması Ve Diri Tutmak: Gösteriler, büyük kalabalıklar ile protesto yapıp bilinç oluşması çok önemlidir. Meşru her buluşma ve toplantılar dünya görüşü ne olursa olsun toplumda zulme karşı bir bilincin oluşmasına ciddi katkı sunmaktadır. 

Haber Akışında Dikkatli Olmak: Özellikle savaş ve katliam zamanlarında yaptıkları zulümleri örtmek, duyulmasını engellemek adına birçok çalışmanın yapıldığına şahit olduk. Sosyal medya mecralarında Gazze özelinde yayınlanan haber ve resimlerin nasıl da engellendiğini gördük. Yerine göre özgür batının (!) nasıl da despot ve karanlık bir hale döndüğünü yeniden gördük. İlk zamanlar Filistinlilerin yerlerini sattığı yalan haberleri özellikle gündemde tutuldu. 

Kullanılan Dil: Küfür tek millettir düsturunu bir kez daha derinden gördük. Ama özellikle başkalarının ürettiği kelime ve kavramlarla olayı değerlendirmek çok yaralayıcı bir durumdur. Müslüman olayları değerlendirirken de iman ettiği değerler ile hareket eder. Biz inanıyoruz ki, Allah nurunu tamamlayacaktır.