İnternet ve buna bağlı olarak kullanılan bilgisayar ve telefon gibi aletler için insanlık tarihinin en büyük icatlarından biridir dersek yanlış söylemiş olmayız.

Hayatımıza birçok yenilik getiren bu teknoloji, baş döndürücü bir hızla gelişmeye devam etmekte, öyle ki eskiden yüzyılları alan gelişmeler artık birkaç yıl içinde meydana gelebilmektedir.

Bu teknolojilerin insanlığa sunduğu birçok faydanın yanı sıra elbette zararları da bulunmaktadır. Bütün bunları bir yazıya sığdırmak imkansız olduğu için biz bu yazıda sadece bir yönüne dikkat çekmek istiyoruz. Çünkü bahsedeceğimiz bu yönün zararı hepimize dokunmakta ve gelişmeler göstermektedir ki hem şimdiki hem de sonraki nesillerin en ağır imtihanı bu yönüyle olmaktadır/olacaktır.

İnternetle birlikte adına “sanal dünya” denilen yeni bir dünyayla tanıştık.

Bu dünya bizleri oldukça cezbetti ve birçoğumuzu içine hapsetti.

Böylece hayatımızda var olan bağımlılıklara bir de “sanal bağımlılık” adıyla yeni bir bağımlılık çeşidi eklenmiş oldu.

O sanallığın arkasına sığınarak normalde yapılması düşünülmeyen birçok şey yapılmaya başlandı. Eskiden sadece çevremizde şahit olduğumuz olayları artık cebimizdeki bir küçük aletle (tabi internet vasıtasıyla) dünyanın öbür tarafında meydana gelmişse bile izlemeye başladık.

Bu küçük alet ve teknoloji vesilesiyle hepimiz bir aktör olduk ve eskiden bir perdeyle mahalleden gizlediğimiz mahremiyetimizi bütün dünyayla paylaşmaya, hatta bundan kazanç bile elde etmeye başladık.

Bu teknoloji sayesinde birçok işi tek tuşla yaptığımız için bunlardan artakalan zamanı bu dünyanın büyüsüne kapılarak boş yere harcamaya başladık.

Bu teknolojinin asıl amaçlarından birisi uzaktakilerle iletişimi kolaylaştırmaktı.

Evet, uzaktakiler yakınlaştı belki ama yakınımızdakilerden uzaklaştık.

Önceden kendi halimizde yaptığımız ibadetlerimizi canlı yayınlarla herkese göstermeye, gizlenmesi gereken bazı ibadetleri bütün dünyaya duyurmaya başladık.

Dinlenmek için yapılan geziler bir gösteriş haline geldi, sırf başkaları görsün diye hiç ihtiyaç duyulmayan eşyalar alındı.

Mesai saatlerinde asıl işlerin yerini malayani şeyler aldı ve en verimli zamanlar boş yere harcandı.

Velhasıl bu teknoloji sebebiyle hayatımızın her alanında köklü değişiklikler meydana geldi.

Bütün bu değişikliklerin ortasında en büyük problem ahlaki alanda meydana gelen erozyon oldu.

Elbette iletişimin bu kadar geliştiği ortamda eski dünya şartlarının devam etmesi beklenemezdi.

En büyük yanılgımız reel hayatta lazım olan ahlakın sanal dünyada geçersiz olduğu düşüncesi oldu. Hâlbuki sanal dünyada ahlak daha da önemli hale geldi. Zira bu dünyanın sunduğu kendini gizleme özelliği veya sanal dünyanın sunmuş olduğu tek başına olma duygusu reel hayatta yapmadığımız birçok şeyi yaptırmaya başladı. O yüzden ahlak kitaplarımızda “sanal dünya ahlakı” başlığı altında yeni bir başlık açmamız ve bu değişime uygun olarak bilgilerimizi güncellememiz önem arz etmektedir.

Sadece örnek olması açısından "Kişiye, yalan olarak, her duyduğunu anlatması yeter!" (Müslim, Mukaddime 5) hadisini sosyal medya paylaşımları içine alacak şekilde, “Kendilerine güven veya korku veren bir haber geldiğinde onu yayıyorlar. Hâlbuki onu Resûlullah’a ve aralarından yetki sahibi kimselere götürselerdi, içlerinden haberin mana ve maksadını çıkarabilenler şüphesiz onu anlarlardı.” (Nisâ, 4/83) ayetini yine her haberi araştırmadan ve yetkili yerlerden bilgi almadan yapılan aceleci paylaşımları kapsayacak şekilde ve “Meclisler emanettir.” (Ebû Dâvûd, Edeb,32) hadisini de meclis kavramını sanal dünyayı da içine alacak ve orada paylaşımlar yaparken meclis sahiplerinden izinsiz paylaşım yapmamak şeklinde yorumlamak, ilkeler oluşturmak ve uygulamak önemli birer adım olacaktır.

Ayrıca sanal kimlikler arkasında gizlenerek kişi ve kurumlar aleyhinde bilinçli bir şekilde devamlı yalan haber üreten/paylaşan, insanların onuruyla oynayan, toplum içinde kaos oluşturma peşinde olanların ahiret boyutunu unutmamaları, yapılanları kimse görmüyorsa bile “O gün onların ağızlarını mühürleriz; yapmış olduklarını elleri bize anlatır, ayakları da tanıklık eder.” (Yâsîn, 36/65) ayetinde belirtildiği şekliyle azalarımızın aleyhimize şahitlik yapacaklarını göz ardı etmemelilerdir.

Tabi bu husus, haksızlığa uğrayanların yasal yolları kullanarak haklarını aramalarına ve devletin de kanun koyucu olarak gerekli altyapıyı hazırlamasına engel olmamalıdır.

Sonuç olarak nasıl ki asıl yaşam yerimiz olan ahiret hayatına karşılık bu dünyayı geçici ama aynı zamanda ahireti kazanmak için onun tarlası olarak görüyorsak, sanal dünyayı da bu dünya hayatına göre geçici ama bu hayatı daha güzel yaşamak için bir aracı olarak görmeli ve daha da önemlisi ahiret hayatını kazanmak için onun uygun olan yönlerinden faydalanmaya çalışmalıyız.