Bilgi edinmek insanoğlunun en kadim ve köklü arayışıdır. Anlam; sorgulayabilen ve hayal kurabilen bir varlık olarak insanın en temel ihtiyacıdır. Bu bağlamda insanın yeryüzü hikayesinde en önemli boyut, kendisini ve eşyayı anlama sürecidir.

Nitekim felsefenin varlık sebebi insanın varoluşsal sorularıdır. Bütün peygamberlerin temel görevlerinden biri de insanın hakikat arayışına rehberlik etmektir. Tarihten bugüne insanın kendini, evreni ve varlığı anlama ve tanımlama çabasında iki yaklaşım öne çıkmaktadır. Materyalist felsefe hayata dair varoluşsal meselelerin temelini tesadüflere bağlamakta ve herkesin onlara iman etmesini istemektedir. Örneğin, canlılar basit bir organizmadan evrimleşerek gelişmiş ve çeşitlenmiştir. Bu yaklaşım ile insanın, varlığın anlamı sorusuna doğru cevap bulması neredeyse imkansızdır. Oysa yüce Yaratıcı ilk insan olan Hz. Âdem’i meleklere ve dolayısıyla insanı kendine tanıtırken “ona eşyanın isminin öğretildiğini” beyan eder. Yaratılışçı düşünceye göre insan yeryüzü hikayesine eşyanın bilgisine sahip ve varlığın anlamını idrak ederek başlamıştır. İlk insan aynı zamanda ilk peygamberdir.

Vahyin son kitabının ilk inen ayetlerinde “Allah’ın insana bilmediğini öğrettiği” vurgulanır ve “okumak” mutlak bir emir olarak insanın aklına ve kalbine nakşedilir. “Kaleme ve yazdıklarına yemin edilir” ve “bilenlerle bilmeyenlerin asla bir olamayacağının” altı çizilir. İslam düşüncesinde bilginin temeli insanın kendini idrak etmesidir. Kendini bilen rabbini bilecektir. Rabbini hakkıyla bilen, varlık gayesini ve varoluşsal sorularının en doğru cevabını bulacaktır. Bilginin amacı, hakikati kavramak, hayatı kolaylaştırmak, yeryüzünde huzur ve güveni temin etmektir. Bunun için İslam medeniyetinde okuma ve bilgi edinme ibadet olarak görülmüştür. Bilginin neticesi güzel ahlaktır. Bilgi, hikmet ve ahlak bir bütündür. Dolayısıyla insanı öteleyen, huzur ve güvene katkı sunmayan, davranış güzelliğine dönüşmeyen bilgi muteber kabul edilmemiştir. Bu inanç ve gaye ile Müslümanlar, yedinci yüzyıldan onyedinci asra kadar matematikten edebiyata, fizikten felsefeye, astronomiden sanata kadar ilmin bütün alanlarında insanlığın öncüsü olmuşlardır. Bilgiyi güç devşirmek, zayıfları ezmek, yeryüzünü sömürmek ve tahakküm etmek için kullanmamışlardır. Ürettikleri bilgi ve teknikle dünyayı imar etmişler, bulundukları yerlerde adalet ve merhametin teminatı olmuşlardır. Bugün Müslümanların en büyük talihsizliği, mensubu olduğu medeniyetin ilmi birikiminden ve insanlığa katkısından habersiz oluşudur. Dolayısıyla kendini önemsiz ve zayıf görebilmekte kolayca komplekse kapılabilmektedir. Fuat Sezgin’in dediği gibi, İslam medeniyetinin büyüklüğünü Müslümanlara anlatmak, batılılara anlatmaktan daha zor hale gelmiştir.

İslam kelamında bilginin kaynağı, Kur’an, sünnet gibi ilahi kaynaklı bilgi, beş duyu vasıtasıyla elde edilen bilimsel bilgi ve akıl ile elde edilen bilgidir. İlahi vahyin yanında, evrenin işleyişi ve harikuladelikleri, insanın kendi muhteşem varlığı da hakikati işaret eden temel kitaplardır. Tabiatın unsuru olan her şey insana hakikati anlatan birer ayet gibidir.

Modern dönemin başında batı merkezli seküler yaklaşım, Hristiyan teolojiyi hedef alarak ilahi kaynaklı bilgiyi hayatın dışına çıkardı. Bu süreçte gelişen teknolojiyle bilginin dolaşımı ve paylaşımı oldukça hızlandı. Bugün her şeyin her yerde olduğu bir bilgi çağında yaşıyoruz. Küçük dijital aygıtlar dünyayı insanın avucunun içine taşıdı. Ancak insan gönül dinginliğini kaybetti. Kalbiyle irtibatını kopardı. Akıl safiyetini yitirdi. Şimdi, küresel krizler ve felaket senaryoları ile kuşatılmış bir yeryüzü ve yorgun bir insanlık var önümüzde.

Hikmet, irfan ve güzel ahlaktan soyutlanmış bir bilginin insafsız bir güce dönüşmesi kaçınılmazdır. Dolayısıyla gelişen teknolojiyle hayatın fiziki boyutu kolaylaşırken geleceğe dair umutlar azalmakta ve kaygılar yükselmektedir.

Diğer yandan modern dönemde bilgiye ulaşmak iyice kolaylaşırken doğru bilgiye ulaşmak oldukça zorlaşmaktadır. Yaşanan tam bir bilgi karmaşasıdır. Kutsal bilgi kaynağı muamelesi gören internet arama motorları bir kelime üzerinden binlerce dosyayı ekrana taşırken doğru bilginin ayırdına varmak büyük bir dikkat ve gayret gerektirmektedir.

Şimdi algı operasyonları ve manipülasyonlar karşısında insan çok daha savunmasızdır. Sosyal medyada dolaşan bilgiler ciddi şekilde teyide muhtaç hale gelmiştir. Dahası sanal alem, bir dijital faşizme dönüşebilmektedir.  Yeryüzünün öznesi olan insan, inşa ettiği bilgiyle kurduğu dünyada, gökdelenlerin, devasa reklam panolarının, billboardların, makinaların arasında kaybolmak üzeredir.

Oysa insan kâinatın göz bebeğidir. Canlılar âlemindeki ayırıcı özelliği insanın değerler dünyasına sahip oluşudur. Yapay zekâ tartışmalarında da insanın bir kalbinin olduğu unutulmuş gibidir. Dahası insan kitlelerinin gereksiz sayıldığı ve makinaların yaşadığı bir gezegen tasavvuru ütopik olmaktan çıkmış, bir tasarım sürecine dönüşmüştür.

Modern insanın kendini ve evreni okuma biçimi ciddi derecede problemlidir. Düşünce tarihinin en zor serüveni insanın kalbinin derinliklerine doğru yolculuktur. Ne yazık ki bilgi çağında yeryüzü hassas kalpler için cehenneme dönüşmüştür. Seküler bilgi hayatın anlamı ve varlığın gayesi sorusunun izahında insanı sıradanlaştırmış ve onun ufkunu daraltmıştır. Böylece insan ürettiği bilginin ve geliştirdiği teknolojinin nesnesi olma çelişkisine düşmüştür. Zira akıl ile kalbin, bilgi ile hikmetin kardeşliği yok sayılarak hakikat ve huzur arayışında yol alınamayacaktır.

Nitekim şiir ve edebiyat insanlığın geleceği için en az laboratuvar bilimleri kadar önemlidir. İnsanı kalbiyle, merhametle, sorumluluk duygusuyla buluşturan bilgi insan için gerçek iyiliğin kapısıdır.  Bilmek sorumluluk gerektirir. Bilgisi artanın yükü ağırlaşır ama insan yüreğinde taşıdıklarıyla insandır.

Doğru bilginin cansuyu sorgulamak ve eleştirel düşüncedir. Aklın kullanılmadığı ve tefekkürün olmadığı yeri cehalet işgal edecektir. Ezberler, sloganlar, ön yargılar cehaletin yol arkadaşlarıdır. Ve cehalet sadece hakikatin bilinmemesi değil, aynı zamanda gerçeklere karşı taassupla, kişisel çıkar kaygısıyla, inatla karşı çıkılmasıdır. Cehalet bilgiye kayıtsız kalmaktır. Gerçeklik arayışından vazgeçmektir.

Diğer yandan veri tabanları ve datalar üzerine yeni bir dünyanın kurulduğu ortadadır. Yeni dünyada bilgiyi yönetenler yeryüzüne egemen olacaktır. İnsanlığın huzuru, bilgiyi yönetenlerin vicdanına, insan ve alem tasavvuruna, merhamet ve adalet anlayışına göre şekillenecektir. Dolayısıyla bilginin farkında olanlar öğrenmenin yolunda olmak zorundadır.

Bilgi çağında insan sahici okumalara muhtaçtır. Yüzlerce GB bilgiyi taşıyan bir aygıt önemli bir imkandır ama bir kitabın sayfalarına dokunmanın alternatifi de olmamalıdır.