Ebu Hureyre (r.a.)’den rivayet edildiğine göre Resulullah (s.a.s.) şöyle buyurdu: “Münafığın alameti üçtür: Konuştuğunda yalan söyler, söz verince sözünden cayar, kendisine bir şey emanet edildiğinde hıyanet eder” (Buhari, İman 24, Müslim, İman 107).

Emanet, geniş kapsamlı bir kavramdır. Sözlük anlamı her ne kadar; “kendisine teslim edilen bir malı, tekrar sahibine geri vermek üzere korumak” olarak değerlendirilse de bu kavramın altına birçok mânâ dâhil edilebilir. Yukarıdaki hadiste zikredilen doğru konuşmak ve sözünde durmak davranışları da emanet kavramının içerisinde değerlendirilebilir.

İnsanın, kendisini yaratan Rabbine karşı sorumluluğunu koruması veya sorumluluğundan cayması arasındaki çizgiyi “emanet” ile netleştirebiliriz. Rabbimize verdiğimiz sadakat sözü, kendimize ve Rabbimize emanet ettiğimiz bir ahittir. Bu ahde sahip çıkmak, iyi bir Müslüman olma sonucunu doğuracaktır. İman ile başlayan “emanet”, son nefesimize kadar devam eder. Emanete sahip çıkmayıp, sorumluluktan kaçındığımızda ise münafıklığa doğru giden yolda ilerlemeye başlarız.

Münafıklığın alameti olarak zikredilen hususlar sadece bunlar değildir. Başka ayet ve hadislerde işaret edilen çirkin söz ve çok konuşmak (İbn Hanbel, III, 17), sabah ve yatsı namazını kılmamak (Buhari, Ezan, 34), mescitlere gönülsüz gelmek ve namazı geciktirmek (İbn Hanbel, II, 293), zekât ve sadakayı gösteriş olsun diye vermek (Bakara, 2/264) ve husumet sırasında haktan sapmak (Buhari, İman, 24) gibi ifadeler aslında münafıklığın alametlerinin ne kadar çok olduğuna vurgu yapıyor. Hepsinin ortak noktasını ise “emanet” kavramının oluşturduğunu görürüz. Bu açıdan baktığımızda emanet olarak yüklenmiş olduğumuz davamıza en ufak bir ilgisizliği dahi münafıklığın alametleri arasında değerlendirebiliriz.

İmanda samimiyetsizlik bizzat münafıklık olmakla beraber,  ibadetlerde tembellik, ahlaki ilkelerde yozlaşma, erdemli bir kişilik oluşumunda ki aşınma ve alış-verişte (muamelatta) güvensizlik unsurlarının tamamı da münafıklığa sürükleyebilecek davranışlar olarak değerlendirilebilir. Münafıklığa doğru insanı götüren bu davranışların tamamını “emanete ihanet” olarak tanımlayabiliriz.

Müslümanca bir yaşamın temelinde emaneti korumak yatmaktadır. Verilen söz emanettir. Doğru konuşmak emanete riayet etmektir. İbadetleri eda etmedeki kararlılığımız, ahlaki ve insani değerleri yaşatmaya çalışma mücadelemiz emanete sahip çıkmaktır. Sahip olduğumuz bir sırrı saklamak, insanların hatalarını örtmek, ortamı kızıştıracak davranışlardan kaçınmak, konumumuz gereği sahip olduğumuz bilgileri ifşa etmemek emaneti korumaktır.

Emanet, sadece bize teslim edilen bir malı veya nesneyi korumak değildir. Emanet; tevhide sarılmak, tefrikadan uzak durmak, selamın yeryüzünde yaygınlaşması için çaba sarf etmek, iyiliği yaygınlaştırmak ve kötülüğe engel olmaktır.  Emanet; kendimize, bedenimize, ailemize, çevremize, canlılara, doğaya, elimizin ulaşabildiği ve bize emanet edilen her şeye sahip çıkmaktır.

Bizler, emanetin yeryüzündeki koruyucularıyız. Allah (c.c) ise hepimizin koruyucusu ve emanetin gerçek sahibidir. Birbirimizden ayrılırken kurduğumuz ne güzel cümleler var; “Gözünüz arkada kalmasın, onlar bize emanet” veya “Sizleri Allah’a emanet ediyorum.” 

Allah’a emanet olunuz...