Çocuk dediğin diye başlayan tariflerin alt üst geldiği bir zaman... Oyun çocuğunun yerini soykırımı görmüş çocuklar aldığından beri, dünyanın gözü önünde titreyen o çocuğu bütün bir dünya sadece izlediğinden beri, dünyadaki bütün tarifler anlamını yitirdi.

Annesinin elinden tutmuş yürüyen kız çocuğunun beni vurmayın diye kalkan elleri, annemi kurtarın diye feryat eden çocuğun gözleri, açım çok açım diyen çocuğun duaya açılan avuçları, üstündeki kan izleriyle hastane sedyesine oturtulmuş korkuyla titreyen çocuğun bedeni...

Halbuki çocuk dediğin; bir tanecik çikolata için ağlayan, uçak geçiyor diye sevinen, oyuncağı kırıldı diye üzülen, kırmızıyı hayalindeki ayakkabının rengi olarak bilen, gökyüzündeki patlayan ışıkları sevinç çığlığıyla izleyen, bomba deyince oyunlardakilerden başkası aklına gelmeyen, gözlerinin içi gülen, bakışı dünyaları ısıtan, çehresi masumiyet olandı.

Savaşın çocukları bomba seslerinin dehşetiyle kalp krizi geçiriyor, şekerleme için değil midesine gidecek hayati bir lokma için açlıktan ağlıyor, en sevdiklerine ellerindeki kırmızı ile veda ediyor, izleyici olan dünyanın üşüttüğü o çocuk ısınmak için annesinin cansız bedenine sarılıyor, her uçak geçişinde gözündeki endişe ile dünya buz kesiyor, masumiyeti ise bin kat daha da artıyor. Mahzun çehresi çaresiz anaların babaların kederini katmerliyor.

Şahitlik, sorumluluktur. Bilmemek başkadır, bilmezden gelmek başka. Görmemek başkadır, görmezden gelmek başka...Bilince, görünce başlar sual... Ağızlara mühür vurulup da eller ayaklar, gözler kulaklar dile gelince, mazeretler susar. Ağızlara vurulan mühürden önce kalplerdeki mührü aralamakiçin o çocuğun gözüne sinmiş acıyı bir an durup hissetmekbelki...Ya da kendi çocuğuna sımsıkı sarılırken, o çocuğun annesi olmak bir an...

Zulüm herkes için büyük bir imtihandır. Zalim, yaptığı zulümle imtihandadır. Mazlum, uğradığı zulümle...Bir de üçüncü taraf var ki, izleyenler cenahı...İzleyenler yapabildiğini yapmak, yapamadığını okumak, konuşması gereken yerde konuşmak, hakkı hak olarak bilip haktan yana olmakla imtihandadır. 

Her insan bilir ki, çocuk çocuktur. Masumdur, emanettir, savunmasızdır. Şefkatle bakılır çocuğun gözlerine. Merhametle sıvazlanır sırtı. Aç ise, doyurulur, ağlıyorsa yatıştırılır. 

Bir yerde masumlar, mazlumsa; masumların gözyaşı kaçan bir gol, alamadığımız bir çanta, gidemediğimiz bir tatil kadar kalbe dokunmuyorsa, kelimeler den kifayet beklemek beyhude...

O gün bir çocuğun parmağı şikayetle kalkıp şahitlere tek tek döndüğünde ne der onları izleyen gözler, ne der haberlerini alan kulaklar...

Gemi kıyıda, salihlerini salihalarını bekliyor... Gemidekiler canla başla durmaksızın çalışıyor... Bazen yalnızlıkla hüzünlenseler de imtihan gerçeğiyle her gün yeniden diriliyorlar...

Merhum Aliya gibi “Ve her şey bittiğinde, hatırlayacağımız şey; düşmanlarımızın sözleri değil, dostlarımızın sessizliği olacaktır.” diyorlar.​​​​