Prof. Dr. Ali Erbaş
Diyanet İşleri Başkanı
Diyanet Aylık Dergi Kasım 2022

Düşünceleri, idealleri ve savundukları ile milletlerin zihin ve gönül dünyasında derin izler bırakan ve her daim hatırlanan öncü şahsiyetler vardır. Yaşadıkları çağı aşan bu kişiler ortaya koydukları eserler, savundukları fikirler ve temsil ettikleri değerler ile asırlara ışık tutmuş, toplumlarının gelişimine rehberlik etmişlerdir. İlhamını Kur’an-ı Kerim’in hakikatlerinden ve Sevgili Peygamberimizin örnekliğinden alan nice İslam münevveri de sözleri, fikirleri ve eserleri ile Müslümanların olduğu kadar diğer din ve inanç mensuplarının da hayatlarında kalıcı izler bırakmıştır. İslam’ın ilim, hikmet ve ahlaki değerlerini nesilden nesile aktarma ve kalıcı kılma hususunda büyük görevler ifa etmiş, bu mümtaz kişiler bir taraftan madden ilerlemenin diğer taraftan ahlaken yücelmenin öncülüğünü yapmışlardır. Bu meyanda İslam kültür ve medeniyetinin en önemli merkezlerinden biri olan Anadolu; yetiştirdiği âlimleri, arifleri, erenleri ve edipleriyle siyasetten kültüre, bilimden sanat ve edebiyata kadar mühim bir merkez olmuştur. Anadolu’da yetişen bu arif ve ediplerden biri de Mevlid-i Nebi’nin yazarı Süleyman Çelebi’dir.

Peygamber âşığı bir mutasavvıf olan Süleyman Çelebi sancılı bir dönemin şairidir. Siyasi anlamda Moğol istilasının, dinî ve fikrî anlamda Bâtınilik propagandasının toplumu derinden sarstığı bir dönemde yaşamıştır. O, Vesiletü’n-Necat (kurtuluş yolu) adıyla bilinen meşhur eserini böylesi bir ortamda yazmıştır. Yazdığı bu eser ile bir taraftan Bâtınilik propagandalarına engel olup topluma umut vermeyi, diğer taraftan İslam’ın inanç ve akidesini savunarak insanlara Peygamber sevgisini ve ahlakını aşılamayı gaye edinmiştir. Tıpkı kendisinden önceki Yunus Emre gibi açık ve sade dili, samimi, duygulu ve heyecanlı anlatışı ile insanlar nezdinde büyük bir itibara sahip olmuştur. Yazdığı mevlit, sadece kendi çağında değil diğer asırlarda da her daim etkisini sürdürmüştür. Öyle ki İslam edebiyatının en yaygın edebî türlerinden biri olan mevlit âdeta onun eseri ile özdeşleşmiş, kendisinden önce ve sonra birçok mevlit yazılmış olmasına rağmen hiçbiri onunki kadar okunmamış, dillerde ve gönüllerde yer edinememiştir.

Süleyman Çelebi’nin eseri, sadeliği ile olduğu kadar içeriğiyle de tarih boyunca Müslümanlar tarafından büyük bir takdire mazhar olmuştur. O, mevlidini Allah-âlem ilişkisinden yaratılış keyfiyeti ve tasavvuruna, bilginin öneminden güzel ahlakın zorunluluğuna ve insanın varlık içindeki konumuna kadar çok geniş bir perspektifle yazmıştır. Bu meyanda varlığın temeline Allah’ı koymuş ve mevlidine “Allah adın zikridelim evvela” diyerek giriş yapmış, Allah-âlem ilişkisini ise ehlisünnet akidesi doğrultusunda ele almıştır. Nitekim: 

“Cümle âlem yoğiken Ol var idi,
Yaradılmışdan ganî cebbâr idi. 
Yoğiken var eyleyen çün
Ol-durur,
Kudretinden cümleyi Ol ol-durur. 
Var iken Ol yoğidi ins ü melek,
Arş u ferş u ay u gün hem nüh felek.
Sunile bunları Ol var eyledi,
Birliğine cümle ikrar eyledi. 
Kudretin ızhar edip Ol Celil,
Birliğine bunları kıldı delil”

mısraları ile Allah’ın âleme hâkim bir varlık olduğunu anlatır ve âlemin yaratılışının Allah için keyfiyetini “Bir kez ol dimek ile oldu cihan / Olma dirse girü yok olur heman. Bunlar olmasa yine Ol idi Ol / Her neye Ol ‘ol’ dise ol oldı ol” veciz dizeleri ile dikkatimize sunar.

Allah-âlem ilişkisinden sonra sözü âlem içerisindeki konumu sebebi ile Sevgili Peygamberimize, onun faziletlerine ve ona duyulan muhabbete getirir. Özellikle Bâtınilerce topluma yayılmak istenen Hz. Peygamber’i itibarsızlaştırma anlayışlarına, “Enbiyânun şeksüz ol sultanıdur / Cümlesinün cânı içre cânıdur. / Gerçi kim anlar dahi mürsel durur / Lakin Ahmed ekmel ü efdal durur” dizeleri ile cevap vermiştir.

Geçmişten günümüze şairleri naat, kaside ve mevlit yazmaya sevk eden en önemli sebep hiç kuşkusuz Allah’ın övdüğü peygamberine duyulan sevgi ve hasret olmuştur. Bu meyanda “Vesiletü’n-Necat” adlı eseri ile Süleyman Çelebi beşerî ve ilahi tüm ilişkilerde çok önemli bir yere sahip olan ahlak meselesini Hz. Peygamber’in şahsı üzerinden anlatır. Onun ahlakının Kur’an ahlakı olduğunu söyler ve sözü ümmete getirerek: “Ümmetisen anun ahlâkını tut / Tâ ki ümmetlik bula sende sübût” mısralarıyla ifade eder. Allah’ın rızasını elde etmenin yolunun da peygamberi sevmekten, onun ahlakına tabi olmaktan ve kötü ahlaktan uzak durmaktan geçtiğini söyler.

Mevlit her ne kadar Peygamber Efendimizin doğumu ve buna bağlı olarak yapılan kutlamalar olsa da peygamber sevgisinin bir nişanesi olarak asırlarca sünnet düğünlerinden evlilik merasimlerine, hacı ve asker uğurlamadan bunların karşılanmasına kadar hemen hemen sosyal hayatın tüm alanlarında var olmuş, medeniyetimiz ve kültürümüzün ayrılmaz bir ögesi hâline gelmiştir. Bu sebeple mevlit asırlarca insanları camilerde, evlerde, salonlarda bir araya getiren, davet ve icabet kültürünü canlı tutan bir tesire sahip olmuştur. Her kesimden insanı bir araya getirmiş, ikramlar ve yapılan hayırlarla sosyal, kültürel ve iktisadi hayatın güçlenmesine büyük katkılar sunmuştur. Öyle ki fakirlerin ihtiyacını karşılamak için “Mevlit Vakıfları” bile kurulmuştur.

Peygamber sevgisini dile getirmenin en önemli vasıtası olan mevlit bugün ilmî ve akademik çalışmalara konu olmaktadır. Esasen mevlidin ‘Doğu ve Batı’da birçok dile çevrilmiş olması da onun önemini ortaya koyar. Süleyman Çelebi’nin, Osmanlı’nın fetret döneminde yazdığı bu eser asırlarca Müslümanların vahdet zemini olmuş ve olmaya da devam etmektedir. Bugün bizlere düşen en büyük sorumluluk, eserin yazıldığı zamanı ve ortamı göz önünde bulundurarak mesajlarını doğru anlamak ve günümüze doğru aktarmak olmalıdır.

Editör: Mehmet Çalışkan