Hayat henüz örgün eğitim sürecinin sınırları içindeyse aileden akrabalara, misafirlerden diğer karşılaşmalara kadar her daim okumanın önemine dair cümlelere maruz kalmak kaçınılmazdır.

Okumaktan, ilimden söz açılınca her inançtan, yaştan, seviyeden, statüden insanın, kutsal bir ortamın ve hayati bir meselenin ciddiyetiyle bilginin değerini ifade eden cümlelerine şahit oluruz. İnsanlığın ittifak ettiği en temel konudur okumanın önemi ve bilginin kıymeti. Kutsal metinler, filozoflar, bilim insanları, üstün başarı sahipleri söze, okumanın ve araştırmanın değerini vurgulayan cümlelerle başlar. Atasözü ve özdeyişlerin en kapsamlı bölümü okumak üzerinedir.

Şüphesiz okumak eylemini yüceltmeye dair her söz ve yaklaşım haklıdır. En açık şekliyle bilgi güçtür ve bilgiye sahip olan üstün olacaktır. Ancak okumak eyleminin neyi ve niçin boyutunu yani nesnesini ve gayesini sorgulamadan gerçek işlevini anlayabilmek de mümkün değildir. Neyi sorusu, okumanın nesnesini, kaynaklarını, araçlarını anlamaya, niçin sorusu ise hedefini ve ilkelerini idrak etmeye götürecektir.

Dolayısıyla okuma ve bilginin peşinde olma eylemine değer katan en önemli boyut kişinin nihai hedefinin ne olduğudur. Niçin okuyorum? sorusuna verilen cevap okumanın derinliğini ve önemini belirleyecektir. Esasında okumak bir anlam ve hakikat arayışıdır. Düşünen insanın en temel ihtiyacı varlığını, eşyayı, hayatı anlamlandırmaktır. İşte bu derin gerçeği Yunus Emre “İlim ilim bilmektir. / İlim kendin bilmektir” dizeleriyle çok yalın ve etkileyici şekilde ifade eder. Bilgi öncelikle insanın kendini keşfetmesine ve varlığını idrak etmesine kılavuzluk ettiği için vazgeçilmezdir. Zira başkasına muhtaç olarak dünyaya gelen, yeteneklerle dolu ama acizliklerle kuşatılmış insanı hayatta değerli kılan nedir? Irkı, rengi, coğrafyası, anne-babası, boyu, şekli vb gibi dışa dönük unsurların hiçbiri insanın kendi seçimi değildir. Dolayısıyla kendi iradesi dışında sahip olduğu özellikler insanı değerli ya da değersiz kılmada ölçü kabul edilemez. Söz konusu kriterlerle insanı tasnif etmek en hafif ifadeyle haksızlıktır. Asıl ölçü kişinin kendi varlığına yüklediği anlam ve misyondur.

İnsanın en güzel şekilde yaratılmasının, en değerli varlık olarak nitelenmesinin, akıl nimetiyle donatılmasının sebebi yeryüzünde yüce bir gayeye sahip olmasıdır. Sorumluluk bilinciyle hareket ederek dünyada adalet ve huzuru temin etme gayesiyle hareket etmesidir. Kişinin kendini bilmesi yaratılış gayesinin farkında olmasıdır. Varoluşun anlamına katkı sunmayan bilgi insanı boşlukta bırakacaktır. Anatomiyi bilmekle anlamı bilmek aynı şey değildir. Varlığı tanımayı fiziki yönüyle sınırlamak modern dönemin en derin ciddi çıkmazıdır.

Kişinin tam manasıyla kendini bilmesi ve varlığını idrak etmesi Rabbini bilmesiyle mümkündür. Yani varlığı hakkıyla anlamanın yolu yaratıcıyı bilmektir. Yaratıcının varlığını yok sayan yaklaşımlar, varlığın kökenini ve hikmetini izah etmede çaresiz kalacaktır. Bu bağlamda okumanın ve bilginin işlevi, eserden ustaya, sanattan sanatkara ulaşabilmektir. Sebep-sonuç ilişkini, eşya-anlam bütünlüğünü kurabilmektir. Bu gerçekliği de Yunus Emre; “Okumaktan murat ne / Kişi Hakk’ı bilmektir” sözleriyle anlatır. Allah’la irtibatını koparması insanın en büyük yalnızlığıdır. Elbette insan fıtratı gereği ya da çaresizlikler karşısında aşkın bir varlığa sığınma ihtiyacı hisseder. Ancak önemli olan doğru bilgi ve tasavvurla Yaratan’ın farkında olmaktır.

Kişinin kendini ve Rabbini bilmesinin doğal neticesi adalet, güzel ahlak, şefkat ve merhamet gibi değerleri yaşamasıdır. Gönül insanı olmasıdır. Kalbinde iyiliğin filizlerini her daim canlı tutmasıdır. Gerçek güzellik kalbin güzelliğidir. Niyet samimiyet ve davranış güzelliği kalbin asaletinin göstergesidir. Bu hakikati de Yunus Emre, “Hepisinden eyice / Bir gönüle girmektir” diye ilan eder. Gönül nazargâh-ı ilahidir. Yani Allah’ın tecelli ettiği yerdir. Bu yönüyle kalp, yeryüzünde müminler için en kutsal mekân olan Kabe’den daha mukaddes kabul edilmiştir. Yine Yunus Emre insanın tüm yeryüzü hikayesinde en sahici gayeyi ve en değerli ideali, “Aşkın evi gönüllerdir / Gönüller yapmaya geldik” sözüyle ortaya koyar.

Elbette, kendi özünü keşfetmesinden Rabbinin farkına varmasına, gönül bahçesini gülistana çevirmesinden âlemde iyiliğin temsilcisi olmasına giden yolda insana eşlik eden kitaplar vardır. İlk insanla başlayan vahyin son kitabı Kur’an-ı Kerim en temel hayat rehberidir. O, insana bilmediğini öğreten, varoluşun hikmetini anlatan, hakkı batıldan ayıran, insanlığın ufkunu aydınlatan bir kitaptır.

İnsanın hakikat arayışında kılavuz kitaplardan biri de bizzat varlığın ve kâinatın kendisidir. Varlık alemindeki her şey kendi içinde varoluş mucizesine dair deliller taşır. Fizikten astronomiye, kimyadan biyolojiye her bilim dalı kâinat kitabını tefsir eder.

Şimdi yeni eğitim-öğretim döneminin başlamasıyla, sonbaharın hüznüne okul, yurt, kayıt, yolculuk, ayrılık telaşının eşlik ettiği bir zamanda “okuma” idealini tüm yönleriyle düşünerek yola çıkmak, heyecanları rahmete dönüştürecektir. Edebiyattan felsefeye, müfredat kaynaklarından serbest okumalara her kitabın sayfasını kendini ve Rabbini bilme ve hayata değer katma niyetiyle açmak, uzun eğitim yolculuğunda zihin ve gönül dünyasının sınırlarını engin ufuklara açacaktır. Tanışmaları, selamlaşmaları gönül almaya vesile kılmak güzel dostluklar biriktirmeyi sağlayacaktır. Peygamber efendimizin dualarında “faydalı ilim isterken” aynı şekilde “faydasız ilimden Allah’a sığınmasını” tefekkür etmek okuma serüveninin menzilini esenlik sahiline sabitleyecektir. Kariyer hayaliyle, insanlığa faydalı olma ideali bütünleştiğinde yeryüzü güzelleşecektir.