Hicretin üzerinden sekiz yıl geçmişti. Savaşa gerek kalmadan Mekke’yi fetheden oldukça kalabalık Müslüman ordusunun başında Hz. Muhammed vardı. O, bu şanlı zaferin büyüsüne kapılmamış; mübarek şehir Mekke’ye mağrur bir komutan edasıyla değil Allah’ın verdiği bu nimete şükretmenin bilinciyle başını önüne eğerek girmişti. Genciyle yaşlısıyla, kadınıyla erkeğiyle Mekke halkı, Safâ tepesinde Resûlullah’a bağlılıklarını bildiriyor ve insanlar bölük bölük Allah’ın dinine giriyorlardı. Biat etmek üzere yanına gelenlerden biri onunla konuşmaya başlamıştı. Fakat bu büyük insanla karşı karşıya gelmek ve onunla konuşmak kendisini o kadar heyecanlandırmıştı ki titremeye başladı. Bunu gören Hz. Peygamber, “Sakin ol! Ben bir kral değilim. (Güneşte) kurutulmuş et yiyen bir kadının oğluyum.” diyerek onu rahatlattı (İbn Mâce, Et’ıme, 30). Hayatının en görkemli sahnesinde dahi kibre kapılmayarak tevazudan ayrılmayan Allah Resûlü bu davranışıyla bir insanlık dersi vermiş, ashâbına da aynı tavrı sergilemeleri gerektiğini bildirmiştir.

SÖZÜN ÖZÜ

Lokman Hekim oğluna dedi ki: “Yapacağın işi, daha önce bunu denemiş, tecrübeli kimselere danış! Çünkü onlar kendilerine pahalıya mal olmuş doğru görüşleri sana bedava verirler.”

Maverdi

Editör: Mehmet Çalışkan