Cabir (ra)’den rivayet edildiğine göre Resülullah (sav) şöyle buyurdu: "Zulümden kaçınınız. Çünkü zulüm kıyamet gününde karanlıklar gibi karşınıza çıkar. Cimrilikten de sakınınız, çünkü cimrilik sizden önceki ümmetleri helak etmiş, onları birbirlerinin haksız yere kanlarını dökmeye, haramlarını helal saymaya yöneltmiştir." (Müslim; Bir 56).

Adalet ve zulüm gibi birbirine zıt iki kavramın temsili olarak aydınlık ve karanlık ile ilişkilendirilmesi çok anlamlı...

Zulmün, karanlık kavramı ile açıklanması bir çok anlamı da içinde barındırmaktadır. Zulüm, kişinin sahip olduğu maddi ve manevi gücün etkisini kullanarak, hakkı olmayan konularda hak sahibi olduğunu kabullendirmeye çalışmaktır. Başkasının sahip olduğu malı, şöhreti, evladı, düşünceyi kendi ürünü gibi görerek haksız bir şekilde gasp etmeye çalışmasıdır. Böyle bir tablo ancak "karanlık" gibi bir metafor ile açıklanabilirdi. Adaletin yok edilmeye çalışılması, herkes için karanlık bir tablonun başlangıcı sayılır.

Hadis-i Şerifte, zulüm kavramının akabinde,  cimrilik ve cimriliğin yol açtığı fenalıklarından bahsedilmesi de düşündürücü...

Sanki bizlere anlatılmak istenen, zulme sebebiyet veren yolların da kapatılması gerektiğidir. Cimrilik, halk arasında basit bir eksiklik olarak görülse de, ileri dereceye varan bir hastalığa dönüşmesi, zulüm gibi karanlık bir davranışın ortaya çıkmasına da sebebiyet verebilecek durumdadır. Herkesin ihtiyacının olduğu bir anda, elindekileri kimse ile paylaşmayan kişinin halinin ortaya çıkaracağı karışıklığı düşünmeye çalışalım. Cimrilik gibi basit gördüğümüz bir davranışın, önceki toplulukları nasıl birbirine düşürüp yok ettiğini Hz. Peygamber (sav), bizlere haber veriyor.

Zulme neden olabilecek her türlü davranışın başlangıçta basit gibi görünmesine kanmamamız gerekir. Cimrilik, bu anlamda zikredilen çok güzel bir örnek. Kötü davranışların her birisi, sadece kendimize zarar vermekle kalmaz, zamanla toplumların helakına sebebiyet verecek büyüklükte zulümlere de neden olabilmektedir. Kıskançlık da bunlardan birisi olarak düşünülebilir. Kıskançlığın tarih içinde yol açtığı zulümler hepimizin malumlarıdır. Peygamberlerin karşılaştığı iltifat ve sevgi, o günün idarecilerini hiç de memnun etmemiştir. Zulüm ile neticelenecek kıskançlık nöbetleri ile son bulmuştur.

Ademin çocuklarının kıskançlığı ve neticeleri de üzerinde durulmaya değer zulüm kıssalarının başlangıcını teşkil eder. Kardeşlerinin kuyuya attığı Yusuf’un kıssası da buna güzel bir örneklik teşkil etmektedir. 

Kendini beğenme, kibir ve türevleri olan davranışlar da zulme götürebilecek hasletler olarak düşünülebilir. Şeytanın kendini beğenmesi ve ateşi topraktan üstün tutması, kendisine yaptığı en büyük zulüm olarak tarihe geçmiştir. Allah’ın insana bahşettiği akıl, beden ve diğer güzelliklerin gerçek anlamlarının dışında kullanması da insanın kendi nefsine yaptığı zulüm olarak düşünülebilir. Kibir, firavunları ilahlık iddiasında bulunmaya götürecek bir zulmün habercisi olmuştur.

Zulüm, her zaman başkasına yapılmaz. İnsan bazen en büyük zulmü kendisine yapar. Vaktini boş geçirmesi, aklını kullanmadan yaşaması ve Rabbini tanımadan başıboş yaşaması gibi davranışlar  zulmün kendimize dönük yönleridir.

Kendimize de zulmetmeyelim. Başkasına da zulmetmeyelim. Zulme sebebiyet verecek kötü davranış ve hasletlerin müsebbibi de olmayalım. Zira "zalim" taşınması ağır bir sıfattır. Rabbim bizleri zalim olmaktan korusun inşallah.