Dakik olmak, dikkat ve rikkat ister. Söz verilmiş vakitler için özellikle geçerli ve gerekli bir kuraldır bu. İnce bir ayarla zamanı tanzim etmek ve dikkatli bir şekilde vakte riayet sözün hakkını verdirir. Buluşma vakitlerinde kişi kendine ve diğerlerine olan ihtimamı ile buluşur aslında ve bir nevi sözünün sınandığı ozamanlardır. 

Biz kullarını terbiye eden, gözetip koruyan, nimet veren, ıslah edip geliştiren Rabbimiz imsak, iftar, namaz vakitleriyle bir nevi ders verip, imtihan eder. İnce bir ayarla tayin edilmiş bu vakitlere göre ibadetimizi yapmamız istenir. Ne erken ne geç... Vaktinden önce namaz eda edilemeyeceği  gibi vaktinden sonra da eda edilemez. Bizden istenen dikkatli ve dakik olmamızdır. Bir dakika ile namazı geçirebilir, oruca niyet alamayabiliriz ya da bir dakika ile tüm gün tutulan orucu kaza etmek durumunda kalabiliriz. 

Dakikalarla imtihan olduğumuz, nedametle hayıflandığımız zamanlar da olur bazen hayatın içine serpilen. Bir dakika ile uçağı kaçırmak, bir saniye ile kazaya karışmak gibi... Ya da bütün yıl hazırlanmış bir öğrencinin bir dakikayla sınav salonunun kapısından geri dönmesi gibi. Zayi ettiğimiz nice vakitlerin zerresi elimizde olsa şu an her şey bambaşka olurdu diyeceğimiz anlar gibi... Ömrümüzün en değerli hazineleri getirebileceğini ama en değerli hazinelerin ömrümüzü geri getiremeyeceğini anladığımız vakitler gibi...

İbnü’l-Vakt olmasıyla bilinen mümin, dakika kıymeti bilen, vaktine sadık, ömrüne vefalı olandır. Sadece kendi vaktini değil, başkalarının da vaktini koruyup kollayandır. Söz verilmiş vakitlere sadık olamadığında sadece kendi ömrünün değil, başkalarının da ömrünün hakkına girdiğinin farkında olabilendir. “Yel”, “kovan” gibi, yele kapılan değil, yelde sürüklenmeden attığı adımın ince ayarını kaçırmayandır. Günün önünde yürüyendir, ayaklarını sürüyerek, tökezleyerek kovalayan değil, hayatının dümenini elinde tutandır. Vaktinde varmanın vakarını kuşanandır.

“Asr”a yemin edilir Kur’an’da ve devamında eşi benzeri bulunmaz, geri gelmez bir fırsat olarak önümüze serilen vaktin kıymetini bilemeyenlerin ziyanından bahsedilir. Bu ziyandünyada yaşarken bereketsizlik olarak hissettirir kendini.Birçok işi makineler yapsa da imkân çoktur, bereket yoktur. Vaktin içine sığamayız, sığdıramayız. Halbuki “Andolsun, eğer şükrederseniz elbette size nimetimi artırırım. Eğer nankörlük ederseniz, hiç şüphesiz azabım çok şiddetlidir.” (İbrahîm, 14/7) buyurarak Rabbimiz bizden şükür ister. Şükür nimet kıymeti bilmektir. Vaktin kıymeti de vakti ve ömrümüzü bize lütfeden Rabbin rızasına muvâfık olacak ve hesabını verebilecek şekilde değerlendirmekle bilinir. Vaktini boşa geçirip şikâyet ederek değil, vaktini hayırla doldurup şükrederek bilinir. Hâsılı kıymet; aldığımız her nefeste verdiğimiz sözlere riâyet ederek bilinir.