Dirhem ve dinarın dinin önüne geçtiği, planların dünyayı önceleyerek, hatta ahireti unuttururcasına yapıldığı bir çağda yaşıyoruz. Çok kazanma arzusu günümüz insanlığını o kadar etkisi altına almış olmalı ki, gündüzler yeterli gelmiyor, vardiya usulüyle geceler de çalışma hayatına dahil ediliyor. Elbette gerektiğinde kamu maslahatı adına bu da olacaktır. Ama fıtrî olandan uzaklaştıkça bazı şeyleri kaybediyoruz. Bizler sadece biyolojik varlıklar değiliz. Bedenimizle birlikte bir de ruh dünyamız, gönül âlemimiz var. Bedenimizin yeme, içme ve dinlenmeye ihtiyacı olduğu gibi, ruhumuzun da takviyeye ve dinlenmeye ihtiyacı var. Geceler bu amaca hizmet etmek üzere yaratılmıştır. Nitekim Rabbimiz bu gerçeği şöyle ifade eder: “İçinde dinlenesiniz diye geceyi, aydınlatsın diye gündüzü yaratan Allah’tır. Şüphesiz Allah insanlara karşı lutufkârdır, ama insanların çoğu şükretmez.” (Mümin: 40/61).

Dinlenmek deyince elbette uyku akla gelecektir. Ama gecede gizli olup gönül yorgunluğumuzu alan, ruhlarımıza direnç ve canlılık kazandıran asıl lütuf teheccüddür. Teheccüd, kavram olarak;  yatsı namazının ardından fecre kadar geçen süre içinde uykudan kalkıp namaz kılma ve bu süre zarfında kılınan nâfile namaz, gece namazı gibi anlamlar ifade eder (DİA). Teheccüdün kelime anlamında uykudan güçlükle uyanma anlamı vardır. Yani yattığımız yatak adeta bizi kendisine çekiyorken bizim de kendimizi ondan koparırcasına çekip kalkmamızı ifade ediyor. Hz. Peygamber (S.A.V) için farz olan teheccüd biz ümmeti için de en güçlü sünnetlerdendir.

Kendimize vakit ayırmanın neredeyse lüks haline geldiği yoğun hayat şartları içerisinde teheccüd, her türlü çekim ağlarından kurtulup yaratanla baş başa olma adına özellikle içinde bulunduğumuz uzun kış gecelerinin bize sunduğu fırsattır.

Kadraja girmek, bir fotoğraf karesinde yer almak için insanların adeta yarıştıkları bir dünyada, teheccüd, Rabbimizin dünya semamıza tecelli edip yok mu benden bir şey isteyen dediği gece karanlıklarında ilahî kameraların şahitliğini kazanmak demektir. Yüce Rabbimiz Secde sûresinde müminlerden bahsederken 16. ayette; “Onlar, korkarak ve ümid ederek Rablerine ibadet etmek için yataklarından kalkarlar. Kendilerine rızık olarak verdiğimiz şeylerden de Allah için harcarlar” buyuruyor. Bir sonraki ayette ise; “Yaptıklarına karşılık olarak onlar için ne mutluluklar saklandığını hiç kimse bilemez” buyuruyor. O halde gece karanlıklarında herkesten gizli, ama sadece Rabbimizin şahitliğine sunduğumuz teheccüdlerimiz olmalı ki, yarın öte dünyaya vardığımızda bizi mutlu edecek sürprizlerle karşılaşma ümidimiz olsun. Bu ayet-i kerimeler yenice nazil oluyormuşçasına hayatımızda karşılık bulmalı ki, lütfu bol olan Rabbimizin gizli sürprizlerini hak edelim. 

Öte yandan teheccüd, birbirinden habersiz samimi yüreklerin aynı huzurda buluştuğu, içten duaların birbirine karıştığı belki de birbirinin kabulüne sebep olduğu kutlu bir ibadettir.

Teheccüd Rabbimiz’in rızasını ve lütfunu kazanmaya vesile olduğu gibi, sabaha dinlenmiş bir ruhla çıkıp güne pozitif bir gönülle başlama imkânı da sağlar. Stres ve stres kaynaklı rahatsızlıkların giderek arttığı günümüzde huzuru asıl adresinde, Allah (c.c)’nün huzurunda aramak hayatımızı daha anlamlı kılacaktır. Âriflerin “sen çıkınca aradan, kalır seni yaratan” sözünün hakikatini en yalın hissedeceğimiz andır teheccüd. Selam olsun Rableri için yataklarını terk edebilenlere….