Bayrampaşa’da “Aile Okulu Projesi” Eğitim Semineri

Bayrampaşa Müftülüğü Konferans Salonu’nda düzenlenen programa İstanbul Müftüsü Prof. Dr. Hasan Kamil Yılmaz’ın yanı sıra il müftü yardımcıları, Bayrampaşa Müftüsü Yılmaz Küçük ve din görevlileri katıldı.

Programda din görevlilerine hitap eden İstanbul Müftüsü Prof. Dr. Yılmaz, “Diyanet İşleri Başkanlığımızın ‘Aile Okulu’ adıyla başlatmış olduğu bu proje çok anlamlı ve önemli. Önce kendi şahsımızda aile olmayı ve aile kurmayı öğreneceğiz. Nesillerimizi devam ettirir, bu manada çevremize temsili örnek olursak bu iş daha da kolaylaşacaktır. Dinimizde ‘zarûrât-ı dîniyye’ olarak bilinen dinin, canın, aklın, malın ve nefsin korunmasından oluşan beş değer, insan hayatının devamı için olmazsa olmaz mesabesindedir. Bunlar aslında hayatın da gayesidir. Bu saydığımız beş değerin en iyi korunduğu yer hiç şüphesiz aile yuvasıdır.” dedi.

“İslam anlayışına göre huzur ve mutluluk için yuva kurulur.” ifadelerini kullanan Yılmaz, şunları kaydetti:

“Allah Teâlâ Rum suresinde; ‘Sükûnet bulmanız için size kendi cinsinizden eşler yaratması, aranızda meveddet ve merhamet peyda etmesi Allah’ın delillerinden mucizelerindendir. Doğrusu bunda iyi düşünen bir kavim için deliller vardır.’ buyuruyor. Ayet-i kerimede aile yuvası sıcaklığını sağlamak üzere vurgu yapılan üç kavram öne çıkmaktadır: Sükûn, meveddet ve rahmet. Bu kavramların her birinin ifade ettiği kapsamlı anlamlar vardır. Bu kapsamlı anlamlar gereği gibi algılanıp yaşanabildiğinde aile yuvasına sağlayacağı huzur ve mutluluk açıktır.

Ayette geçen sükûnet, meveddet ve rahmeti, Allah’ın ayetlerinden olmak üzere bir ömür boyu huzur ve mutlulukla devam eden uzunca bir aile birlikteliğinin muhtelif safhaları olarak da yorumlamak mümkündür.

“Sükûn ve sekînet safhası”

Evliliğin ilk yıllarını oluşturan ve eşlerin fizikî ve ruhî bakımdan birbirlerinde sükûnet buldukları, gözlerini dışa yumup aile yuvasına açtıkları ve sadece birbirlerinin gözlerini görmekle mutlu oldukları platonik dönemdir. Hayatın hızlı akışı, organizmadaki hücrelerin hızlı bir biçimde yenilenmesi sayesinde bu dönemde eşler kendi içlerinde birbirlerine yetmekte ve problemlerini birlikte çözmektedirler.

“Meveddet safhası”

Evliliğin çocuklarla süslendiği, eşlerin birbirlerine samimi bir dost ve arkadaş gibi hayatın zorluklarını paylaştıkları kemâl/olgunluk dönemidir. İzdivaçların ürünü olan çocuklarının şenlendirdiği ortamda aile yuvası sevgi sıcaklığında kemâle erer. Gençlik, cahillik ve tecrübesizliğin ürettiği yanlış tavırlar azalmış, eşler birbirini iyice tanımış, sevgi ve güvenin egemen olduğu bir ortam doğmuştur. Bir yandan da eşlerin çocuklarını yavaş yavaş yuvadan uçurmaya hazırlandığı hasat dönemidir bu dönem. Belki de aile saadetinin en yüksek seviyede soluklandığı bir ortamdır. Yuvadan uçan yavruların huzur ve mutluluğunu görmek ana yuvadaki meveddeti, muhabbeti tezyîd eder.

“Rahmet ve şefkat safhası”

Gençlik ve olgunluğun ardından gelen, sekînet ve meveddetle yaşanan dönemden sonraki yaşlılık safhasıdır. Her şeyin aslına rücûu gibi insan da yaşlandıkça çocukluğuna geri döner. Bu hem fizikî davranışlarda yardım ve desteğe muhtaç olmasını hem de psikolojik olarak şefkat ve merhamet desteğine ihtiyaç duyması sonucunu doğurur.

Yaşlanan insan merhamet ve şefkate ihtiyaç duyar. Evliliğin bu safhasında eşlerin ilişkileri merhamet zeminine oturmaktadır. Çünkü birbirlerinin desteğine ihtiyaçları vardır. Birbirlerine ihtiyaçlarının daha iyi farkına varmışlar ve biri olmadan diğerinin hayatını sürdürmesinin zorluğunu anlamışlardır. Birbirlerine olan nazarları bile şefkat doludur. Birbirinin sesini duymak, nefesini hissetmek bile eşlerin bu safhadaki huzur ve mutlulukları açısından çok önemlidir.

Netice olarak; sükûn dönemi eşlerin ‘can cana’, meveddet dönemi ‘yan yana’, rahmet dönemi ise ‘şimdi lâzımsın sen bana’ dönemleri olarak değerlendirilebilir.”

Ailenin kurulması kadar korunmasının da önemli olduğunu belirten İstanbul Müftüsü Prof. Dr. Hasan Kamil Yılmaz, sözlerini şöyle tamamladı:

“Hedefimiz önce ailenin kurulması, sonra ise korunmasıdır. Aslolan aile kurmak değil, onu devam ettirmektir. Çocuklarımızın ve torunlarımızın da aile kurmalarını sağlayacak bir altyapı gerekiyor. Bunun için de ailenin devamıyla ilgili bilgi ve tecrübe sahibi olmaya ihtiyacı var. İnsanlar hiç hazırlık yapmadan kendilerini evlilik aşamasında bulduklarında zorluklar yaşanıyor. Eski geniş ailelerde bilgi ve tecrübe aktarımı oluyordu. Ama şimdi iki genç evlendiğinde üçüncüsü Allah oluyor. Dolayısıyla onların böyle bir tecrübeden geçmeden, bir bilgi ve gönül hazırlığından geçmeden evlenmiş olmaları, çocuklarını yetiştirebilmeleri ve ailelerinin sürdürebilmeleri çok kolay değil. O yüzden ‘Aile Okulları’nın yaygınlaştırılmasının önemli olduğunu ifade etmek istiyorum.”

Editör: Mehmet Çalışkan