Faizle ilgili tartışmalara bakıldığında zaman ve paranın değer kaybının çokça tartışıldığı görülmektedir. Bu yazımızda kısaca bu iki konuya değinilmeye çalışılacaktır.

Zaman

Faize meşruiyet kazandıranların kullandığı önemli kavramlardan birinin zaman olduğunu daha önceki yazılarımızda ifade etmiştik. Buna göre faiz, borç verme süresi ile geri ödeme süresi arasındaki zaman farkının değeri olmaktadır.

Fıkıhta bir akdin hangi kapsama girdiği, akdin meşru olup olmadığı ve akdin hukuki sonuçlarıyla ilgili en önemli husus o akdin konusunun (mevzu) belirlenmesidir. Örneğin alım satım akdi (bey’) ile kira akdinin konuları birbirinden farklı olduğu için bunlara bağlanan hükümler de farklıdır. Alım satım akdin konusu malın satışı iken kira akdinde malın menfaatinin satışıdır. Buna bağlı olarak alım satım akdinde malın mülkiyeti satıcıdan alıcıya geçerken kira akdinde malın mülkiyeti mal sahibinde kalmaya devam eder. Sadece menfaati kiracıya geçer. Bunu, konumuzun anlaşılması açısından bir örnek olarak zikrettik.

Fıkıhta “zaman” kavramı tek başına bir akdin konusu olarak kabul edilmemektedir. Bir şeyin akde konu olabilmesi için mülkiyette olması gerekmektedir. Örneğin havada uçan kuş ile doğmamış hayvan yavrusu akde konu olmaz. Birincisinde o anda kişinin mülkiyetinde olmadığı için, ikincisinde ise mülkiyete girip girmeyeceğinde büyük bir belirsizlik bulunduğu içindir. Yani mülkiyete girmesi mümkün ise de sonucunda büyük bir belirsizlik varsa işlem yapmak yine caiz değildir. Bu noktada zaman kavramının neden akde konu olamayacağı çok açıktır. Zira zaman, kimsenin mülkiyetine geçebilecek bir şey değildir ve gelecekte (bir saniye sonrası için bile) büyük bir belirsizlik vardır.

Batı hukuku açısından bakıldığında zaman kavramının akit konusu yapılmasında bir sakınca yoktur. Bu açıdan faiz, zamanın direk karşılığı olup alınmasında da bir problem bulunmamaktadır. Vadeli işlemlerin piyasaları kaplamış olması bütünüyle bu anlayışın ürünüdür. Maalesef ekonomik krizlerin altında yatan önemli nedenlerden biri de bu anlayıştır.

Paranın Değer Kaybı

Paranın tarihine bakıldığında trampa, mal para, kaime para, itibari para ve kaydi para ile gelişen sürecin dijital para sürecine girdiği görülmektedir. Bugün “para” dediğimiz şeyler, genellikle birer numaradan ibaret olup onu çıkartan devletin kendisine yüklediği “değer”e göre itibar görmektedir.

Parada görülen değer kayıpları (enflasyon) bugün finansal hayatta ciddi krizlere yol açmakta ve insanları zarara uğratmaktadır. Dolayısıyla bugün belli bir miktar para ile alınabilen şeyler için yarın daha fazla miktar ödenebilmekte ve bu da insanları ekonomik sıkıntıya sokmaktadır. Bilhassa eline geçen paradaki (ücret, maaş vs.) değer kaybı aldığı zamdan daha fazla olunca alım gücü giderek düşmektedir. İşte bu noktada ciddi tartışmalar meydana gelmektedir. Çoğu zaman kavram karmaşası yüzünden söylenen sözler yanlış anlaşılabilmekte ve tartışmalar sağlıklı bir zeminde yürütülememektedir. Bütün bunların yanı sıra paradaki bu oynaklığı fırsat bilerek faizin tümüyle meşru olması gerektiğini söyleyenler adeta tozu dumana katarak tartışmayı farklı alana taşımaktadırlar.

Öncelikle bu yazı dizisinde ele alınan görüşleri toparlayacak olursak faiz haramdır ve bu hüküm kıyamete kadar devam edecektir. Ancak ortaya çıkan bu önemli soruna da (enflasyon) çözüm bulunmalıdır. Aksi takdirde birçok problem yine sağlıklı olmayan bir zeminde tartışılmaya devam edecektir. Olayın siyasi ve ekonomik boyutundaki problemlerini çözmek ve sorunu kökten halletmek elbette olması gerekendir ama böyle bir problemi önünde hazır bir şekilde bulan fıkıhçıların kendi pencerelerinden geçici bir çözüm bulması zaruridir. Yoksa tartışmanın boyutu, faizin temelden tartışılması ve haram olan bir şeyin tümüyle helal görülmesine doğru kayacaktır ve nitekim öyle de olmaktadır.

Aslında geçmişte de var olan bu sorun günümüzde itibari para sistemi ve başka bazı problemler sebebiyle büyümüş ve zaman zaman çığırından çıkmıştır. Bu sorun sebebiyle insanlar borç vermek istememekte, elindeki paranın değer kaybetmemesi için haram olan faize yatırmak suretiyle kayıplarını önlemek istemektedirler. Günümüzde fetva heyetleri ve fıkıhçıların önemli bir kısmı paradaki değer kaybının geriye dönük alınabileceğini söylemektedirler. Böylece kişi parada oluşan kaybını alabilmektedir. Her ne kadar rakamsal olarak (nominal) bir artı gözükse de satın alma gücü açısından değerlendirildiğinde parasının yaklaşık olarak tam karşılığını almış olacaktır. Bu çözüm, “haksızlık etmemek ve haksızlığa uğramamak” (Bakara, 2/279) ayeti ile “Zarar vermek ve zarara zararla karşılık vermek yoktur.” (İbn Mâce, Ahkâm 17; Muvatta’, Akdiye 31; İbn Hanbel, III/348) hadisinin ruhuna da uygun düşmektedir. Faiz alındığında borçlu zulme uğramakta, değer kaybı olduğunda ise alacaklı zarara uğramaktadır. Bu sebeple faiz alınmamalı ama değer kaybı da ödenmelidir.