Kur’an’da kıssaları anlatılan peygamberlere ve kavimlerine bakıldığında, birçoğunun az ya da çok Suriye, Filistin ve Mısır topraklarında yaşadıkları görülür. Bu hususta Hz. İbrahim, Hz. İsmail, Hz. İshak, Hz. Lût, Hz. Yakub, Hz. Yusuf, Hz. Şuayb, Hz. Musa, Hz. Harun, Hz. Davud, Hz. Süleyman, Hz. Yunus, Hz. Zekeriyya, Hz. Yahya, Hz. İsa, Hz. Muhammed öne çıkan peygamberlerdir. Ayrıca Hz. Hâcer, Belkıs, Hz. Meryem ve Tâlût-Câlût da bu coğrafyada yaşayan ve kendilerinden Kur’an’da söz edilen önemli şahsiyetlerdir. Bu peygamberler ile ilgili ayetler okunurken, tarih âdeta canlanır ve gözler önüne gelir. Her bir peygamberin yaşadığı Filistin coğrafyasındaki bu mübarek mekânlar ve oraları şereflendirenler bir film şeridi gibi gözlerimizin önünden geçer.

Filistin topraklarından bahseden birçok âyette bu bölgenin bereketli kılınması vurgusu yapılır. Söz gelimi Hz. İbrahim ve yeğeni Hz. Lût’un ele alındığı bir ayette “Ve onu (İbrahim’i) de, (kardeşinin oğlu) Lut’u da, gelecek bütün çağlar için bereketli kıldığımız bir beldeye (ile’l-ardillezî bâreknâ fîhâ) ulaştırarak kurtardık.” (Enbiyâ, 21/71) buyurulur.

Hz. Musa ile birlikte İsrailoğulları’nı Firavun ve ordusundan kurtaran Yüce Allah, çeşitli âyetlerde mübarek-mukaddes bölgeden söz ederken yine aynı coğrafyadan bahseder.

Hz. Musa’nın Mısır dönüşü kavmine söylediği, “Ey kavmim! Allah’ın size yazdığı kutsal toprağa (el-arda’l-mukaddese) girin. Sakın ardınıza dönmeyin. Yoksa ziyana uğrayanlar olursunuz.” (Mâide, 5/21)

“Andolsun biz İsrailoğullarını güzel bir yurda (mübevvee sıdkın) yerleştirdik ve onlara temiz rızıklar verdik.” (Yunus, 10/93)

“Hor görülüp ezilmekte olan kavmi (İsrailoğullarını), toprağına bolluk ve bereket verdiğimiz yerin (bâreknâ fîhâ) doğu ve batı taraflarına mirasçı kıldık.” (A’raf, 7/137)

“Hani, ‘Şu memlekete girin. Orada dilediğiniz gibi, bol bol yiyin. Kapısından eğilerek tevazu ile girin ve “hıtta!” (Ya Rabbi, hata ettik) deyin ki, biz de sizin hatalarınızı bağışlayalım. İyilik edenlere ise daha da fazlasını vereceğiz’ demiştik.” (Bakara, 2/58; A’raf, 7/161)

“Mûsâ, ateşin yanına gelince, o mübarek yerdeki (fi’l-buk’ati’l- mubâreketi) vadinin sağ tarafındaki ağaçtan şöyle seslenildi: “Ey Mûsâ! Şüphesiz ben, evet, ben âlemlerin Rabbi olan Allah’ım.” (Kasas, 28/30)

Yine Hz. Musa’nın Mısır’ı terk edip Medyen taraflarına gitmesi, orada Hz. Şuayb ile tanışması, kızı Safûre ile evlenmesine mukabil 8-10 sene kaldığı toprakların da bu bölge olması büyük bir ihtimaldir.

Hz. Musa’dan sonra kral Tâlût’un, Câlût ve ordusuyla mücadelesi ve Hz. Davud’un Câlût’u öldürüp halkın başına geçmesi bu bölgede yaşandığı gibi; Hz. Davud ile birlikte Hz. Süleyman’a birçok ilim ve imkanın verilmesi, âyette bahsedilen Belkıs’ın zeminini su zannedip eteklerini çekerek girdiği Hz. Süleyman’ın köşkü yahut sarayı da buradadır.

“Süleyman’ın hizmetine de güçlü esen rüzgârı verdik. Rüzgâr, onun emriyle içinde bereketler yarattığımız yere (ile’l-ardılletî bâraknâ fîhâ) eser giderdi. Biz, her şeyi hakkıyla bileniz.” (Enbiyâ, 21/81.)

“Sebe’ halkı ile, bereketlendirdiğimiz kentler (kuralletî bâraknâ fîhâ) arasına (her biri diğerinden) görülen kentler oluşturduk. Oralarda gidiş gelişi belirledik (seyahati kolaylaştırdık) ve onlara da şöyle dedik: “Oralarda gece gündüz güvenlik içinde dolaşın.” (Sebe, 34/18)

Başta Âl-i İmrân ve Meryem sûrelerinde olmak üzere birçok âyette genişçe anlatıldığı üzere Hz. İsa’nın büyüdüğü, insanları davet ettiği, havârîleriyle konuşma yaptığı ve hayatının son demlerini yaşadığı mekân da Kudüs’tür.

Mescid-i Aksâ’dan bahseden âyetler sadece bunlarla sınırlı değildir. Mabedin inşası sonrasında Hz. Zekeriyya ve Hz. Yahya’nın yaşadığı yer de burasıdır. Hz. Meryem’in çocukluğunun burada geçtiği anlaşılmaktadır:

“Bunun üzerine Rabbi onu (Hanne’nin duasını) güzel bir şekilde kabul buyurdu ve onu (Hz. Meryem’i) güzel bir şekilde yetiştirdi. Zekeriyya’yı da onun bakımıyla görevlendirdi. Zekeriyya, onun bulunduğu bölmeye (el-mihrâb) her girişinde yanında bir yiyecek bulurdu…” (Âl-i İmrân, 3/37) Âyette geçen “mihrâb”, Mescid-i Aksâ külliyesi içinde yer alan ibadet ve ihtiyaçlar için kullanılan küçük bölmenin adıdır. Meryem’in eğitim ve terbiyesiyle meşgul olan Hz. Zekeriyya’nın buraya sık sık uğradığı anlaşılmaktadır:

“Onun (Zekeriyya’nın) mihrapta namaz kılmakta olduğu sırada melekler kendisine, ‘Allah sana, Allah katından olan kelimeyi doğrulayıcı, efendi, kendine hâkim ve salihlerden bir peygamber olarak Yahya’yı müjdelemektedir.’ diye seslendiler.” (Âl-i İmrân, 3/39) Yukarıdaki ayetlerde “mübarek mekân”, “mukaddes toprak”, “düzgün bir yurt” vb. şeklinde nitelendirilen yerler, içerisinde Kudüs’ün de yer aldığı Filistin bölgesidir. Kur’an’da yalnızca bir ayette Mekke’deki Kâbe’nin mübarek kılındığından söz edilir. Dolayısıyla mübarek sayılan topraklar ve gece gidilen mescit, bazılarının iddia ettiği gibi Mekke’ye 8 km. uzaklıktaki bir mescit değil, uzaklardaki Mescid-i Aksâ’dır. Nitekim Hz. Peygamberin yapmış olduğu gece yolculuğu vesilesi ile İsrâ Sûresi’nde doğrudan Mescid- i Aksâ ve çevresinden söz edilmektedir:

“Kendisine âyetlerimizden bir kısmını gösterelim diye kulunu (Muhammed’i) bir gece Mescid-i Haram’dan çevresini bereketlendirdiğimiz (bâreknâ havlehû) Mescid-i Aksa’ya götüren Allah’ın şanı ne yücedir.” (İsrâ, 17/1)

Sûrenin yedinci âyetinde tekrar “el-mescid” diyerek doğrudan atıfta bulunulan mescidin de Mescid-i Aksâ veya Beytu’l-Makdis olduğu çok açıktır: “İkinci bozgunculuğun zamanı gelince, yüzünüzü kara etsinler, daha önce girdikleri gibi yine mescide (Beytülmakdis’e) girsinler ve ellerine geçirdikleri her şeyi yerle bir etsinler diye (üzerinize yine düşmanlarınızı gönderdik.)

Kaynak: Kudüs ve Aksa - Bünyamin Erul