İslam’ın hakikatleri ile gençliğin heyecanı buluşursa dünya değişecektir. Yüce Allah Kur’an-ı Kerim’de putların anlamsızlığını mantıkla ortaya koyarak inkârcıları susturan, fani olanın peşinden gitmeyi, zalime boyun eğmeyi reddeden ve tevhidi duruşun genç örneği Hz. İbrahim’i; iffetini ve inancını hayatından üstün tutan bir genç olarak Hz. Yusuf’u; adalet ve merhamet yolunda imkânlarını ve statülerini feda etme pahasına hak-hakikat mücadelesinden vazgeçmeyen Ashab-ı Kehf gençlerini kıyamete kadar yeryüzünün gençlerine örnek göstermektedir.

Gençlik; insanın, kendisini, evreni ve Yaratıcıyı anlamlandırma sürecinde, varlık sahasında benliğini ön plana çıkararak eşya ve hadiseleri yorumlamayı tercih ettiği, bununla birlikte iç dünya-dış dünya dengesinde bazı gel-gitleri yaşadığı fırtınalı bir dönemdir. Çevreyle iletişim kurma sürecinden, kimlik inşasına ilk adımların atıldığı ve hayatın en dinamik dönemi olan gençlik devresi, aynı zamanda ömür sermayesinin en önemli kazanımıdır. Nitekim Allah Resulünün, hiçbir gölgenin bulunmadığı mahşer gününde, Allah’ın arşının gölgesi altında gölgelendireceği yedi sınıf insandan birinin, “neşe ve huzuru Rabbine ibadette arayan, O’na kulluk ederek tertemiz bir hayat içinde büyüyen genç” (bkz. Buhari, Bed’ü’l-ezân, 36) olduğunu haber vermesi, dinimiz İslam’ın kulluğun zirve boyutta yaşandığı gençlik dönemine hangi perspektiften baktığına dair önemli bir referanstır.

Yaşadığımız dünyanın gençliğe bakışına egemen olan düşünceye baktığımızda ise maalesef sorun merkezli bir yaklaşımın öne çıktığı görülmektedir. Bu meyanda gençlik çağının başat özellikleri olarak öne çıkan heyecan, arayış, sorgulama, itiraz, kendini ispat etme gibi duygu ve yaklaşımlar, esasında doğru tanımlanarak iyi değerlendirildiğinde, hem gencin bizzat kendisi hem de toplum ve insanlık için çok kıymetli birer değere dönüşecektir. Nitekim gençlik çağının en önemli vasfı olan heyecan ve aksiyon, eğer iyilik, adalet, hak-hakikat mecrasına yönlendirilirse coşkun bir rahmete dönüşecektir. Adeta gençlik çağı ile özdeş olarak algılanan muhalefet duygusu, esasında kötülüğe, haksızlığa ve günaha karşı konumlandırılırsa gençler, insanlığın aydınlık geleceğinin öncü kadrosu olacaktır.

Göz ardı edilmemesi gereken bir başka husus da gençlik, ayarlanan bir makina ya da istediğimiz şekli verebileceğimiz bir hamur parçası değildir. Dolayısıyla yapılması gereken, öncelikle her insanın bir âlem, her varlığın bir ayet olduğu bilinciyle hareket ederek gençleri anlayıp onlara değer vermek; asil bir duruşa ve aksiyona sahip olmayı genç olmanın alameti fârikası olarak kabul eden bir anlayışı zihin ve gönüllere yerleştirmektir. Bu açıdan, nebevî bir metot ile yaklaşarak, yargılamadan, dikte etmeden onlarla dost olmak, vakit geçirmek, hayatı paylaşmak, yetki ve sorumluluk vermek ve en önemlisi onlara ufuk açmak, gençliğin ideal konumunu tahkim edecek zaruri bir yaklaşımdır.

Biliyoruz ki, İslam’ın hakikatleri ile gençliğin heyecanı buluşursa dünya değişecektir. Yüce Allah Kur’an-ı Kerim’de putların anlamsızlığını mantıkla ortaya koyarak inkârcıları susturan, fani olanın peşinden gitmeyi, zalime boyun eğmeyi, reddeden ve tevhidi duruşun genç örneği Hz. İbrahim’i; iffetini ve inancını hayatından üstün tutan bir genç olarak Hz. Yusuf’u; adalet ve merhamet yolunda imkânlarını ve statülerini feda etme pahasına hak-hakikat mücadelesinden vazgeçmeyen Ashab-ı Kehf gençlerini kıyamete kadar yeryüzünün gençlerine örnek göstermektedir.

Göz ardı edilemeyecek en büyük örnek ise Mekke’de herkesin takdir ettiği ve “emin” sıfatıyla zikrettiği bir genç olan Hz. Muhammed (sav)’dir. Nitekim peygamber seçildiğinde, Müslüman olmanın dayanılması zor acıları göze almayı gerektirdiği zamanlarda onun çağrısına katılanların çoğu yine gençler olmuş, Allah Resulü tarihin en büyük ahlak ve hukuk inkılabını kendisine inanan bir grup gençle gerçekleştirmiştir.

Buna göre, enfüsi boyutta kendini arama, düşünce ve aksiyon planında bağlanma ve aidiyet açısından demir atacağı limanı tayin etme gayretindeki genç için deniz feneri mesabesindeki en önemli merkez, Kur’an-ı Kerim’in; “Andolsun, Allah’ın Resulünde sizin için, Allah’a ve ahiret gününe kavuşmayı uman ve Allah’ı çok zikreden kimseler için güzel bir örnek vardır” (Ahzâb, 33/21) şeklinde tebcil ettiği Resul-i Ekrem’dir. Bu bağlamda, güzel ahlakın en büyük timsali Hz. Peygamber, bahse konu gençliğin evrensel rehberi olarak üstün ahlakının gereği devamlı surette iyiyi, güzeli, hakkı, hakikati onlara anlatarak rehberlikte bulunmuş, gençlerin heyecanını iman ve güzel ahlakla insanlığa hizmete yöneltmiştir.

O, gençlerle güven, sevgi, saygı ve samimiyete dayalı bir iletişimi esas almış ve onların kendilerini gerçekleştirmelerine vesile olmuştur. Nitekim henüz 20 yaşında iken Hilfü’l-fudûl cemiyetine katılarak Mekke’nin emniyetinin sağlanmasına katkı sunup haksızlığa karşı olduğunu deklare eden Peygamberimiz, genç yaşta dünya ve ukbâ saadetinin biricik vesilesi İslam’la şereflenen birçok sahabiyle, Mekke’den yeryüzünü kuşatan ideal bir hayat ve medeniyet inşa etmiştir. Her şart ve durumda gençlerle kol kola hareket ederek onların gönül ve zihin dünyalarına rehberlik eden Hz. Peygamber, yaşanan hayatın tüm alanlarında gençleri istihdam etmiş onlara önemli sorumluluklar vermiştir. Zikredilen hususun yansıması olarak inanç, teslimiyet ve kahramanlığın sonraki nesillerin belleğindeki mümtaz hatırası Hz. Ali; anlam dünyamızı aydınlatan vahyin kâtipleri arasında yer alan, Tebük seferinin sancaktarı, Hz. Ebu Bekir döneminde Kur’an-ı Kerim’i cem eden komisyonun başkanı Zeyd b. Sâbit; bizzat Resul-i Ekrem tarafından Medine’ye öğretmen olarak gönderilen Mus’ab b. Umeyr; Yemen’in dinî hayatını şekillendiren ve olaylara yaklaşım tarzıyla içtihadın alemi olan Muaz b. Cebel; Habeşistan’a İslam’ın mührünü vuran Cafer b. Ebî Talib; Allah Resulünün Suriye’ye sevk ettiği orduya komutan olarak tayin ettiği Üsâme b. Zeyd bu çerçevede zikre değer şahsiyetlerdir. Bununla birlikte, Hz. Peygamber’in gözetiminde yetişen Ashab-ı Suffa’nın; Ebu Hureyre, Abdullah b. Abbas, Abdullah b. Ömer, Abdullah b. Mes’ud, Enes b. Malik, Zeyd b. Hârise, Zübeyr b. Avvam, Sa’d b. Ebî Vakkas gibi gençlik çağını mutluluk asrına dönüştüren seçkin gençlerin İslam medeniyetinin iman, bilgi, hikmet, marifet ve ahlakla neşvünema bulmasındaki doğrudan katkıları yadsınamaz bir gerçekliktir.

Bugünkü gelinen noktada, toplumsal hayatı tüm veçheleriyle etkisi altına alan bireysellik, dünyevileşme, sanal yaşam, popüler kültür pratikleri, yaşam sebebi kulluktan vareste gündelik anlayışlar gençliği her taraftan kuşatmıştır. Ne yazık ki son iki asırdır, bir yanda tüketim ve gösteriş sektörü diğer tarafta tefrika ve anarşi üreten terör örgütleri, gençliğin saf duygularını istismar etmekte; derin hesapların, çıkar tutkularının ve kirli planların ucuz ve masum kurbanları olarak gençleri seçmektedir. Nitekim gencin ruhunun derinliklerinden gelen en temel ihtiyaç olan “inanma” duygusu doğru donelerle desteklenerek asil bir ideal ile anlamlandırılmazsa farklı arayışlar, paradokslar, bunalımlar, batıl akımlar, sapkın yönelişler ya da gerçeklerden kaçış ve boş vermişlik gündeme gelecektir.

Hal böyleyken kuşanılması gereken tavır; erdemli, vicdanlı, ideal, sorumluluk ve aksiyon sahibi, haksızlığa asla razı olmayan, mazlumdan ve doğrudan yana tavır alan bir gençliğin inşası için Hz. Peygamberin nirengi noktası olduğu iman, ibadet ve ahlakla yoğrulmuş bir hayatı onlara sunmaktır. Bu itibarla, gençliğin varlık alanına saygı duyup onları kategorize etmeyen, diyaloğu merkeze alan bir dil ve üslupla kırmadan, incitmeden, küçük düşürmeden onlara yaşam kılavuzluğu yapan, nasıl ve niçin sorularına cevap vererek onları anlamlandırıp yüreklendiren, mazinin hafızasını muhafaza ederek hal ve istikbale dair ideal bir perspektif çizip onlara bu dünyanın umudu olduklarını ihsas ettiren bir yaklaşım, nebevi miras olarak bizlerin omuzlarına yüklenmiş, ihmale gelmeyecek önemli bir şuur ve sorumluluk ödevidir.

Editör: Mehmet Çalışkan