İhram nedir?

Sözlükte hürmet edilmesi gereken bir yere ya da zamana girmek anlamına gelen ihram, hac ibadetiyle ilgili bir terim olarak; bir kimsenin, hac veya umre ya da hem hac hem umre yapmak niyeti ile, sair zamanlarda helal olan bazı davranışları kendisine haram kılması demektir.

İftitah tekbiri diye bilinen namaza başlama tekbirine fıkıh literatüründe “ihram tekbiri” veya “tahrîme” denmesi de bununla birlikte namaza aykırı söz ve davranışların namaz kılan kimseye yasaklanması sebebiyledir. Nitekim fıkıhta da ihram, “belirli yasak ve kısıtlamalara giriş” veya “hac ve umre yasaklarına giriş niyeti” şeklinde tarif edilir.

İhram'a giren kşiye ne denir?

İhrama giren kişiye muhrim denir. İhramla birlikte erkeklerin dikişli elbise giymeleri yasak olduğundan Türkçe’de ihrama girmek tabiriyle, hac ve umre süresince giyilmek üzere hazırlanmış beyaz renkli dikişsiz dokumaya bürünmek anlaşılmış, bu kumaşlar da ihram veya ihramlık diye adlandırılmıştır.

“...Takva elbisesi daha hayırlıdır...” (A’râf, 7/26) “İhram”, aslında yapılmasına müsaade edilen bazı söz, fiil ve davranışların, hac ve umre yapacak kişiler için belli bir süre Allah ve Resûlü’nün getirdiği yasaklar çerçevesinde “haram kılınması” demektir.

İhram, makamdan, mevkiden ve tüm imtiyazlardan soyunmanın simgesidir.

Hacca gelenler, sosyal ve ekonomik statülerini gösteren dünya elbiselerini, makam ve mevkilerini ortaya koyan üniformalarını, zevklerini, kültürlerini ve karakterlerini yansıtan her türlü süs ve ziyneti bir kenara bırakıp Allah önünde herkesin eşit olduğunu sembolize eden iki basit giysiye bürünmüş olurlar. Yani ihram ilk önce, Allah nezdinde mal, mülk, madde ve metanın hiç sayıldığı, bütün Müslümanların bu kutsal iklimde eşit ve kardeş olduğunu ifade eder. Birini diğerinden ayrıcalıklı, üstün ve özel gösteren hiçbir emare yoktur. Artık dünyevî elbiseler çıkartılmış, sadece kimlikler, kişilikler ortaya konulmuştur. Kısacası, çoğu zaman karakterleri örten, şahsiyetleri gizleyen süslü elbiseler atılmış, “takva elbisesi” esas alınmıştır. Burada bürünülen iki parça kumaş da sadece eşitliği sağlamaya ve avret yerlerini örtmeye yöneliktir.

Mîkât ile başlayan bu kutsal yolculukta asıl giyilmesi gereken elbise ise, takva elbisesi, yani sorumluluk bilincidir. Zira Yüce Allah’ın buyurduğu gibi; “...Takva elbisesi daha hayırlıdır...” (A’râf, 7/26) Hacı adayı, başı açık, yalın ayak, yokluk ve yoksulluk görüntüsü içinde, sonsuz güç ve kudret sahibinin karşısında kendi güç, kudret, makam, mevki ve varlığının bir anlam ifade etmeyeceğini ortaya koymuş bir vaziyette girer Harem bölgesine. Bu, aynı zamanda millet, sınıf, statü gibi insanları birbirinden farklılaştıran çeşitli sosyal unsurların henüz teşekkül etmediği ilk yaratılış zamanındaki insanı, Hz. Âdem’i sembolize eder.

Ayrıca ihram, ölen her Müslüman’ın giyeceği kefeni sembolize eder.

Hacca giden Müslüman, ihrama girerken büründüğü  giysi ile kabre girerken bürüneceği kefenin benzerliğinin bilinci içerisinde, artık bir bakıma dünya dışı bir düzene ayak uydurduğunu hisseder ve bunun etkisini ruhunun derinliklerinde duyar. Hacı, dünyada iken ölüm elbisesine yani ihrama bürünür, mahşer gününe gider gibi kefen giyer.

Şimdiye kadar kıymet ölçüsü olarak bildiği her şey; servet, makam, milliyet, cinsiyet, beşerî üstünlükler olarak ne varsa hepsi ihramın rengi içinde erir ve Rabbine sadece “kul” olduğunu gösterir. Bembeyaz ihramlarıyla hacılar, beyaz kefenleriyle bir anlamda kabirlerinden dirilişi ve mahşerde toplanışı hatırlatır. İşte bilinçli bir hacı bu diriliş senaryosunu yaşamak suretiyle bundan sonraki hayatında gerçek dirilişe daha iyi hazırlanma sözü verir kendi kendine. Ve ruhunda kalbî bir dirilişi gerçekleştirir. İhramla kefenler giyilmiş, âdeta cesetler mîkâtta kalmış ve ruhlar Harem bölge içinde yola devam etmiştir. Bütün “ben” ve “benlik” duyguları, elbiselerle birlikte mîkâtta çıkartılmış, “biz” olarak ilahî cazibe merkezi olan Kâbe’de bir araya gelinmiş ve yekvücut olunmuştur.

Şu hâlde ihram, sadece zahirî bir kıyafet değişikliği değil, yaşam tarzının ve davranış biçiminin de köklü bir değişikliğe uğraması anlamına gelir. Nitekim ihramlı kişi, bu kıyafeti taşıdığı süre içinde, başka zamanlarda kendisine meşru olan bir dizi davranıştan uzak durmak zorundadır. Bu program kişinin kendini geçici kaygı, alışkanlık ve bağımlılıklardan kurtarmasına ve kendiyle hesaplaşmasına imkân tanıyan önemli bir adımdır. Hac esnasında günlük giysilerinden soyunup bembeyaz, lekesiz ihram örtülerine bürünen Müslümanlar, sadece gösteriş ve şatafattan uzaklaşmayı, ziynet ve servetle böbürlenmemeyi, insanlar arasındaki eşitliği, ölümü ve ötesini sembolize etmekle kalmaz, aynı zamanda kötü arzu ve alışkanlıklarından sıyrılıp, tertemiz yeni bir hayata başlama iradesini de sergilerler.

İhrama giren kişinin elbiselerini çıkarıp iki parça beyaz örtüye bürünmesi, âdeta dünya adına taşıdığı her şeyi atıp, Cenâb-ı Hakk’a yürümesini simgelemektedir. Yalın ve yalnız bir şekilde, tek başına, sadece Rabbine kul olduğunu artık daha rahat görebilir. Böyle bir durumda onu değerli kılacak tek şeyin, “kulluk” olduğunun bilincine varabilir. Hacda arzu edilen ruhî yenilenmeyi sağlayabilmek için kişi, ihrama girerken yalnızca elbiselerini değil, içindeki her türlü manevî kir ve pası, ruhuna yük teşkil eden bütün ağırlıkları da söküp atmalıdır. Tüm dünyevî kaygıları bir tarafa bırakıp tam anlamıyla ruhunu arındırmaya yoğunlaşmalıdır. Elbiselerini çıkarıp iki parça beyaz beze bürünürken o güne kadar ruhuna sıkıntı veren, gönlünü rahatsız eden, kalbine ağırlık veren ne varsa hepsinden soyunmalı ve haccın kutsal iklimine öyle girmelidir.

İhram, haccın geçerli olmasının şartıdır.

Şâfiî, Mâlikî ve Hanbelî mezheplerine göre ihram, haccın rüknüdür.

Editör: Mehmet Çalışkan