Medine-i Münevvere’den Mekke-i Mükerreme’ye doğru seyahat ederken yaşanan bir hadise...

İnsanın gözünü yaşartır. Şu yaşamış olduğumuz zâlimlik ve merhametsizlik örneklerine karşı zihnimizin mutlaka bir köşesinde kayıtlı kalması gereken ibret dolu nebevî bir tablodur.

Efendimiz (a.s.) yolda giderken, yolun kenarında belli ki yeni yavrulamış ve yavrularını emzirmekte olan bir köpek görür. Küçücük yavru köpekler annelerini emmekle meşguldürler.

Efendimiz (a.s.) çok kalabalık olan arkadaşlarının, farkında olmaksızın annelerini emmekte olan yavru köpeğe zarar vermesinden endişe duymuş olmalı ki, arkadaşlarından bir tanesini çağırır ve ona bir talimat verir:

“Ordu geçişini tamamlayıncaya kadar bu köpeklerin başında nöbet tutacaksın. Farkında olmadan hiçbir arkadaşımın köpeklere zarar vermesini istemiyorum” der.

Bizler, annelerini emen yavru köpekler rahatsız olmasınlar diye, ordusunun yolunu değiştiren ve köpeklerin başında sahabîsine nöbet tutturan bir şefkat, merhamet peygamberinin ümmetiyiz. Hiç şu merhametsizlik görüntüleri bize yakışıyor mu? Hiç köpeğin boynuna bir tasma bağlayıp ta, arabanın arkasına takarak can verinceye kadar koşturmak, sürüklemek bize yakışıyor mu? Hiç gördüğümüz bir kediyi, köpeği, kuşu, başka canlı varlıkları tekmelemek bize yakışıyor mu?

Allâh’ın Rasûlü (a.s.) hayvanlarımızı kurban ederken bile; “boğazladığınız zaman boğazlamayı güzel yapın” kör bir bıçakla bir hayvanı kurban etmeye çalışan bir sahabîyi görünce; “Senin niyetin bu hayvanı birkaç defa öldürmek midir?” diye uyardığını biliyoruz. Bütün canlılara olduğu gibi, hayvanlara merhamet göstermek, imanımızın bize yüklemiş olduğu görevlerdendir. Biz merhamet âbidesi, âlemlere rahmet olarak gönderilen Muhammed Mustafa (a.s.)’ın ümmetiyiz. Ona lâyık ümmet olmak istiyorsak, elbette elimizden, ayağımızdan, gözümüzden, kulağımızdan sadece ve sadece şefkat ve merhamet sadır olmalıdır.