Dünyadaki imtihanlarımız farklı farklı merhalerle bizi karşılaştırabilir. Bazen varlıkla, bazen yoklukla, bazen sevinçle, bazen hüzün ve kederle, bazen hastalıklarla, bazen de sağlık ve şifâ üzere bir yaşayışla imtihân ediliriz. Rabbimiz;

“Çaresiz biz sizi biraz korku, biraz açlık, biraz da mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltme ile imtihan edeceğiz. Sabredenleri müjdele!” (Bakârâ, 2/155)

Hastalarla ilgilenenler açısından da, üzerinde önemle durulması gereken hususlar, meseleler vardır. Meselâ, evdeki hastayı cennete açılan bir kapı olarak görmek gerekir. Hele kendisine mâlik olamayan bir hastanın temizliğini üstlenen, vücut bakımını yapan, yemeğini yediren, elbiselerini giydiren vb. pek çok insânî ihtiyaçlarını gidermesine yardımcı olan kardeşlerimizin, bu hizmetleri karşısında Allâh’ın rızâsını kazanabileceklerini unutmamaları gerekmektedir.

Herhangi bir menfaat, karşılık beklemeden, evimizde olana, yanıbaşımızda bulunana, konu-komşudan ihtiyaç sahibi olanlara, yardıma muhtaç durumda bulunanlara el uzatmak, ihtiyaçlarını gidermek, onların sevgilerini kazanıp duâlarını almak, hastaları ziyaret edip onlara şifâ ve hayır dilemek elbette Allâh’ımızın bizden beklediği kulluk görevlerimizi yerine getirmede O’nu râzı edecek en hayırlı vazifelerdendir.

Dünyaya, iman etmeye, insanlık örneği sergilemeye, İslâm’a insan kazandırmaya ve iyilik köprüleri kurmaya gelmişiz. İstiyoruz ki, bâki kalan bu kubbede hoş bir sedâ bırakalım. Bir İslâm büyüğünün ifadesiyle; “biz muhabbet fedâileriyiz, husûmete vaktimiz yoktur!” Medenî olan, medeniyet hassasiyeti olan kimseleri ancak iknâ ile dize getirebiliriz. Sözden anlamayanlar için icbâr edecek bir vasfımız ve gayretimiz yoktur. Rabbimizin Kur’an’da bize öğrettiği şekilde “selâm” der geçeriz.

 “Rahmân'ın(has) kulları onlardır ki, yeryüzünde tevazu ile yürürler ve kendini bilmez kimseler onlara laf attığında (incitmeksizin) «Selâm!» der (geçer)ler.” (Furkân, 25/63)

Her yaratılanın mutlaka bir vazifesi vardır. En lüzumsuz görünen küçük bir hayvanın, hatta bir çöp parçasının bile yaratılış gayesi vardır. İnsanoğlunun yaratılışı ise hikmetlerle doludur. Çünkü o, yaratılmışların içinde en şerefli sayılmış ve diğer canlılar onun emrine verilmiştir. Şu halde insan dünyada diğer eşyaya da hükmeden, dolayısıyla onların sorumluluğunu da üstlenen kıymetli bir cevherdir.

Dilimizde, atalarımızdan bize mîras kalan ne kıymetli deyişler vardır: “At ölür meydan kalır, yiğit ölür şân kalır.”

İyiliklerimiz, hayırlı/faydalı gayretlerimiz, koşuşturmacalarımız, iyi niyetlerimizin bize kazandırdığı güzellikler nispetinde Rabbimizin nezdinde bir değer ifade ederiz. Biliriz ki; bizim vasıtamızla bir kimsenin hidayet ve felâh bulması, bizim için binlerce pek değerli dünya nimetlerinden daha hayırlıdır. Bizi cennete de, Rabbin rızâsına ve hoşnutluğuna da götürecek olan kalıcı değer budur.

Rabbimiz bizi güzel hallerle hallenmeye muvaffak kılsın.