Asr-ı saadette müşrikler Kur'an-ı Kerim’i gölgelemek ve toplumun gündeminden düşürmek için değişik yollar denemişlerdi. Öncelikle Peygamber Efendimize iftira attılar. Kur'an-ı Kerim’i bir insanın kendisine yazdırdığını iddia ettiler (Nahl, 103). Şair dediler (Tûr,52/30). Kur'an-ı Kerim ile ilgili de değişik iddialarda bulundular. "Bu düpedüz bir büyüdür (En’am 6/7). Ona ayetlerimiz okunduğu zaman ‘Eskilerin masalları!’ der (Mutaffifin  83/13). Eğer hayırlı bir şey olsaydı ona ayak takımından önce biz inanırdık (Ahkâf 46/11)" şeklinde itirazlarda bulundular. O dönemde bir tek dertleri vardı, o da Peygamberimiz ile insanların doğrudan ilişki kurmalarını ve bilgi sahibi olmalarına engel olmaktı. Böylece vahiy ile temas etmelerini engel olmak istiyorlardı. Ama Allah nurunu tamamladı (Saff, 61/8).

Din Algısı

Din ve inançlar tarihin her döneminde toplumların birinci gündemindedir. İman esasları ve dini değerler sahih bir din anlayış üzerinde yürümez ise art niyetli insanlar tarafından kullanılmıştır. En son bunun en büyük acısını 15 Temmuz kalkışmasında yaşadık. İnandığı değerleri yaşamak isteyen insanların karşısında hep duranlar olmuştur. Sahih inanç sahibi insanların çoğalmasından rahatsız olan veya bu insanların kendi kurdukları piyasa düzenini bozacaklarından dolayı rahatsız olan insanlar hep olagelmiştir. Dolayısıyla tevhid dini üzerinden yürüyecek olursak islamın varlığı, hayat bulması ve yaşanmasından dolayı rahatsız olanlar hep olagelmiştir. Bir de bunun üzerine olumsuz örnekler ortaya çıkarsa, sanki bu kötü örnekler islamın ve Müslümanların tek temsilcileri havası verilerek onlar üzerinden vur abalıya taktiği hep yürütülmüştür.

Algı Araçları

Günümüzde başta sinema ve diziler algı oluşturmada en etkili yolların başında gelmektedir. Televizyonun tek kanallı ve siyah-beyaz olduğu dönemde Pazar günleri yabancı bir dizi oynardı. Ve mutlaka her bölümde bir kilise sahnesi ve genelde bir problem çözen rahip bulunurdu. Sonra Amerikan kaynaklı bir dizi ve içinde bir çok çapraşık ilişkiler anlatılırdı. Sonraki yıllarda TV kanalları arttı ve önü alınamaz bir sürü isimleri dahi son derece rahatsız edici diziler başladı ve devam ediyor. Sosyal medyanın her bir platformu algı oluşturmada çok etkin bir şekilde kullanılıyor. Bazen bir cümle, bazen bir fotoğraf, çoğu zamanda doğru birkaç cümlenin içine yerleştirilen ilave cümleler ile çok kolay algı oluşturuluyor. Sonra toplumda ister istemez doğru veya yanlış bir kanaat oluşuyor. 

Batı kaynaklı filim ve dizilerin büyük çoğunluğunda kötü rolde bir Ortadoğulu (!) Müslüman yer alır. Onun yaptığı veya planladığı bir eylem üzerinden hikaye yürür. Gayr-ı ahlaki görüntüler, küfürlü ifadeler ve satır aralarında eşcinsellik gibi olguların pazarlanması da kendiliğinden yer alıyor. Müslüman bir toplumda asla hoş karşılanmayacak rol veya tiplemeler senaryo oyunu ile kahraman güzellemesi yapılabiliyor. Mesela bir türk filminde eşcinsel rolde oynayan bir figür ortaya koyduğu tavır veya rol ile diğer insanlardan daha kahraman(!) daha dost canlısı (!) olarak ama ustaca filmin içerisine serpiştirilebiliyor.

Diğer taraftan Irak’ın işgaline zemin hazırlayan raporların, kimyasal silahlarla ilgili bilgilerin sahte olduğunu sağır sultan bile duydu. Ama bu husus gündeme getirilmez. Sadece Ukrayna'da ölen çocuklar ile Filistin'de ölen çocuklarla ilgili yapılan haberler, hatta habersiz olma tavrından bile algı olayının nasıl çalıştırıldığı açık bir şekilde görülmektedir. Hiçbir ahlaki değeri olmayan insanların olumsuz algı oluşturmada da elbette bir ölçüsü yoktur. Kendi dünyalık hırslarını yerine getirmek için yalan, iftira ve sahte gündem oluşturmak çok kolay bir iştir. En kötü ihtimalle yazdıklarını veya yayınladıklarını silerler veya kısadan bir özür ile geçiştirip geçerler. Ama olayın mağdur olan tarafı veya tarafları ise yaşadığı olumsuzluk ve çektikleri manevi sıkıntılar ile baş başa kalır.

Zamanında seksenli yıllarda aşırı dinci, radikal, kökten dinci, irtica, gerici vb birçok kavramlarla toplumumuz aşağılanmış, töhmete sokulmuştur. Özellikle başörtüsü üzerinden büyük bir travma yaşatılmıştır. Kadın ve erkek kavramları üzerinden yürütülen birçok çatışmaya matuf çalışmaların temelinde aile kurumunun hedef alındığı aşikârdır. Aile içinde bireylerin birbirine karşı tavırları "özgürlük" gibi bir kavram üzerinden yürütülerek aile ve toplumun savrulması için büyük bir gayret vardır. Yazılan metinlerde özellikle "her türlü geleneğin reddedilmesi" gibi son derece sıkıntılı ifadelere rastlanmaktadır.

Çareler

Tüm dünyanın birbiri ile yakın iletişim ve etkileşim altında olduğu bir ortamda kötüler ve kötülüklerle mücadele çok kolay değildir. Bu ifadeyi ümitsizlik anlamından kullanmıyoruz. Ancak sorumluluğumuzun büyük ve ne kadar da önemli olduğunu ifade için söylüyoruz. Bu sebeple düşüneceğimiz çare başlıkları birden fazla olacaktır. Yani çok yönlü çalışmamız gerekmektedir. Bazılarını şöyle ifade etmek mümkündür:

İman, Helal ve Haram Bilinci, Tarih Bilinci, Sanat Bilinci, Zaman Bilinci, Gelecek Bilinci, Tüketim Bilinci, Medya Bilinci, Müzik Bilinci. Kendi sanatını üretmeyen toplumlar başkalarının sanatlarını taklit etmeye mahkûmdur. Özellikle gençlerin hayatlarında yer alacak meşru meşguliyetler çoğaltılmaz ise çocuklarımız elimizden kayıp gidecektir.

Başkanlığımızın ülke genelinde yürüttüğü çocuklar ve gençlere yönelik çalışmalar son derece önemlidir. Ama yeterli değildir. Bu sorumluluğu tek başına Başkanlığımıza yüklemek de doğru değildir. Başta anne-babalar, çocuklarımızın eğitiminde rol alan her kademedeki sorumlular ve tüm millet olarak ortak bir akıl ile tedbirlerimizi çoğaltmalıyız. Sadece yasaklamak ve cezalandırmak ile yol alınamayacağı aşikardır. Bugün tedbir almaz isek akibet hepimiz için üzücü olacaktır.

Rabbim muhafaza buyursun.