Resûl-i Ekrem Efendimiz uyarıyor “Hesaba çekileceksiniz!

Kanaat ve tevazu timsali Sevgili Peygamberimiz, bir hurma bahçesinde ağaçların gölgesinde kendisine su ve hurma ikram edildiğinde memnun olmuş sonra da demişti ki, Canımı elinde tutan Allaha yemin ederim ki işte bunlar kıyamet gününde kendisinden hesaba çekileceğiniz nimetlerdendir: Serin bir gölge, lezzetli bir hurma ve soğuk bir su!” (Tirmizî, Zühd, 39)

Allah’ın hayatımıza serpiştirdiği görünür görünmez, gizli açık ikramları düşünmeye başlasak günlerce sonunu getiremeyeceğimiz listeler oluşur zihnimizde. O’nun ihsan ve lütuflarını anmaya kalksak haftalarca susmaz dilimiz. Anlarız ki hayat baştan başa bir ilahi ikramlar hazinesidir ve bugünden yarına uzanan her nefesimizde bize bir nimet eşlik eder.

Gün başlıyor, başlıyoruz koşmaya. Gün bitiyor, oturuyoruz sofraya. Öyle sıradanlaşıyor ki günler, koşabilmenin ya da konuşabilmenin, akıl yürütmenin ya da uyuyabilmenin aslında ancak Allah’ın izin ve ikramıyla olduğunu fark edemiyoruz. Oysa O izin vermeden yaprak kıpırdamadığı gibi, O ikram etmeden de hayatta kalamıyoruz.

Bu telaş içinde bilincimizi kaybetmemişsek, soruyoruz kendimize: Bu değirmenin suyu nereden geliyor? Bunca farklı nimeti kim veriyor, kim alıyor? Elbette cevabı biliyoruz ama bir kez daha o Yüce Rabbimizi anıyoruz ki minnettar olalım. Nimetin yegâne sahibine bütün varlığımızla şükredelim. Nankörler iflah olmuyor, nimete ihanet edenleri acı bir azap bekliyor. Bu yüzden Resûl-i Ekrem Efendimiz uyarıyor “Hesaba çekileceksiniz!”

Düşünelim: Bunca nimetin içinde yaşarken bakan ama göremeyen, ikramın değerini bilemeyen, heybesinden habersiz kullar haline mi geliyoruz? Bazen sağlığımızı bazen malımızı bazen de bir yakınımızı kaybedince “Ah! Ne kıymetliymiş!” diyoruz da kaybetmeden önce şükretmeyi unutuyor muyuz? Her yeni güne yeni bir istekle başlayıp her istediğimiz olmayınca da doyumsuz ve mutsuz bir ömür mü sürüyoruz? Güzelin sonu yokken her defasında daha güzelini isteyerek kendimizi bir kısır döngüye mahkûm mu ediyoruz?

Ve düşünelim: Filistin’de abluka altındaki kardeşlerimiz en temel ihtiyaçlarına bile erişemezken bu hayatlar bize nasıl yetersiz geliyor?

Gazze’de bombardıman altındaki aileler açlıkla boğuşurken bunca nimet bizi neden mutlu etmiyor?

Çocuklar için tek hayalin yaşamak olduğu topraklar varken bizim çocuklarımız neden pahalı oyuncaklardan bir günde sıkılıyor?

Bir gün hesaba çekileceğimiz düşüncesi neden alışveriş yaparken aklımızdan uçup gidiyor?

Gazze için boykota devam etmek neden yorucu geliyor?

Düşünelim.

Düşünün.

Düşünmeye teşvik edin.

Nimetler hakkında tefekküre ihtiyacımız var.

Engin bir gönülle bütün güzellikleri nimet bilmeye ve şükran borcumuzu ödemeye ihtiyacımız var…