Ümmü Umare (ra)' nin Hayatı 

Ümmü Umâre künyesiyle tanınan Nesîbe bint Ka’b Hazrec kabilesinin Benî Neccâr koluna mensuptur. Annesi Rebâb bint Abdullah’tır. Bedir gazilerinden Abdullah ve bekkâînden Abdurrahman onun kardeşleridir (İbn Sa‘d, VIII, 412; İbn Hacer, VIII, 441). Müslüman olmadan önce evlendiği Zeyd b. Âsım’dan Abdullah, Habîb ve çoğunluğun kabulüne göre (İbn Hacer, I, 490) Temîm adlarında oğulları, Zeyd’in ölümü üzerine evlendiği Gaziyye b. Amr’dan da Havle adında bir kızı doğdu. Bazı kaynaklara göre Gaziyye Temîm’in de babasıdır (İbn Sa‘d, VIII, 412).

Medine’de ilk kez kadınların savaşa katılmasına izin verilmesiyle Uhud savaşına, kocası Zeyd (İbn Abdülber, IV, 1948) yahut Gaziyye (Vâkıdî, I, 268; İbn Sa‘d, VIII, 412, 415) ve iki oğluyla birlikte katılmıştır.

Uhud savaşında Müslümanlar hazırlıksız yakalanmışlardı. İslam ordusu dağılmak üzereydi. Ümmü Umâre, Resûlullah’ın ve etrafındaki bazı sahabilerinin mücadele ettiğini görünce hemen yanlarına koştu. Eline geçirdiği kılıç ve okla canı pahasına Allah Resûlü’ne siper oldu. O gün Hz. Peygamber ne tarafa dönse Ümmü Umâre’yi korkusuzca çarpışırken görüyordu. Ümmü Umâre on iki yerinden yaralanmıştı ama umursamıyordu. Kocası ve oğulları da müşriklerle çarpışıyordu.  Peygamberimiz (sas) onun ve ailesinin cennette kendisine komşu olmaları için dua etti. Kutlu Nebi, Uhud savaşını aktarırken “O gün nereye baksam Ümmü Umâre’nin beni korumak için savaştığını görüyordum” buyurarak onun cesaretine vurgu yapmıştır.

Ümmü Umâre Uhud savaşının yanı sıra Benî Kurayza Gazvesi’ne Hudeybiye’ye, Hayber’in fethine, Umretü’l-kazâ’ya, Mekke’nin fethine, Huneyn’e ve Yemâme savaşlarına da katıldı. Özellikle Uhud, Huneyn ve Yemâme savaşlarında büyük hizmetler gördü.

Bu savaşta birçok yerinden yaralandı, ardından bir yıl boyunca yaralarının tedavisiyle uğraştı. Uhud’da gösterdikleri fedakârlıktan dolayı onun ve ailesinin cennette kendisine komşu olmaları için Hz. Peygamber’in dua ettiği Ümmü Umâre, Bey‘atürrıdvân’a da  katılan dört kadın arasında yer aldı (a.g.e., II, 574).

Ümmü Umare savaş meydanında olduğu kadar ilim öğrenme konusunda da cesaretli davranıyordu. Ayetlerin nüzulünü yakından takip ediyordu. Bir ayrıntı oldukça dikkatini çekmişti. Bunu Allah’ın elçisine sormaktan çekinmedi ve şöyle dedi: “(Kur’an’da) her şeyin erkekler için nazil olduğunu görüyorum. Hiçbir konuda kadınların zikredildiğini göremiyorum.”dedi. Ümmü Umâre’nin bu sorusunun akabinde Ahzâb sûresinin otuz beşinci âyeti nâzil oldu: “Müslüman erkekler ve Müslüman kadınlar, mümin erkekler ve mümin kadınlar, taata devam eden erkekler ve taata devam eden kadınlar, doğru erkekler ve doğru kadınlar, sabreden erkekler ve sabreden kadınlar, mütevazı erkekler ve mütevazı kadınlar, sadaka veren erkekler ve sadaka veren kadınlar, oruç tutan erkekler ve oruç tutan kadınlar, ırzlarını koruyan erkekler ve ırzlarını koruyan kadınlar, Allah"ı çok zikreden erkekler ve çok zikreden kadınlar var ya; işte Allah, bunlar için bir mağfiret ve büyük bir mükâfat hazırlamıştır.” 

Âyet, Cenâb-ı Allah’ın kadın olsun erkek olsun iman ve itaat eden herkese mağfiret ve mükâfat vereceğini açıklamakta, kadın ve erkek arasında Allah katında bir fark gözetilmediğini vurgulamakta idi.

“Oruçlu kişinin yanında başkaları yemek yediği sürece melekler ona dua eder” hadisinin (Tirmizî, “Ṣavm”, 67; İbn Mâce, “Ṣıyâm”, 46) Resûl-i Ekrem’i evinde misafir eden, fakat oruçlu olduğu için kendisi sofraya oturmayan Ümmü Umâre hakkında vârit olduğu kaydedilmiştir.

Resûlullah’ın vefatından sonra da Yemâme Savaşı’nda yer almış, bu savaşta on iki yerinden yaralanmış ve eli kopmuştu. İbn Sa’d, Tabakât, VIII, 412-415

Ümmü Umâre’nin Hz. Ömer’in hilâfetinin ilk yıllarında öldüğü belirtilmiştir 

Editör: Hüsne Yılmaz