Ramazan ayını idrak ettik, Kur’an-ı Kerim’in nazil olduğu bu kıymetli ayda oruçlarımızı tutup iradelerimizi kuvvetlendirdik. Ömrümüzün geçen kısmı üzerine düşünüp nefis muhasebesinde bulunmaya çalıştık. Sizin için ramazan ayı ne ifade ediyor?

Bu soruyu cevaplarken öncelikle insanın bu âleme niçin geldiğine değinmek gerek. Allah, sizi boş yere yaratmadım, başıboş bırakılmadınız diyor. Zâriyat suresinde “Ben cinleri ve insanları sırf bana kulluk etsinler diye yarattım.” buyuruyor. İnsanın kul olmasına, ibadet etmesine vurgu var bu ayette. Bazı âlimler bunu marifet olarak anlıyorlar, Allah’ı bilmek yani. Allah insanı öyle bir fıtratta yaratmış ki bu fıtratı Şems suresinin ilgili ayetlerini okuyarak anlayabiliyoruz. Şems suresi 7. ayette Allah, nefse ve onu tesviye edene yemin eder. Allah nefsi tesviye edendir. Nefse fücur ve takva kabiliyeti vermiştir. Fücur her türlü kötülüğü kapsar, takva da Allah’ın kendisini gördüğü idraki içinde olup bir şey yaparken “Aman Rabbim görüyor, ne der?” duygusunu taşımaktır. Bu duyguyu taşıyan ehli takvadır. Bu insan kötülük yapmaz, yaparsa da Rabbinden ve kendinden utanır. İnsanın hareketlerini bu şuurla yapması, kendini murakabe altında tutmasıdır. Ayetin devamında Allah, nefsini arındıranın muhakkak kurtuluşa ereceğini haber verir. O hâlde bir mümin kurtuluşa ermek istiyorsa nefsini arındırmak durumundadır. Bu bir lüks değil bilakis bir zorunluluktur. Ramazan insana bu fırsatı sunar. Oruç tutan kimse manevi bir terbiyenin içine girer, hâl ve hareketlerini düşünür, fıtratına uygun olana yönelir. Fıtratına uygun olana yönelen insanın nefsini tezkiye ettiğini düşünürüz. Ramazan ayı bu bakımdan çok önemlidir.

Ramazan insana bu fırsatı verir ama devamı nasıl sağlanabilir?

Allah, insanoğlunun kurtuluşuna nefsini tezkiye etmesini şart koşmuştur. Kur’an-ı Kerim ile insanlara yol göstermiş, peygamberin vasıflarını zikrederek örnek alınmasını işaret etmiştir. Hz. Peygamber, Kur’an’da insanlara Allah’ın ayetlerini okuyan, kitabı ve hikmeti öğreten, onları arındıran kimse olarak tasvir edilir. (Bakara 2/129,151; Âl-i İmrân 3/164; Cuma 62/2.) Hz. Peygamber’in muallim olarak kitabı insanlara öğretmesini çokça zikrederiz, anlarız, anlatırız. Ancak onun müzekki/temizleyen sıfatına yeteri kadar değindiğimizi düşünmüyorum. Allah'ın Resulullah Efendimize müminleri arındırma vazifesini dört ayrı âyette tekrar etmesi önemli bir husustur. Bu noktada Hz. Peygamber’in güzel ahlak üzere yaratılmış olduğu göz önünde bulundurulmalıdır. İnsanlara üsve-i hasene olarak gönderilmiş, “Ben güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim.” buyurarak vazifesinin insanlara “örnek olmak” olduğunu hatırlatmıştır. Ramazanda bir muhasebe içine girdik bundan sonra da Hz. Peygamber’in yaşantısını örnek alarak İslam’ı bize tebliğ ettiği şekliyle yaşarsak nefsini arındırarak kurtuluşa ermişlerden oluruz diye düşünüyorum.

Hz. Peygamber’in üç vasfı üzerinde durdunuz, bunların kültürümüzde makes buluşu ile ilgili neler söylemek istersiniz?

İslam ümmeti, Hz. Peygamber’in okuyan, öğreten ve arındıran vasıflarını tarih boyunca kurduğu müesseseler ile ihya etmeye çalışmıştır. Kur’an okumak için dârülhuffâz, dârülkurrâ, zamanımızda da Kur’an Kursları; kitabı ve hikmeti talim için medreseler, günümüzde de üniversite, fakülte ve imam hatip okulları açılmıştır. Nefsin arındırılması için de tekkeler, dergâhlar, zâviyeler, fütüvvet ve ahi ocaklarıyla ribatlar kurulmuş; bunların binaları başta olmak üzere bütün ihtiyaçları ise Kur’an’ın teşvikiyle (Allah yolunda sevdiğiniz şeylerden harcamadıkça iyiliğe asla eremezsiniz. Ne harcarsanız Allah onu hakkıyla bilir.) kurulan vakıflar vasıtasıyla karşılanmıştır.

Ramazan hatırası dediğimiz zaman zihnimizde genellikle çocukluk anılarımız canlanır. Sanki ramazan ve bayramlar çocuklara özgü bir neşe barındırır bağrında. Bizimle paylaşabileceğiniz bir hatıranız var mı aklınıza gelen?

Ben Konyalıyım, esnaf çocuğuyum. Konya’da mektepler tatil olur olmaz Meram’a yazlık evimize göçer, mektepler açılana kadar orada kalırdık. Çocukluğumdan anımsadığım yaz aylarına denk düşen tatlı bir anım var, onu anlatayım. Sizin vesilenizle iftar vakti top atma geleneğini hatırlayalım. İlk oruç tuttuğum ramazandı sanırım. İftara az bir vakit kala babam henüz eve gelmemişken annem mutfakta hazırlık yapardı. Abimle ben orucumuzu açacağımız bir lokma ekmeği alır evden çıkardık. Takkali Dağını görebileceğimiz bir tepeye varırdık. O dağdan top atılır, insanlar topun sesiyle başlayan Ezan-ı Muhammedî’yi dinleyerek iftar ederlerdi. Biz çıktığımız tepeden topun atılmasıyla yayılacak ateşi gözetlerdik. Çünkü topun sesi gelmeden ateşini görmüş olurduk ve üç beş saniye de olsa herkesten önce orucumuzu açardık. O bekleyiş nasıl sevinçli bir bekleyişti hâlâ hatırıma gelince mutlu oluyorum.

Okurlarımıza iletmek üzere bir bayram mesajı alabilir miyiz?

Ümmeti Muhammed’in Ramazan Bayramı’nı tebrik ediyorum. Ramazan süresince kazandığımız güzel amellerin devamını niyaz ediyorum. İslam dünyası, son asırlarda içi buruk bayramlar kutlamaktadır. Bu ramazan ise Gazze’deki katliamlar yüzünden iç burukluğumuzun çok derin bir yara hâline geldiğini söylemeliyim. Vicdanlarımızı sızlatan bu büyük katliama dünyadaki diğer inanç gruplarından insanların reaksiyon göstermesinin acımızı hafifletecek bir gelişmeymiş gibi telakki edilmesinden de ayrı bir üzüntü duyuyorum. Çünkü Müslümanlar olarak bizler hiçbir şey yapamıyoruz. Bu katliamın durdurulması hususunda ve kadınların, çocukların, yaşlıların, bütün dertli insanların çığlıklarının kulağımıza çarpıp geri dönmesine karşı hepimizin gaflet içinde olduğundan ya da ilgisiz kaldığından ötürü derin bir üzüntü hissediyorum. İnşallah bu yaşananlar ümmetin uyanmasına, kendine gelmesine, halk-ı cedidin zuhuruna vesile olur diye niyaz ediyorum.

Editör: Mehmet Öztürk