Ramazan bir müjde olduğu kadar sorumluluklarımızı da hatırlatan bir ay. Siz bu konuda neler söylemek istersiniz?

Ramazan ile ilgili üzerinde durmak istediğim bir hususu size arz edeyim. Son devirlerde Ramazanın ve içinde bulunan Kadir Gecesi’nin ehemmiyeti Allah’ın affediciliği merkeze alınarak anlatılıyor. Ramazan ayında tutulacak oruç ile birlikte insanın geçmiş günahlarından arınmış olacağı zikrediliyor. Elbette gerek mübarek geceler olsun gerek Ramazan ayı olsun Allah’ın kullarına bahşettiği zamanlardır. Bu günlerde yapılan ibadetler Allah’ın rızasını kazanmak için birer vesiledir. Ancak Allah’ın affedici olması affetmeyi sevmesi bugün bizleri atalete sevk etmemeli. Nasıl olsa ramazanda bütün günahlarım affolacak ben ramazana kadar dilediğim gibi yaşayayım denilmemelidir. Kul sorumluluklarını yerine getirmeye gayret edecek insan olması hasebiyle yaptığı hata ve kusurları için de bağışlanma dileyecektir. Allah affedicidir, affeder. Dikkat edecek olursak cuma günü kıldığımız namazın bir önceki hafta kıldığımız cuma namazı ile arasındaki günahların bağışlanmasına da vesile olacağı rivayeti vardır. Önemli olan insanın sorumluluklarını bilmesi kendi elinden geldiğince Allah'a kulluk etmesidir. Ondan sonra elbette Allah affedicidir, affetmeyi sever, tövbe edildiğinde tövbeleri kabul eder. Ramazan ayı bu sorumluluklarımızı hatırladığımız bir aydır.

İbadetlerin sonsuz faydalarının yanında asıl anlamlarından biri de Rabbimize olan şükrümüzü ifade etmektir. Orucu bir şükür vesilesi, şükür ifadesi olarak nasıl değerlendirirsiniz?

Şöyle ifade edeyim önceki soruyla da alakalı olarak. Ramazan orucunu tuttuğumuzda affedilecek olmasaydık bu orucu tutmayacak mıydık? Karşılığında affedilme ümidimiz olmasaydı sırf Allah’ın emri diye bu ibadeti yapmayacak mıydık? Allah’ın gelecek ile ilgili vaadi olmasa da yaratılışın en başından itibaren bizlere verdiği her bir nimetin şükrü olarak oruç tutmamız gerekir. Allah’ın belirlediği vakitlerde verdiği nimetlerden el çekmek suretiyle bu nimetlerin kadrini kıymetini biliriz. Ayrıca sadece Allah emrettiği için kendimizi tutmak suretiyle nefsimizi de temizleriz. Ramazan orucu verilen her türlü nimete karşı şükrümüzü eda etmektir.

Şükür bir ülfetin, ikramın, nimetin en güzel karşılığıdır. Yaşadığımız çağda varlığa ikram nazarıyla bakabiliyor, şükrümüzü hakkı ile ifade edebiliyor muyuz?

Şükretmek için elimizdekinin bir ikram olduğunu fark etmiş olmalıyız. Bugün birçok imkâna çok kolay ulaşıldığından onların birer nimet olduğunu bilemiyoruz. Allah, yaratıldığımız andan itibaren akla hayale gelmeyen sayısız nimet vermiştir. Yediklerimizden bir çoğunun adını bile bilmiyorduk. Bunların hepsinin nimet olduğunu bilmek lazım. 1951 senesinde köyümüze yakın bir yerde baraj inşaatına çalışmaya gittim. Paydosta patronun bir şey yediğini gördüm. Kırmızıya yakın renkte kabuğu olan bir şeyi soydu, kabuklarını kenara attı, içindeki beyaz kısmı yedi. Yediği acaba nedir, diye merak ettim. Portakal imiş. Yerinden kalktıktan sonra yaklaştım, kabuklarını inceledim, mis gibi de kokuyordu, niye attı bu kısmı diye düşündüm. 1954 senesinde İstanbul’a gelip burada yaşamaya başlayınca yıllar evvel gördüğüm ama tatmadığım portakalı alıp yedim, ne güzel bir nimetmiş. Birçok meyve var böyle ülkemizde sonradan yetiştirilmeye başlayan. Bunları düşününce ben diyorum ki yediğimiz bunca nimetin şükrünü edaya nefesimiz bile yetmez. Onun için ramazanlar, verilen nimetlerin yokluğunu bir süreliğine de olsa hissetmek için bir fırsattır.

Bayram nedir diye soracak olsak…

Bayram deyince aklıma bir Arap atasözü geliyor.

Bayram güzel elbiseler giymek değildir.

Bayram, Allah’ın vaidinden emin olmaktır.

Vaad ve vaid farklı şeylerdir. Allah kulun taat ve şükrüne mükâfat olarak cennet vaadinde bulunur. Kulun yaptığı kötülüklere karşı da cehennem azabını hatırlatır, işte bu vaiddir. Bayram cehennemden kurtuluştur. Asıl bayram budur.

Bayram âdeti var mıydı hatırınızda kalan?

Eski ramazanlar, eski bayramlar diye özlemle yâd ettiğimiz eski âdetlerimizdir. Bayramlarda bu âdetleri hatırlamak, devam ettirmek güzel olur aslında. Biz köydeyken bayram sabahı namaza gidilir, bayram namazı eda edildikten sonra hâli vakti iyi olanlar, komşulardan 3-5 kişiyi evlerine davet ederlerdi. Bayram yemeğini beraber yerlerdi. Bizim de bir misafir odamız vardı, ailemiz genişti, bayram sofralarımız pek kalabalık olurdu. Bir de şunu söyleyeyim köyde bu bayram yemekleri insanlar arasındaki bağı kuvvetlendirirdi. Köyün fakir fukarası gittiği evin halkını kendine yakın hissederdi. Bu yakınlık sebebiyle gerek onların bir ihtiyacı olduğunda gerekse kendisi bir şeye ihtiyaç duyduğunda bu kapıyı kolaylıkla çalardı. Şimdi İstanbul’dayız köyde yaşanan âdetleri buralarda pek devam ettiremiyoruz. Ancak küçükler büyüklerin evlerinde toplanıyor, bayram sabahları bu şekilde şenleniyor. Bu da iyi bir şeydir.

Bayramlarla ilgili anımsadığınız bir hatıranızı bizimle paylaşabilir misiniz?

Çocukları bayramda sevindirmek önemlidir. Köyde imkânlar çok sınırlıydı, bayramlarda bile bayramlık esvap, şapka, ayakkabı almak zor olabiliyordu. Böyle bir durumda eğer bir ayakkabı alınmışsa çocuk arefe gecesinde ayakkabıyı yastığının altına saklardı. Bunu ayakkabıyı gece kardeşi alıp da ertesi gün giymesin diye yapardı. Başka bir hatıram da şöyleydi. İmamın ezan sesi uzak mahallelere gitmezdi. Her mahallenin çocuğu kapılarda toplanır, ezan okunmaya başladığında hep birazdan “horoz kaçtı” diye bağırırdı. O kalabalık ses çok uzaklarda bile duyulurdu, her taraftan ses gelince köy halkı vaktin geldiğini anlardı. Bayram sabahında da çocuklar caminin kapısına gelirdi. Köy halkından birisi hazırlıklı olurdu. Onlara renk renk akide şekerleri getirirdi. Eskiden kâğıtlı şeker yoktu; sarı, kırmızı akide şekerleri vardı. Onlar caminin önündeki çocuklara dağıtılınca çocuklar çok sevinirlerdi. Koşarak evlerine giderlerdi. Bize, bayram günlerinde birini sevindirmenin çok sevap olduğu  hep anlatılırdı. Bu çocukları sevindiren kişi de bayramda birini sevindirmenin sevabına nail olurdu. Bugün çocuklar çok da fazla sevinmiyor, şekerle hatta çikolatayla mutlu olmuyorlar. Para vereceksin ama para da az olmasın ha! Çocukları mutlu etmek sevindirmek çok önemlidir. Onların hatırlarında sevindikleri bayramlar kalacak.

Editör: Mehmet Öztürk