Hamd ne demektir?

Bütün medih türlerini içeren, sevgi ve tâzimle Allah’a yönelen övgü ve şükür anlamında bir terim.

Sözlükte “iyilik, güzellik, üstünlük ve erdemlilikle niteleme, övme” mânasına gelen hamd isim ve masdar olarak kullanılmaktadır.

Hamd, yeni bir nimete kavuşma, güzel bir iş yapma veya musibetten kurtulma durumunda, kendisine o nimeti veren, o iyi işi nasip eden veya o musibetten koruyan Allah Teâlâ’yı hatırlama ve yüceliğinin bilincinde olmadır.

Hamd, yapılan bir iyiliğe karşı gönül açıklığı ile o iyiliğin sahibine saygı ifade eden bir övgü sözüdür. Bu, kısmen medih, kısmen teşekkür ile birleşen bir övgüdür. 

Yerine getirme yönüyle dilin hamdi “Elhamdülillâh” demek;

Kalbin hamdi inanmak;

Azaların hamdi itaat etmek;

Aklın hamdi tefekkür etmek; hayatın hamdi ise onu Allah yolunda geçirmektir.

Hamd ve şükür arasındaki fark

Genelde “hamd” kelimesi, “şükür” kelimesiyle birlikte kullanılsa da hamd, şükürden daha kapsamlıdır. Her hamd bir şükür olmasına rağmen, her şükür bir hamd sayılamaz. Dolayısıyla hamdeden kimse, aynı zamanda şükretmektedir. 

Bir hadiste Rasulullah (sas), “Hamdetmek, şükrün başıdır, Allah’a hamdetmeyen şükür de etmemektedir.” (Beyhakî, Şuabü’l-îmân, IV, 96) buyurmuştur.

Hamd ve şükür; hak ve hakikat sevgisi ile gönlün  dolması hâlidir. Bundan dolayı ahlâka uygun olarak hamdde sevinç ve arzu mânâsı, şükürde ise içten bağlılık ve dostluk mânâsı daha açık bir şekilde bulunur.

Allah bir kula nimet verdiğinde şükretme, ancak o nimeti aldığında ise hamdetmek gerekmektedir.

Ebû Musa el-Eş’arî, Allah Resûlü’nden işittiği Allah ile melekler arasında geçen şu diyaloğu rivayet eder:

“Bir kulun çocuğu öldüğü zaman Yüce Allah meleklerine, ‘Kulumun çocuğunu elinden aldınız, öyle mi?’ diye sorar. Onlar da, ‘Evet.’ diye cevap verirler. Allah Teâlâ, ‘Kulumun gönül meyvesini mi kopardınız?’ diye sorar. Melekler, ‘Evet.’ diye cevap verirler. Yüce Allah tekrar, ‘Kulum o zaman ne dedi?’ diye sorar. Melekler, ‘Sana hamdetti ve ‘İnnâ lillâh ve innâ ileyhi râciûn. (Biz Allah’tan geldik, Allah’a döneceğiz.)’ Bakara, 2/156 dedi.’ diye cevap verirler. O zaman Allah Teâlâ şöyle buyurur: ‘(Öyleyse) kulum için cennette bir köşk yapın ve ona ‘Hamd Köşkü’ adını verin.’” 

Bu Hadis-i şerifte zikredildiği gibi bir anne veya babanın, ciğerparelerini kaybetmek gibi en çetin sınav karşısında dahi Allah’ın hükmüne razı olmaları, bunun da ötesine geçerek O’nu övebilmelerinin adı hamddir. Şükür ile hamd kavramları arasındaki en önemli fark da buradadır.

Şükür, daha çok verilen nimetlere, yapılan iyiliklere karşı bir teşekkür ifadesi olurken hamd, her zaman ve her durumda en güzel övgülere lâyık olan Yüce Allah’ı tazim ile yâd etmek, O’nun yüceliğini, Rab oluşunu, verenin de alanın da O olduğunu itiraf etmektir.

Nitekim Allah Resûlü (sas) hoşuna giden bir şey gördüğü zaman, “Elhamdülillâhi’llezî bi ni’metihî tetimmü’s-sâlihât. (Hamdolsun Allah’a ki yararlı şeyler O’nun nimetiyle tamamlanır.)” der; hoşlanmadığı bir şey gördüğünde ise bunu, “Elhamdülillâhi alâ külli hâl (Her hâlükârda Allah’a hamdolsun.)” (İbn Mâce, Edeb, 55) şeklinde ifade ederdi.

Kur’an-Kerim’de Hamd

Rabbimiz kitabına besmele ve hamdele ile başlar. “Giriş” ya da “başlangıç” anlamına gelen ve Kur’an’ın ilk sûresi olan Fâtiha “Elhamdülillâhi Rabbi’l-âlemîn”(Hamd, âlemlerin Rabbi olan Allah’a mahsustur.) Fâtiha, 1/2. âyetiyle başlar.

Kur’an’da hamd hepsi de Allah’a nisbet edilmiş olarak kırk üç yerde geçmekte, bir âyette “hamdedenler” mânasında hâmidûn kelimesi, on yedi âyette esmâ-i hüsnâdan hamîd ismi yer almaktadır.

Hamdin Allah’a izâfe edildiği kırk üç yerin yirmi üçünde kelime “el-hamdü lillâh” (Allah’a hamdolsun veya hamd Allah’a mahsustur) ifadesi içinde geçmektedir. 

Dört âyette “lehü’l-hamd” (hamd O’na mahsustur), bir âyette “fe lillâhi’l-hamd” (hamd Allah’a mahsustur) terkibi yer almış, on beş âyette de hamd rab kelimesine veya Allah’a râci zamire muzaf olmuştur.

İbnü’l-Cevzî, Kur’ân-ı Kerîm’de yer alan hamd kavramının şu mânalara geldiğini söyler:

Övgü, emir, minnet duygusu, şükür ve namaz (Nüzhetü’l-aʿyün, s. 252-253).

Allah’a kulluk ifadesi olan hamd, insanlık tarihi boyunca Rabbine karşı şükran ve minnettarlık bilinci içinde olan bütün insanların ortak vasfı olmuştur. Zira Peygamber Efendimizin (sas) bildirdiğine göre,“Allah’ın verdiği nimet karşısında kulun “Elhamdülillâh” diyerek hamdetmesi, o nimetten daha da değerlidir.” (İbn Mâce, Edeb, 55)

Bizlere rehber olan peygamberler, Rablerine hep hamdetmişlerdir.

Kur’ân-ı Kerîm, yaşlandığında kendisine verilen çocuklardan dolayı Hz. İbrâhim’in; “Yaşlılığıma rağmen bana İsmâil’i ve İshak’ı armağan eden Allah’a hamdolsun! Şüphesiz rabbim duaları kabul edendir.” (İbrâhîm, 14/39)

Kendilerine verilen ilimden dolayı Hz. Dâvûd ve Hz. Süleyman “Şüphesiz biz Dâvûd’a ve Süleyman’a da bir ilim verdik. “Bizi mümin kullarının birçoğundan üstün kılan Allah’a hamdolsun!” (Neml, 27/15) hamdedişlerinden bahsetmektedir.

Yine Kur’an, ideal müminlerin niteliklerini sayarken onların “hamdedenler” olduğunu da ayrıca zikretmektedir. Tevbe, 9/112

Ayetlerde cennet ehlinin nasıl hamdettikleri şöyle anlatılır: “Derler ki, hamd, bizden hüznü gideren Allah’a mahsustur. Şüphesiz Rabbimiz çok bağışlayandır, şükrün karşılığını verendir.” Fâtır, 35/34.

Cennettekilerin dualarının son cümlesi de hamd iledir: “Hamd âlemlerin Rabbi Allah’a mahsustur.”  Yûnus, 10/10.

Kur’an’da Fâtiha’dan başka, En’âm, Kehf ve Sebe sûrelerinin yanı sıra “Elhamdülillâh” ifadesiyle başlayan yirmi üç âyet bulunmaktadır.

Hamdın geçtiği bazı ayet-i kerimeler

“Hamd, göklerde ve yerde bulunanların hepsinin sahibi olan Allah’a mahsustur. Âhirette de hamd O’na mahsustur. O, hikmet sahibidir, (her şeyden) haberi olandır.” Sebe’, 34/1.

“Melekleri, Rablerini hamd ile tesbih ederek arşın etrafını kuşatmış hâlde görürsün.” Zümer, 39/75

“Gök gürültüsü, onu hamd ile tesbih eder.” Ra’d, 13/13

“Yedi gök, yer ve bunlarda bulunan her şey O’nu tesbih eder. Her şey O’nu hamd ile tesbih eder. Ne var ki siz, onların tesbihini anlamazsınız.”  İsrâ, 17/44

Halk arasında “Elham(d) sûresi” olarak bilinen Fatiha Suresi ne anlama gelmektedir?

Fatiha suresi her önemli işte  Allah’a hamd ile başlamasını örnekler bize. Nitekim Allah Resûlü (sas) bu hususta şöyle buyurmuştur: “Allah’a hamd ile başlanılmayan her önemli iş noksandır/bereketsizdir.” İbn Mâce, Nikâh, 19

Rabbimizin ilk sûreyi neredeyse hamd öğretisine tahsis etmesi oldukça anlamlıdır.

Bu sûrede Rabbimize nasıl hamdedileceği, nasıl iman edileceği ve nasıl dua edileceği öğretilir.

Birçok ismi olan bu sûrenin halkımız arasında, “Elham(d) sûresi” şeklinde anılması da bundandır.

Yine Ebû Hüreyre’nin Resûlullah’tan (sas) naklettiği şu kudsî hadis, bu sûredeki hamd vurgusunu çok güzel anlatır:

“Yüce Allah buyurdu ki, ‘Ben namazı, kendim ile kulum arasında iki kısma ayırdım; yarısı bana yarısı da kuluma aittir ve kuluma dilediği verilecektir.’ Kul, ‘Hamd, âlemlerin Rabbi olan Allah’a mahsustur.’ der. Bunun üzerine Yüce Allah, ‘Kulum bana hamdetti ve kuluma dilediği verilecektir.’ buyurur. Sonra kul, ‘O, Rahmân ve Rahîm’dir.’ der. Bunun üzerine Allah, ‘Kulum beni hakkıyla övdü. Kuluma dilediği verilecektir.’ buyurur. Kul, ‘O, ceza gününün sahibidir.’ der. Bunun üzerine Allah, ‘Kulum beni yüceltti. İşte bu bana aittir.’ der. Şu âyetin de yarısı bana diğer yarısı kuluma aittir. Kul, ‘Biz yalnız sana kulluk eder ve yalnız senden yardım dileriz.’ der. İşte bu, benimle kulum arasındadır ve ona dilediği verilecektir. Fâtiha sûresinin sonu ise kuluma aittir. Kul, ‘Bizi dosdoğru yola, kendilerine nimetler verdiğin kimselerin yoluna ilet. Gazabına uğramış olanların ve sapıtanların yoluna değil.’ der. İşte bu âyetler de kuluma aittir ve kuluma dilediği verilecektir.” İbn Mâce, Edeb, 52

Mü'minin Miracı Namazda Hamd

İslâm’ın en önemli ibadeti olan namaz, baştan sona Allah’a hamd ifadeleriyle doludur.

Muhtemelen bundandır ki yukarıdaki kudsî hadiste geçen, “Ben namazı kendim ile kulum arasında iki kısma ayırdım.” ifadesinde namaz ile Fâtiha sûresi kastedilmiştir.

Zira günde beş vakit namazın her rekâtında tekrarlanan, “Elhamdülillâh” diye başlayan Fâtiha sûresi ile Yüce Allah’a tam kırk defa hamdedilir. Namaza başlandığında “Sübhâneke Allâhümme ve bihamdik...” duası okunurken, rükûdan kalkıldığında “Semiallâhu limen hamideh. (Allah, kendisine hamdedeni işitir.)” derken, Salli-Bârik dualarında “İnneke hamîdün mecîd” derken ve namaz sonrasındaki tesbihatta hep Yüce Allah’a hamdedilmektedir.

Peygamberimizin (sas) dilinden Hamd

Rabbimizin en güzel isimlerinden biri  de “Hamîd’dir.

Sevgili Peygamberimizin isimleri olan Ahmed, Muhammed ve Mahmûd, “çok övülen, övülmüş” anlamlarını taşır.

Âyette Peygamberimize verileceği vaad edilen makam, “Makâm-ı Mahmûd (Övgüye lâyık makam)” olarak, (İsrâ, 17/79) bazı hadislerde geçen Resûl-i Ekrem’in kıyamet gününde taşıyacağı sancak da “Livâü’l-hamd (Hamd Sancağı)” olarak isimlendirilir. (Tirmizî, Menâkıb, 1)

Çünkü Allah’ın salih kulları için hamd makamından daha üstün ve daha yüksek bir makam yoktur.

Peygamber Efendimiz (sas) dünyada ve âhirette övgüye en lâyık kişi olduğundan dolayı ona “Livâü’l-hamd” verilecektir.

En yüksek makamın övgüye en lâyık olan kula verilmesi, Muhammed ümmetinin yanı sıra geçmiş ümmetlerin de bu sancağın altında bir araya gelmesi içindir.

Peygamberimizin (sas) hayatı, tamamen hamd ile bezenmişti.

Hayatının her ânını hamdederek geçiren Ahmed-i Mahmûd, hem kulluğunu yerine getiriyor, hem de bizlere örnek olacak bir bilinç inşa ediyordu.

Onun hamdi sadece nimet ve sevinç zamanında değil, bela ve musibet anlarını da kapsayacak derinlik ve genişlikteydi.

Peygamber Efendimiz (sas) hutbesine başlarken, uykudan uyandığında ve yemekten sonra Allah’a hamdederdi.

Müminleri de güzel bir rüya görünce ve aksırınca hamdetmeye teşvik ederdi.

Sevgili Peygamberimiz, “Allah Teâlâ, kulunun bir şey yedikten sonra hamdetmesinden veya bir şey içtikten sonra hamdetmesinden hoşnut olur.” buyurur, (Müslim, Zikir, 89) yemeği yediği zaman da “Hamd, bizi yediren, içiren ve Müslüman kılan Allah’a mahsustur.” derdi .(Tirmizî, Deavât, 55)

Yeni bir elbise giydiğinde, “Rabbim, hamd sanadır, onu bana sen giydirdin. Senden onun hayırlı olmasını ve güzel işlerde kullanılmasını istiyorum. Onun şerrinden ve kötü işlerde kullanılmasından da sana sığınıyorum.” diye dua ederdi. (Ebû Dâvûd, Libâs, 1)

Hatta bazı hadislerde yemek yiyen veya yeni bir elbise giyen kişinin hamdetmesinin, geçmiş günahlarının bağışlanmasına vesile olacağını (Ebû Dâvûd, Libâs, 1) belirtirdi. 

Tuvaletten çıktığında, “Benden sıkıntıyı gideren ve bana afiyet bahşeden Allah’a hamdolsun.” diye dua ederdi. (İbn Mâce, Tahâret, 10)

Namazlardan sonraki tesbihatta otuz üç defa da “Elhamdülillâh” demeyi tavsiye ederdi.(Ebû Dâvûd, Vitr, 24)

Editör: Mehmet Çalışkan