EĞER
(Adam Olma Yolları)

İnsan bazen geçmişini irdelemeli, düşünmeli. İyi veya kötü neler yapıp yapmadığını gözden geçirmeli. Yaptığı kötülükler için tövbe-istiğfar, iyiliklerinin devamı için de dua etmelidir.

Unuttuklarını hatırlamak için bu tür eksersiz iyi olur. Bazen okuduğum kitap, bazen dinlediğim hocalarım aklıma gelir. Geçmişi hatırlamak anı ve geleceği daha sağlıklı kurgulamayı gerektirir. Geçmişi olmayanın geleceği de olmaz. Her zaman her konuda tefekkür halinde olmalıyız. Tefekkür bizim varlık nedenimizi daha iyi anlamamızı sağlar.

Öncekilerin söylem ve yaşam biçimleri iyi bilinmesi gerekir. Ne söylemiş, niçin söylemiş, nasıl söylemiş, kimi kastetmiş tüm bunlar okuyan bizlere hayat tecrübesi olmalıdır. Özellikle de insani ilişkileri, olaylar karşısındaki tutumları bize ışık tutması açısından son derece önemlidir.

Nitekim yıllar önce hoşuma giden “eğer” başlıklı makalesini okuduğum Nobel ödüllü Rudyar Kipling’in yazısından bir bölümü hiç yorum yapmadan sizlerle paylaşmak istiyorum.  

EĞER; bütün etrafındakiler şaşırıp, kabahati sana attıkları zaman, sen akıl ve soğukkanlılığını muhafaza edebilirsen;

EĞER; sana kimse inanmazken bile, sen kendine güvenir ve onların inanmadıklarını bile hoş görebilirsen;

EĞER; bekleyebilir ve beklemekten yorulmazsan yahut iftiraya uğrarda, sen iftira ile mukabelede bulunmazsan yahut garaza tahammül eder ve sende garazkâr olmazsan ve yine de fazla iyi görünmeye çalışmaz ve şikâyet edip konuşmazsan,

EĞER; hayal edebilir ve gayelerini yalnız düşüncede bırakmamaya çalışırsan,

EĞER; felaketle saadeti bir tutabilir, bu iki hilekârı aynı şekilde karşılayabilirsen,

EĞER; gerçek olan sözlerin, ahmakları aldatmak için alçaklar tarafından değiştirildiğini duyarda katlanabilirsen yahut bütün ömrünü uğruna harcadığın şeylerin yıkıldığını görür de hemen koşup yorgun argın ellerinle onu tekrar yapabilirsen,

EĞER; bütün varını bir yığın yapıp ta, gereğinde onu tek bir gaye uğruna kurban edebilir ve zararın hakkında hiçbir söz etmeden tekrar ve yeniden başlayabilirsen,

EĞER; dermanı çoktan tükenmiş olan kalp ve sinirlerine bir emirle yeniden güç verebilirsen,

Ve sana (mukavemet et) diyen iradenden başka hiçbir şeyin kalmadığı zaman ayakta kalabilirsen,

EĞER; ayak takımı ile görüşebilir ve yine de faziletini koruyabilirsen,

Yahut krallarla dolaştığın halde, gururlanıp benliğinden kaybetmezsen,

EĞER; ne düşmanlarının ve nede seven dostlarının sözleri seni incitmezse,

EĞER; her şeye önem verir, fakat kimseye olduğundan fazla değer vermezsen,

EĞER; her dakikanın altmış saniyesini değerince kullanabilirsen,

İşte o zaman dünya da, içindeki her şeyde senin olur ve hatta daha da fazlası ADAM OLURSUN. 

NOT: Geçenlerde gazeteci dostlarımdan biriyle yaklaşık iki saati aşkın bir süre muhabbet ettik. Ağırlıklı olarak Türkiye biraz da dünyada olup bitenleri konuştuk. Konuştuk derken daha çok dinleyici konumundaydım.

Dostumun, anlattıkları bir hayli ilginçti… Yaşadıklarının kendini yorduğundan bahsetti. Hatta bu hal görüşüne katılmasam da onu kısmen ümitsizliğe bile itmiş. Mümkün mertebe moral vermeye çalıştım.

Umarım yaşadığı bu hal, şehri dolayısıyla ülkesini terke zorlamaz...

Onun da herkesin istediği gibi düzgün ve güzel işlerin olması… Oysa yalan, düzenbaz ve hilebazların oyununu, bozmak için çalışmak gerektiğini oda biliyor...

Ama maalesef diyor!

Ardından doğru ve düzgün olanların yalnız kalmalarından beraberce dert yandık.

Kadim dostum dediği kişilerin bile kendini üzdüğünden bahsetti…

Artık yoruldum diyen gazeteci dostum, huzura, sakinliğe ihtiyaç duyduğunu ifade etti. Beraberce, “Kalbî Huzur ”nasıl kazanılır? Bu konu etrafında fikir yürüttük... Kalp huzurunu yakalamak için kalbi sahibine tahsis etmek gerekir… Ne dersiniz?

Tüm dostlarımın Kurban Bayramını tebrik ederim.