Kabilesinin İslâm’a girmesine vesile olan şair sahâbî kimdir? 

O, Yemenli Ezd kabilesinin Devs boyunun ileri gelenlerindendir.

Müslüman olmadan önce cömertliği, zenginliği ve şairliğiyle tanınırdı.

Hicretten önce müslümanların muhasara altında bulundukları dönemde İslâm’a girmek için Yemen’den Mekke’ye geldi. O, kabilesi içinde itibar sahibi, şair ve akıllı bir kimse olarak biliniyordu. Bundan haberdar olan Kureyş ileri gelenleri onu karşılayarak: “Sen kabilen arasında şair ve seyyid olarak bilinen bir adamsın. Senin bu adamla (Hz. Muhammed sas) karşılaşmandan ve onun bazı sözlerini işitmenden endişe ediyoruz. Çünkü onun sözleri sihir gibi tesirlidir” diyerek ikazda bulundular.

O, bu olayı şöyle aktarıyor: “Allah'a yemin ederim ki, Kureyşlilerin bu ısrarları karşısında Resûl-i Ekrem'den bir şey dinlememeye ve onunla konuşmamaya karar verdim. Hatta Kâbe'ye gittiğimde Hz. Peygamberin sözlerini duymayayım diye kulaklarıma pamuk tıkadım. O kadar ki, bana iki pamuk sahibi anlamında "zülkutneteyn" deniyordu.

Resûl-i Ekrem’i işitmemek için kulaklarına pamuk tıkadığı halde onu Kâbe’nin önünde namaz kılarken gördü ve okuduklarını duydu. Âyetlerden etkilenmeye başladı, bir şair olarak insan sözü ile Tanrı kelâmını birbirinden ayırt edebileceğini düşünerek “Söyledikleri güzelse kabul ederim, değilse bırakırım” diyerek Hz. Peygamber’le konuşmaya karar verdi.

Tufeyl bin Amr'ın İslamiyeti Kabulü

Tufeyl bin Amr, “Hz. Peygamber (sas) Kâbe'den ayrılıncaya kadar bekledim. Resûlullah (sas) evine doğru yönelince peşinden gittim. Evine girdiğinde ben de arkasından girdim ve şöyle dedim: Yâ Muhammed! Senin kavmin (Kureyş) bana seni o kadar çok kötüledi ve beni o kadar çok korkuttular ki, sözlerini duymamak için kulaklarıma pamuk tıkadım. Fakat Allah Teâlâ bana senin sözlerini dinletmek istedi, senden güzel sözler işittim. Ben şairim beni dinler misin”. Resûl-i Ekrem: “Söyle bakalım” dedi. Ona şiir okudum. Sonra Resûlullah: “Şimdi sen beni dinle” dedi ve İhlas, Felak ve Nâs Sûrelerini okudu. “Bana bu işin mahiyetini anlatır mısın?” dedim. Bunun üzerine bana İslam'ı anlattı. Allah'a yemin ederim ki, ben bu zamana kadar ne bundan daha güzel bir söz dinlemiş ne de daha doğru bir iş duymuştum. Hemen kelime-i şehâdet getirerek Müslüman oldum.

Mekke’de kısa bir süre kaldıktan sonra memleketine döndü.  Annesi, babası, karısı, oğlu ve bazı rivayetlere göre Ebû Hüreyre (a.g.e., a.y.) onun davetiyle İslâmiyet’i kabul etti. Ancak Devsliler Tufeyl’in davetine ilgi göstermediler. Tufeyl de kabilesini Hz. Peygamber’e şikâyet etmek üzere Mekke’ye gitti (İbn Sa‘d, IV, 239). Kendisini dinleyen Resûlullah, “Allah’ım, Devs’e hidayet eyle ve onları bize getir!” diye dua etti (Buhârî, “Meġāzî”, 75; Müsned, II, 243, 448, 502). Tufeyl’e de davete devam etmesini ve kabile mensuplarına iyi davranmasını tavsiye etti.

“Zinnûr” ne anlama gelmektedir?

Resûl-i Ekrem’in, Tufeyl’in davetini kolaylaştırması için, “Allahım, ona nur ver ve bir alâmet lutfet!” şeklinde dua ettiği, bunun üzerine alnında bir ışığın peyda olduğu, Tufeyl onu alnında değil kamçısının ucunda isteyince ışığın kamçıya geçtiği rivayet edilmiş, “Zinnûr” (ışık sahibi) lakabı da bu ışıkla ilgili görülmüştür (İbn Abdülber, II, 231-232).

Tufeyl’in yıllar süren gayretleriyle Devsliler arasında İslâmiyet yayıldı. 7 (628) yılında aralarında Ebû Hüreyre’nin de bulunduğu yaklaşık seksen hânelik bir kafile Hz. Peygamber’i ziyaret etmek üzere Medine’ye geldi. Resûl-i Ekrem’in savaş için Hayber’de bulunduğunu öğrenince oraya gittiler. Resûlullah kendilerini sevinçle karşıladı ve savaşın sonuna yetişmiş olmalarına rağmen Hayber ganimetlerinden onlara da pay verdi. Devsliler o günden itibaren savaşlarda “mebrûr” parolasını kullanmışlardır (İbn Sa‘d, IV, 239). Hayber dönüşü kabilesinin bazı mensuplarıyla birlikte Medine’de Harretüddeccâc’a yerleşen Tufeyl (a.g.e., I, 353) Hz. Peygamber’in vefatına kadar burada kaldı.

Tufeyl, Mekke’nin fethinden sonra Hz. Peygamber tarafından Amr b. Humeme ed-Devsî’nin putu diye bilinen ve Devsliler’ce yapılan Zülkeffeyn’i imha edip kabilesinin Tâif Gazvesi’ne katılmasını sağlamakla görevlendirildi. Ahşaptan olan söz konusu put yanarken Tufeyl şu şiiri söylüyordu: “Ey Zülkeffeyn! Ben sana hiç tapmadım. Dünyaya senden çok önce geldim. Bak kalbini nasıl ateşe verdim.” Bu olayın ardından Devsliler topluca müslüman oldular (a.g.e., IV, 240). Tufeyl onlardan topladığı 400 kişilik kuvvetle Tâif’teki İslâm ordusuna katıldı. Yanlarında getirdikleri mancınık ve debbâbeler bu savaşta kullanıldı (a.g.e., II, 157). Tufeyl’in Yemâme Savaşı’na giderken gördüğü bir rüyayı bu savaşta kendisinin şehid olacağına, sahâbeden olan (İbnü’l-Esîr, IV, 243) oğlu Amr’ın ise yaralanacağına ve daha sonra şehid olacağına yorduğu, nitekim kaynaklarda kendisinin Yemâme’de, Amr’ın da Yermük Savaşı’nda şehid düştüğü kaydedilmiştir.

Editör: Hüsne Yılmaz