Sidretü’l-müntehâ ne anlama gelmektedir?

Sözlükte “Arabistan kirazı denilen hoş gölgeli nebk ağacı” anlamındaki sidre ile (Kāmus Tercümesi, II, 385) müntehâ kelimesinden oluşan sidretü’l-müntehâ terkibi “son noktada bulunan sidre” demektir.

Sidre kelimesinin kökünde (seder/sedâre) “hayret anlamı” da bulunduğundan bu terkibe “en büyük hayret” anlamı verenler de olmuştur. 

Terim olarak “Hz. Peygamber’in Mi‘rac gecesi yanında ilâhî sırlara mazhar olduğu ağaç veya makam” diye açıklanabilir.

Kurân-ı Kerim'de ve hadislerde sidretü’l-müntehâ kavramı geçer mi?

Kur’an’da bir yerde sidretü’l-müntehâ (en-Necm 53/14), bir yerde yalnız sidre (en-Necm 53/16) şeklinde geçer. Sidr iki âyette de (Sebe’ 34/16; el-Vâkıa 56/28) “ağaç” mânasına gelmektedir. Çeşitli hadis rivayetlerinde yapraklarının yıkanmada kullanılması sebebiyle sidr, ayrıca âyetteki konumu itibariyle sidretü’l-müntehâ yer alır (Wensinck, el-Muʿcem, “sdr” md.).

İslâm bilginlerinin  sidre-i müntehâ hakkında görüşleri

“Andolsun onu, sidretü’l müntehanın yanında önceden bir defa daha görmüştü. Cennetü’l Me’va da onun 
yanındadır. Sidreyi kaplayan kaplamıştır.” (Necm, 53/13-16)

İslâm bilginleri bu âyetleri yorumlarken iki görüş ileri sürmüşlerdir.

Birincisine göre sidre-i müntehâ, yedinci kat semada bir ağaçtır ve cennetteki dört ırmak bu ağacın altından kaynamaktadır.

İkinci görüşe göre, sidre-i müntehâ, akılların hayrette kaldığı, bunun üstünde bir hayret tasavvur edilemeyeceği şey demektir. Diğer bir ifade ile bunun tarifi ve tavsifi mümkün değildir.

Elmalılı Hamdi Yazır ise sidre-i müntehâ hakkında şunları söylemiştir: “Arşın sağından yedinci veya altıncı semada bir nebk ağacıdır ki, muttakilere mev’ud olan cennetteki nehirler onun altından kaynar... Ya da sidre-i müntehâ cennetin uçlarındandır. Üzerinde sündüs ve istebrekin etekleri vardır.” 
İbn Abbas’ın anlattığına göre sidre-i müntehâ arşın tahtında bir sidredir ki melek, nebi veya insanlardan âlim olanların ilmi nihayet ona 
müntehi olur. Ondan ötesi gaybtır. Allah’tan başkası bilmez.

Bu açıklamaların ortak noktası sidretü’l-müntehânın bir sınırı ifade etmesidir. Burası, Mi‘rac gecesi Hz. Peygamber (sas)’in mazhariyeti dışında büyük meleklerin ve peygamberlerin ötesine geçemediği, yaratılmışların ilminin ulaşabileceği son nokta olarak kabul edilir. Yaygın kanaate göre Hz. Peygamberimiz (sas) Mi‘rac gecesi Cebrâil ile sidretü’l-müntehâya kadar gitmiş ve Cebrâil’in daha ileriye gitmesine izin verilmediği için kābe kavseyne olan yolculuğuna refrefle devam etmiştir (Âlûsî, XV, 14). Bu sebeple sidretü’l-müntehâ Cebrâil’in makamı sayılmıştır

Editör: Hüsne Yılmaz