Şafii mezhebine göre, namazın şartları, vücubunun şartları ve sıhhatinin şartları olmak üzere iki kısma ayrılır.

Vücub (Farz Oluş) Şartları:

1. Hz. Peygamber (s.a.s)’in davetinin yükümlüye ulaşmış olması. Mesela kimsenin ulaşmadığı bir dağın tepesinde veya bir çölün ya da ormanın derinliklerinde doğup büyüyen ve insanlarla teması olmayan bir kimse bu hâliyle ergenlik çağına girdikten sonra namaz kılmakla yükümlü olmaz. Ergenlik çağına girdikten epey zaman sonra kendisine Hz. Peygamber (s.a.s)’in daveti ulaştığında artık namaz kılması farz olur. Ama ergenlik çağına girdikten sonra o zamana kadar kılmamış olduğu namazları kaza etmesi gerekmez

2. Müslüman olmak.

3. Akıllı olmak. Akıl sahibi olmak, dinî amellerle yükümlü olmanın ön şartıdır. Dolayısıyla aklı olmayan kimse namaz kılmakla da yükümlü değildir.

4. Ergen olmak. Çocuklar ibadetle yükümlü olmadıkları için, namaz kılmak kendilerine farz değildir.

5. Hayız ve nifas hâlinde bulunmamak. Kadınların özel hâlleri bahsinde de anlatıldığı gibi âdetli veya loğusa halde bulunan kadınlar namaz kılmakla yükümlü olmadıkları gibi bu halde iken namaz kılmaları caiz de değildir.

Sıhhat (Geçerlilik) Şartları:

1. Vücudun iki hades (cünüplük ve abdestsizlik) hâlinden temiz olması.

2. Vücudun, elbisenin ve namaz kılınacak yerin temiz olması.

3. Avret yerlerinin kapalı olması.

4. Namaz vaktinin girdiğinin bilinmesi.

Bu da üç şekilde bilinir:

a. Bizzat bilmek veya güvenilir birinin haber vermesiyle bilmek.

b. İçtihat ederek bilmek.

c. İçtihat eden birini taklit ederek bilmek.

Gözü gören kimselerin kıble tespitinde bu hususlara riayet etmeleri gerekir. Âmâ olanlarsa bu hususta başkalarını taklit etmekle yetinirler.

5. Kıbleye yönelmek.

6. Namaz kılma şeklinin bilinmesi.

7. Namazı bozan işlerin yapılmaması.

Namazla ilgili bazı vücup şartları vardır ki, bunlar gerçekleşmedikçe kişiye namaz farz olmaz. Yine namazla ilgili bazı sıhhat şartları da vardır ki, bunlar gerçekleşmedikçe namaz geçerli (sahih) olmaz.

Namanla ilgili diğer  sıhhat şartları ise şunlardır:

Hades/Abdestsizlik Hâlinde Olmamak

Namaz kılacak, şükür veya tilavet secdesi yapacak olan kişinin cünüp, hayızlı veya nifaslı olmaması; cünüp ise, hayız veya nifas hâli sona ermiş ise gusletmesi, abdesti yoksa abdest alması, su bulamadığı veya bulup da kullanmaktan aciz olması hâlinde teyemmüm etmesi gerekir. Bununla ilgili bir ayet-i kerimede Yüce Allah şöyle buyurmuştur:

“Ey iman edenler! Namaza kalkacağınız zaman yüzlerinizi, dirseklere kadar ellerinizi ve —başlarınıza mesh edip— her iki topuğa kadar da ayaklarınızı yıkayın. Eğer cünüp iseniz iyice yıkanarak temizlenin.” Maide, 5/6

Konuyla ilgili hadis-i şerifler de şöyledir:

“Temizlik yapılmadan kılınan namazı Allah kabul etmez.”

“Abdesti bozulan kişi, abdest almadıkça namazı kabul olunmaz.” (Buhârî, Vudû'2)

Abdestsiz kılınan namaz, namaz olarak gerçekleşmez. Bir kimse başkalarına imamlık ederek namaz kıldırdıktan sonra abdestsiz olduğunu anlarsa kendisine uyan cemaatin değil, sadece kendisinin o namazı yeniden kılması gerekir.

Hanefi mezhebine göre imamın abdestsiz olduğunun sonradan anlaşılması hâlinde ona uyarak namaz kılmış olanların namazlarını yeniden kılmaları gerekir. (İmamlığın şartlarından “Hadesten ve necasetten temiz olmak” bahsine bakılabilir.)

Necasetten Temizlik

Namaz kılacak olan kişinin bedeninde, elbisesinde ve namaz kılacağı yerde necaset bulunmaması şarttır. Namaz kılmakta olan kişinin bedeninde, elbisesinde veya namaz kılmakta olduğu yerde - kendisi farkında olmasa dahi - necaset varsa namazı bozulur.

Kişinin bedeninde necaset olur da onu temizleme imkânını bulamazsa namaz vaktine olan saygı gereği o halde iken namaz kılması, ancak sonra o namazı iade etmesi gerekir.

Kişinin kılmakta olduğu namazın geçerli olması için elbisesinin temiz olması şarttır.

Çünkü Yüce Allah, “Elbiseni temizle” Müddessir,74/4  buyuruyor. Ebu Hüreyre (ra)’nin konuyla ilgili şöyle bir rivayeti vardır:

Havle binti Yesar (ra), Peygamber (sas)’in yanına varıp şöyle der:

— Ey Allah’ın Resulü, benim sadece bir elbisem vardır. O elbisem üzerimdeyken âdet görüyorum. Bu durumda ben ne yapmalıyım?

— Âdetten temizlendiğinde o elbiseni yıka ve onunla namaz kıl.

— Elbiseye bulaşan kan tamamen temizlenmezse ne yapayım?

— Kanı yıkaman senin için yeterli olur. İzinin kalması sana zarar vermez.” (Ebu Dâvûd, Taharet, 130)

Elbisesinde affedilir türden olmayan bir necaset bulunan bir kimse, o necaseti temizlemek için su bulamaz ise namazını çıplak olarak kılar. Necasetli elbise ile kılması caiz olmaz.  Necasetli elbiseyle kılacak olursa namazını iade etmesi gerekir.

Elbisesinde necaset bulunduğunu bilmeden bu hâli ile namaz kılan bir kimsenin daha sonra bunu fark etmesi durumunda namazını yeniden kılması gerekir.

  • Namaz kıldıktan bir süre sonra elbisesinde necaset bulunduğunu fark eden bir kimse, bu necasetin namazdan sonra elbisesine bulaşmış olması ihtimali dolayısıyla namazını yeniden kılması vacip değildir. Ama bu kişinin namazını yeniden kılması müstehaptır.
  • Yalnız namazdan sonra elbisesine necaset bulaşması gibi bir ihtimal söz konusu değilse namazını yeniden kılması gerekir.
  • Namaz kılarken elbisesine necaset bulaşan kimsenin namazı bozulur. Bu namazını yeniden kılması, ayrıca elbisesine bulaşan necaseti yıkayıp temizlemesi gerekir.
  • Temiz elbise giyinmiş olan bir kimse namaz kılmak için necasetli yerden başka namaz kılacak bir yer bulamazsa, tercih edilen kuvvetli görüşe göre elbisesini çıkarıp necasetli yerin üzerine sererek üzerinde namazını kılar. Artık o namazı iade etmesine de gerek kalmaz. Diğer bir görüşe göre ise elbisesini çıkarmaksızın necasetli yerde namazını kılar ama daha sonra o namazı iade etmesi gerekir.
  • İpek elbiseden başka giyeceği olmayan bir kimsenin de tercih edilen kuvvetli görüşe göre bu elbiseyi giyinmiş olarak namazını kılar. Çünkü bu elbise temizdir. Böylece namaz farizası yerine getirilmiş olur. Diğer bir görüşe göre ise elbisesini çıkarıp namazını çıplak olarak kılması gerekir. Çünkü bu kişi şer’î bir giysiye sahip değildir. Ancak bu durumda namazını iade etmesine gerek yoktur. Şunu da belirtelim ki necasetli veya ipek elbiseden başka giysisi bulunmayan bir kimsenin, namaz dışında iken örtünmeyi sağlamak için bu elbiselerini giymesi gerekir.

Namaz kılınacak yerin temiz olması, namazın geçerli olmasının şartlarındandır.

Bu hususta Nafi’, Abdullah b. Ömer (ra)’in şöyle dediğini rivayet etmiştir:

“Resulullah (sas), yedi yerde namaz kılınmasını yasakladı: Çöplükte, hayvan kesim yerinde, mezarlıkta, yol ortasında, hamamda, develerin (su içtikten sonra çöküp) bekledikleri yerlerde ve Beytullah’ın damında.” (Tirmizî,Salat,258)

Bu rivayette geçen çöplük ve hayvan kesim yerleri, necasetli yerler olduklarından buralarda namaz kılınması yasaklanmıştır. Bu da necasetli yerde kılınan namazın geçerli olmayacağını, namaz kılınacak yerin temiz olmasının şart olduğunu göstermektedir.

Şer’î usule uygun olarak kesilmiş eti yenen hayvanların postu, tabaklanmış olmasa bile üzerinde namaz kılmak caizdir. Ölen hayvanın postu tabaklanmış ise, üzerinde namaz kılmak caizdir.

Bir kişi necasetli bir yere hapsedilir de namaz kılarken ka’de ve secde hâllerinde necasetten uzak durma imkânı bulamazsa, namazını şu şekilde kılar: Necasetli yerden mümkün olduğu kadar uzak durmaya çalışır. Oturuşta necasetten uzak durmaya gayret eder. Necasetli yere secde etmez. Secdeyi imâ ile yerine getirir. Ama bu hâlde ve bu şekilde kılmış olduğu namazı daha sonra imkân bulduğunda yeniden kılması gerekir. Çünkü bu mazeret, pek az rastlanan mazeretlerdendir.

Gasp edilmiş arazide namaz kılmak caiz değildir. Namaz dışında iken böyle bir yerde durmak haram olduğuna göre namazda iken burada durmak haydi haydi haram olur. Burada namaz kılmak her ne kadar caiz değil ise de kılınan namaz geçerli olur.

Namazda Setr-i Avret/Vücudun Görülmesi Caiz Olmayan Yerlerinin Örtülmesi

Namaz kılacak olan kişinin, âlemlerin Rabbinin huzurunda dururken en mükemmel hâl ve surette bulunmalıdır. Bu sebeple de namaz kılacak olan kişinin vücudunun, dinen örtülmesi gereken yerlerini örtmesi şarttır. Kimsenin göremeyeceği karanlık bir odada olunsa dahi, namaz kılan kişinin avret yerlerini örtmesi gerekir. Setr-i avretle ilgili olarak Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurulmaktadır:

“Ey Âdemoğulları! Her mescitte ziynetinizi takının (güzel ve temiz giyinin).” A’râf,7/31

İbn Abbas (ra), bu ayette geçen ziynet kelimesiyle, namazda giyinik olmanın kast edildiğini söylemiştir. Konuyla ilgili hadis-i şerifler şunlardır:

“Allah, başörtüsü takmadığı takdirde kadının namazını kabul buyurmaz.”   (Ebû Dâvûd,Salât,85)

Sevgili Peygamberimiz (sas), örtünmeye tam riayet etmeyerek yanına gelen Hz. Aişe (ra)’nin kız kardeşi Esma’ya şöyle demiştir:

“Ey Esma! Bir kadın ergenlik çağına vardığında artık şurasının ve şurasının dışındaki yerlerinin görünmesi uygun olmaz. (Sevgili peygamberimiz böyle derken yüzünü ve ellerini göstermişti.)”  (Ebû Dâvûd, Libas,34)

Kadının da erkeğin de namazda da namaz dışında da avret yerlerini örtmelerinin farzlığı konusunda İslam bilginleri görüş birliği etmişlerdir.

Avret yerlerini örten giysi şeffaf ve vücut hatlarını belirtir nitelikte olmamalıdır.

Açık alanda namaz kılmakta olan bir kişinin, rüzgâr esmesi veya başka bir sebeple elbisesinin aniden açılıp avret yerinin görünmesi durumunda, hemen örtünmesi kaydıyla namazı bozulmaz. Ama ihmalkâr davranır da hemen örtünmez ve aradan bir süre geçerse, ondan sonra örtünse bile namazı bozulur.

Namaz kılmakta olan kişinin avret yerlerinin az veya çok bir kısmının görünmesi hâlinde kıldığı namaz geçerli olmaz. Namaz kılan kişinin kadın veya erkek olması, yanında başkalarının bulunup bulunmaması, kılınan namazın farz, vacip veya nafile olması, cenaze namazı, tilavet veya şükür secdesi olması bu hükmü değiştirmez.

Giyinik olarak namaz kılan bir kimse, namazdan sonra elbisesinde avret yerini gösterecek kadar bir yırtık veya sökük olduğunu görürse, mezhebin kuvvetli görüşüne göre bu namazı iade etmesi gerekir.

İmam Ebu Hanife’ye göre namazda iken örtülü olması gereken bir organın dörtte birinden fazla bir kısmının görünmesi durumunda kılınan namaz geçerli olmaz. Aynı şekilde üreme organı veya makadın el ayası kadar bir kısmının görünmesi durumunda da kılınan namaz geçerli olmaz. Hanefilerden İmam Ebu Yusuf’a göre ise örtülü olması gereken organın yarıdan fazlasının görünmesi durumunda kılınan namaz geçerli olmaz.

Avret Yerleri

Avret kelimesi sözlükte eksiklik, ayıp ve çirkin şey anlamına gelmektedir. Fıkıh ıstılahında ise örtülmesi gereken ve bakılması haram olan şey anlamına gelmektedir. Namaza başlamadan avret yerlerinin örtülmesi vaciptir. Bu, namaza başlayabilmenin ve namazın geçerli olmasının şartıdır. Bu hususta Yüce Allah, şöyle buyurmaktadır:

“Ey Âdemoğulları! Her mescitte ziynetinizi takının (güzel ve temiz giyinin).” (A'râf 31)

 Abdullah b. Abbas, (ra), bu ayet-i kerimede geçen zinet kelimesinin namazda giyilen elbise anlamına geldiğini ifade etmiştir. Dolayısıyla namazda, tavafta, yabancı erkeklerin ve mahrem kadınların karşısında erkeğin, göbekle diz arasını örtülü bulundurması gerekir. Bu hususta ashab-ı kiramdan Ebu Said el-Hudri (ra), Peygamber (sas) Efendimizin şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:

“Erkeğin avret mahalli, göbeğinden dizlerine kadardır.”

Namahrem kadınların karşısında ise erkeğin tüm bedenini örtülü bulundurması gerekir. Kadının, kendisine yabancı olan erkeğin avret yerlerine ve bedeninin baş dışındaki diğer taraflarına sebepsiz bakması caiz değildir.

Kıbleye Yönelmek

Kıble kelimesi sözlükte yön ve taraf gibi anlamlara gelir. Ama fıkıh terimi olarak kıble kelimesi ile Kâbe-i Muazzama kast edilmektedir. Namaz kılan kişi Kâbe-i Muazzama’ya yöneldiği için de Kâbe’ye kıble denmiştir.

Kıbleye yönelmenin, namazın sıhhat/geçerlilik şartlarından biri olduğu hususunda fakihler görüş birliği etmişlerdir.

Editör: Hüsne Yılmaz