Ramazan’ı gördüm, toparlanmış ayrılık hazırlığı yapıyordu. Kimi zaman sevinçli kimi zaman hüzünlüydü. Şehrin en kalabalık yerinde insanları seyrederken gördüm acelesi vardı sanki, simaları seçiyordu. Oruç tutanları gördükçe mutlu oluyordu. Kızmayan, yalan söylemeyen, insanları aldatmayan olgunlaşmış müminleri görünce hamd ediyordu. Oruç, kendisine bir kurtarıcı arkadaş olarak gönderildiği halde arzu ve isteklerinin peşinden gidenlere bakıp bakıp üzülüyordu.

Hilalin parlaklığında gülümserken gördüm Ramazan’ı, bir yetimin gülüşünde, bir düşkünün duasının sıcaklığında gördüm. Camilerde çocukların cıvıltılarında gördüm Ramazan’ı, kadınların ellerine alıp götürdükleri mushafta gördüm Ramazan’ın edep ve hayasını. Minarelerde parıldayan mahyaların ışıltısında gördüm Ramazan’ı sanki minareleri el ele tutuşturmuştu.  Kardeş kıldığı müminlerin saflarda teravih namazını kılarken gördüm Ramazan’ı, Camide bağdaş kurup mukabale okuyan amcaların dudaklarında gördüm Ramazan’ı. Ayasofya’nın gölgesinde iftarda dürüm yiyen bir mühendisin hayalinde gördüm. Edep ve hayasıyla bir delikanlının susuzluğunda gördüm.

Ramazan’ın heybesi doluydu. Heybenin bir gözünde Havz-ı Kevser’in su kabı vardı. Oruç tutan çocukların ruhuna su içiriyordu. Sanki edep timsali Yusuf’un bıraktığı tastı. Heybenin gözüne dikkatli baktım cennet sofrasının hakiki nimetleri vardı baktım oruç tutmaktan acıkmış bir piri faniye ikram ediyordu. Heybesinde kuşaklar vardı ihlası, takvayı kuşanmak isteyenlere göre bir tac vardı altın gibi pırıl pırıl parlıyordu anladım ki o da edep tacıymış. Kalkan vardı bir de zırh... bunlar ne işe yarar dedim onlar nefsine karşı mücadele ve şeytanla savaşta oruçlulara dağıttığım cihad teçhizatının malzemeleri dedi. Bir libas gördüm cennet libasıymış yaldızlı ve sırmalıydı. Bir bilet gördüm üzerinde birinci sınıf Reyyan yazıyordu. Hani bunları vermeyecek misin bize dedim. Gönül kapısı açık olanlar aldı bile birer tane dedi.     

Altının yanında paslı demire razı olanlar, en leziz yemeklerin yanında çürümüş yemeklere kananlar ne olacak dedim. Onlara üzülüyorum. Otuz gün eğitim ve terbiye okuluma bir gün uğramadılar acaba kim söyledi bunlara kazancın kurtuluşun dünyaya gömülmekte olduğunu hiç mi söylemediler bu dünyadan hiç bir şey götürüp gidemeden ayrılacaklarını. Bunların hakları yok mu yaratanın emrini tutabilmenin liyakat nişanına sahip olabilmeye... 

Ben sizi tuttum dedi Ramazan, siz unutmuşken varlık nedeninizi, boğulup giderken sizi kıyıya çektim. Kaç kere helak olmaktan kurtardım öldürürken sizi hırslarınız. Yuvarlanacakken uçurumun kenarında yine ben yetiştim inançsızlık girdabında. Çoktan uzaklaşmıştınız Allah’ın gösterdiği çizgiden sizi yine alıp getirdim sıratı müstekime, nefsiniz başınıza bağladığı yularla sizi insanlıktan çıkarmışken yetiştim yine size onurlu hayatı yaşatmak için. 

Uykunun en tatlı yerinde sizi sahura uyandırdım. Bana kızdıysanız artık rahatça uyuyabilirsiniz sayılı günlerim kaldı. Harama koşarken seni tuttuğuma kırıldıysan artık gidiyorum. Darıldın mı bana kızgın demir gibi öfke saçarken etrafına seni tutup candan bir dosta dönüştüren bendim. Seni değiştirmeye ve tamir etmeye geldim. Artık zamanım daraldı gideceğim dedi.

Şimdi sen gidiyorsun öyle mi dedim. Artık çocuklar camiye gelmeyecek mi bir daha... Kadınlar sofrayı kaldırdıktan sonra teravih için caminin yolunu tutmayacaklar mı, beni tutacak kimse olmayacak mı nefislerin kızıştığı pazarlarda... artık bir yere yetişeceğini söyleyip uzaklaşırken uzaktan bir anahtar gösterdi bana, nedir bu anahtar derken bununla kapıları açıp Darusselam yurdunu kazanacağımı anladım. 

Ey Ramazan seninle kimliğimizi bulduk karakterimizi onardık. Aksayan yönlerimizi tamir ettik. Nefis atının dizginlerini elimize aldık. İrademize sahip çıkmayı öğrettin bize... Ne iyi oldu bir ay eğitim verdin. Kimselerin düzeltemediği koskoca toplumu düzelttin. Takva bilinci inşa ettin yüreklerde. Kimsesiz olmadığımızı gösterdin en sadık yar en güvenilir dost olduğunu gösterdin bizi cennete hazırladın. 

Ramazan’ın olmadığı bir hayat, geri dönüşü olmayan, sel suları gibi akan kalabalıkların değiştirilemediği, yanlışın doğru kabul edildiği alışkanlıkların eseratinden kurtulamamış bir yaşamdır. Oruçsuz bir hayat, nefislerin doyurulduğu ruhun gıdasının ihmal edildiği, beşeri insani vasıflardan uzaklaştıran insanı maddeye mahkum eden mananın ve huzurun olmadığı bir ömürdür.

Her yıl gelen dost Ramazan’la buluşmak ne güzel, insan olduğumuzu hatırlamak, alemlerin rabbi Allah için günümüzü O’na adamak ne büyük bahtiyarlıktır. Bedenimiz aç ve yorgunken ruhumuzu  cennet nimetleriyle doyurmak ve hayatımız boyunca o lezzetin özlemiyle yaşamak bir faninin elde edeceği en büyük zenginliktir. Rabbim bu zenginlikten mahrum etmesin.