Hayatını, çağın vicdanı olmaya adayan büyük düşünür Cemil Meriç, Bu Ülke kitabında, “Bir adamı tanımak için, düşüncelerini, acılarını, heyecanlarını bilmemiz lazım hiç olmazsa.

Hayatın maddi olaylarıyla kronoloji yapılabilir ancak. Kronoloji aptalların tarihi,” der. Bu söz, tanıma ve tanışma noktasında, insanın indirgenmiş, dar ve sığ bir labirente hapsolmuş yaklaşımdan kurtulması için, esaslı ve çarpıcı bir tekliftir. Kartvizit çağına sahici bir eleştiridir. Ekran, imaj ve şov tutkusunun esir aldığı modern dönemi, insan ve hakikat ekseninde hâk ile yeksan eden bir tespittir.

İnsan hüzünleri ve heyecanlarıyla insandır. İnsanı tanımak için kalbinin derinliklerini, yüreğinde taşıdıklarını, hayallerini bilmek gerekir. İnsan ideali kadardır. Yeryüzü hikayesinde iz bırakabilmek için büyük ideallere sahip olmak gerekir. Hedefi olmayan hedef olmaya mahkumdur. İdeali olmayan başkalarının ideallerine malzeme olacaktır. Ancak ideal sahibi olmaktan daha önemlisi ideallere yüklenen mana ve hedeflerin arka planında yatan motivasyondur.  Niçin? sorusunun cevabı kalbin derinliklerinden fotoğraflar gösterecektir. İdealine başkalarının iyiliğini de dahil edenler hayata güzellik katacaktır. Meşhur olmak, ulaşılamaz olmak, servetiyle tanınır olmak, kapitalizmin modern insanın önüne koyduğu, bencillik ve hedonizmle kuşatılmış hedeflerdir. Ve asla paylaşmanın, duygudaşlığın, bir yüreğe dokunmanın, bir duaya konu olmanın huzurunu vermeyecektir. Başkalarının iyiliğini istemek her şeyden önce insanın kendi kalbine iyi gelecektir.

Egemen paradigmalar insanın acılarını ve sevinçlerini yönetmek için suni sancılar ve sahte kahkaha paketleri hazırlamıştır. Onun için insan, tuttuğu takımın kaçırdığı bir gole ya da takip ettiği bir dizinin yetişemediği bölümüne hayıflandığı kadar üzülmeyecektir Afrika’nın açlıktan ölen çocuklarına. İnsanlığın dörtte üçünün umutsuzluk ve bunalımlara mahkûm olması, temiz içme suyu, yeterli beslenme ve gerekli sağlık hizmetinden mahrum milyarlarca insanın varlığı güncel dedikodular kadar dikkat çekmeyecektir modern insanın gündeminde.

Tanınmak, tanışmak insanın varoluşsal ihtiyaçlarındandır. İlahi kitapta yüce Allah, insanların farklı kabilelere, topluluklara, ırklara, milletlere ayrılmasının tanışmak gayesine matuf olduğunu beyan eder. Tanışmak insan için heyecandır, umuttur. Ancak tanışmanın lezzetini yaşayabilmek için hayatın ve düşüncenin merkezine bir erdem ve sorumluluk bilinci olarak “takva”yı koymak gerekir. İslam inancına göre dillerin ve renklerin farklılığı Allah’ın ayetleridir. Her ayet insan için hakikatin ve huzurun kılavuzudur. Gerçek manada tanış olmak için kalpten kalbe giden bir yol bulmak gerekir. Dolayısıyla tanışmak emek ve özen ister, dikkat ve hassasiyet ister, güven ve samimiyet ister.

İnsanın varlık alemiyle ilişkisi kalbinden izler taşır. Bir çocuğun gözlerine şefkatle bakabilmek, zalimin karşısında mazlumun yanında durabilmek, havaya, suya, toprağa merhametle yaklaşmak, her canlının hakkını gözetmek kişinin yüreğinden kesitler sunar görünür âleme. Kendinden olmayana teklif edilen muamele kişinin kalbindeki adalet duygusunun gerçek resmidir. Onun için bireysel, ulusal ve küresel ölçekte adaletin varlığı kendisi gibi düşünmeyen ve inanmayanların temel hak ve özgürlüklerini dokunulmaz kabul etmekle ölçülür. Modern insanın çıkmazı iyilik, adalet ve hakkaniyet talebinde bulunmamak değil; bu isteği kategorize etmeden herkes için bir hak olarak görememektir. Malcom X bu durumu çok net ve güzel ifade eder; “Eğer bir hak başkalarına helal, size haram ise; bilin ki o din Allah’ın dini değil, sömürgecilerinizin dinidir.”

Hiç kimse ırkını, rengini, anne-babasını, dünyaya geldiği coğrafyayı seçme özgürlüğüne sahip değildir. İsmini bile kendisi koymamıştır. Yoksul ya da zengin bir ailenin bireyi olmak insanın elinde değildir. Siyah, beyaz, sarışın, esmer olmak; doğulu, batılı, kuzeyli, güneyli olmak insanın kendi tercihi değildir. İradesinde olmayan şeylerle insanı yargılamak, değerlendirmek, tasnif etmek zulümdür. Üstün ırk saplantısı iblisle açığa çıkan, Yahudilikle dini kisve kazanan, batıda kuruntuya, doğuda hamasete dönüşen bir hastalıktır. İdeal insanı fizik ölçülerine indirgemek ilkelliktir. İnsan tercihleriyle insandır. Merhameti ya da kötülüğü seçmek, bencil ya da paylaşımcı, zalim ya da adil olmak insanın tercihidir. İnsanı tanımak için tercihlerini bilmek gerekir. 

Diplomalar, başarı belgeleri, sertifikalar, bilim unvanları; birikim, yetenek ve kariyer ifadesidir. Şüphesiz kariyer önemlidir ve üstün özelliklere, büyük yeteneklere sahip bir varlık olarak yaratılan insan, potansiyelini en iyi şekilde kullanmakla sorumludur. Ancak insanı tanımanın tüm bunların ötesinde, daha derin ve geniş bir alanı ifade ettiği de bir gerçektir. Dolayısıyla iş başvurularının kutsal belgesi curriculum vitae, insanı tanıtan değil, birikim ve yetenekleri dikkat çekici şekilde özetleyen bir formdur sadece.

Tanış olduğumuz kişi sayısı, derdine ve sevincine ortak olduğumuz, gıyabında dua edebildiğimiz, iyiliğine hayal kurabildiğimiz kişi sayısıyla doğru orantılıdır. Müminler açısından, kişinin varlık alemiyle ve eşya ile kurduğu ilişkinin mahiyeti, imanın ve ahlakın ölçüsünde de önemli bir parametredir. Peygamber Efendimiz “Müslümanın derdiyle dertlenmeyen bizden değildir,” hadisi şerifiyle buna dikkat çekmekte; “Kendisi için istediğini herkes için isteyebilen ve kendisine yapıldığında hoşlanmadığı bir şeyi kimseye reva görmeyen” bir ahlakı kuşanmadıkça olgun bir mümin olunamayacağını” açıkça beyan etmektedir. Kişinin kendini tanıması irfanın varabileceği en yüksek merhale, başkalarının duygularını paylaşabilmesi ahlakın varabileceği en yüksek zirvedir.  

Günümüz dünyası tanımayı değil, tanımlamayı; anlamayı değil yargılamayı teşvik eden bir algının baskısı altındadır. Sloganlar, ön yargılar, acılarla ve heyecanlarla buluşmayı, dolayısıyla tanışmayı engelleyen prangalar gibidir.

Müslüman toplumlarının, az gelişmiş ülkelerin, yoksul coğrafyaların en acı krizi, benzer acılar ve heyecanlar yaşayan, aynı gaye ve ideali benimseyen insanların ve özellikle gençlerin birbirine yabancılığıdır. Ki bu yabancılık zaman zaman ön yargılar ve algı operasyonlarıyla düşmanlığa dönüşebilmektedir. En büyük talihsizlik, tanışmak, konuşmak, anlamaya çalışmak seçeneğinin baştan elenmiş bir şık olmasıdır. Doğru şık ilk önce elenince kalan seçeneklerden doğruyu bulma çabası beyhude bir emekten öteye geçmemektedir.

Elbette iyiliği benimseyen herkesin idealine iyi gelecek, hayaline umut olacak cümleler kurmak mümkündür. Bunun için öncelikle sahici tanışmalara değer vermek ve gönülleri birbirine açmak gerekir. O zaman güzel olacaktır yürekler, sokaklar ve kıtalar. Ve buna başlamak bir selam, bir tebessüm kadar kolaydır.