İnsan yaratılmadan her şeyiyle hazırdı yeryüzü ve onu çepeçevre saran kâinat. Gündüzleri aydınlatacak ve ısıtacak güneşiyle; gecelere kandil olacak mehtabıyla. Taşıdığı su damlalarıyla yeryüzüne hayat kaynağı olacak, gah yağmur gah kar indirecek bulutlar da hazırdı. Yeryüzüne nefes aldıracak ormanlar; etrafına bereket saçan, gerektiğinde en ağır yükleri taşıyacak özellikte yaratılmış nehirler ve denizler (İbrahim,14/32); yeryüzünü sağlamlaştıran dağlar (Enbiya, 21/31); kara ve denizin karanlıklarında yol gösterecek yıldızlar (Enam, 6/97) da yerlerini almışlardı.

Canlılara enerji veren, renkleri ve çeşitliliğiyle ruhları dinlendiren, kuruduktan sonra tekrar canlanışlarıyla yeniden dirilişe örnek gösterilen bitkiler (Fussilet,41/39); kimileri karnı üzerinde hareket eden, kimileri iki ve kimileri de dört ayağı üzerinde yürüyen (Nur, 24/45) hayvanlar da insan yaratılmadan önce yeryüzünü süsleyen canlılardı.

Ve tüm varlıkların en şereflisi olan insan Allah’ın halifesi olarak en güzel şekilde yaratıldı. Göklerde ve yerde ne varsa hepsi bir lütuf olarak onun emrine verildi. (Casiye, 45/13) Emaneti kabul ettiğinde yeryüzünde kendinden önce yaratılan tüm varlıkların sorumluluğunu da üstlendi. İnsan için bunca imkânı barındıran kâinat aynı zamanda onun imtihan yeriydi. Yeryüzünü imar edip kendine emanet edilen varlıklara gereği gibi mi davranacak yoksa meleklerin endişesini doğrularcasına yeryüzünde fesat mı çıkaracak?

Günümüzde yüzleştiğimiz çevre sorunları bu soruya olumlu cevap vermemizi zorlaştırıyor.  İnsan çevrenin kendisine emanet olduğunu unutup onun sahibi olduğunu ve her şeyi sınırsız tüketebileceğini düşünerek hem kendine hem çevresine zarar vermektedir. Halbuki rızık olarak verilen iyi ve temiz şeylerden yiyebileceği ama bunda ölçüyü aşarsa sorunlarla karşılaşacağı konusunda uyarılmıştır. (Taha20/81) [1]

Tüm dünyayı etkileyen salgın gösterdi ki en konforlu evler bile insanı mutlu etmeye yetmiyor. Güvenerek basılacak toprağın; temiz hava alarak yürünecek ağaçlarla çevrili bir mekânın; sanayi atıklarıyla kirletilmemiş bir denizin; şırıl şırıl akan bir derenin; rengarenk bir kelebeğin; cıvıldayarak öten bir kuşun sağlayacağı huzurlu ortama her çağdaki insanın ihtiyacı var.

Rabbimiz yeryüzünde denge ve düzenin bozulmasında insan davranışlarının ne kadar etkili olduğuna da işaret etmiştir. “İnsanların kendi elleriyle yapıp ettikleri yüzünden karada ve denizde düzen bozuldu; böylece Allah -dönüş yapsınlar diye- işlediklerinin bir kısmını onlara tattırıyor.” (Rum,30 /41) Bozulan dengeyi düzeltmek için süper bir kahramana ihtiyaç yoktur. Bu görev, İslâm’ın insan-çevre ilişkisini düzenleyen kuralları kendine hayat prensibi edinen insana düşmektedir.

Dünyanın geleceği için umut ışığı olan bu insan, canlı varlıkların yanında tabiatta cansız olarak algılanan varlıkların bile duyguları olduğunun farkında olur. Sevgili Peygamberimizin Uhud dağı ile ilgili duygularını ifade edişi (Buhârî, Cihad 71) ona yol gösterir. O da bir sarı çiçekle hasbihal eder, [2] Yaratandan ötürü yaratılanı sever. O bilir ki kainattaki her varlık Allah’ın eşsiz sanatının eseridir ve O’nu tesbih etmektedir. (İsra, 17/44) Öldüğünde çevresine verdiği zarardan dolayı ağaçların ve hayvanların bile sevindiği bir insan olarak anılmak istemez. (Buhârî, Rikâk, 42) Hayvanlara güzel muamele eder, hayvanın memeleri acımasın diye süt sağan kişinin tırnaklarını kesmesini tavsiye eden bir peygamberin ümmeti olduğunu hatırlar. Her canlıya yapılan iyiliğin bir mükafatı olduğunu bilir. (Müslim, Selâm, 41) Lanet etmeyi hiç sevmeyen Peygamberinin hayvanların yüzünü dağlayan kişiye lanet ettiğini (Müslim, Libâs, 29) ve boynuzsuz koçun boynuzlu koçtan hakkını alacağını (Müslim, Birr, 60) öğrenen insan hayvanlara kötü muamele edebilir mi?

Üç kıtaya hükmederken ağaçlara zarar veren karıncaları yok etmek için fetva isteyip

Yarın Hakkın huzuruna varınca,

Süleyman’dan hakkın alır karınca. [3]

cevabını alıp bu düşüncesinden vazgeçen Kanuni Sultan Süleyman’ın davranışından ders çıkarır.

Aynı toprağa ekildikleri halde bin bir çeşit renkleri, kokuları ve tatları ile Allah’ın varlığının delili olan bitkilerin de dinimizin koruması altında olduğunu bilir. Kıyamet koparken bile onlara yaşama hakkı verilmesi gerektiğinin farkında olur.

Çevrede insanları rahatsız edecek düzenlemeler yapmaz; insanların gelip geçtiği yerleri ve atıklarıyla temiz su kaynaklarını kirletmez. “Bir ben döksem ne olacak” düşüncesiyle binlerce insanın lavaboya döktüğü yağların pek çok fabrikadan daha büyük tehlike oluşturacağı bilinciyle hareket eder. Ve bilir ki israf ettiği, çöpe döktüğü her gıda maddesiyle birlikte onları üreten insanların emekleri de çöpe atılmaktadır ve çöpleri yok etmek dünyanın ciddi problemlerinden biridir. İhtiyaçtan fazla tüketilen gıdanın insanın sağlığını bozduğunu ve yeryüzünde binlerce insanın aç kalmasına sebep olduğunu ise bilmeyen kalmamıştır.

Vakit daha geç olmadan, gelecek nesillere teslim edilmek üzere sana emanet edilen çevre daha fazla zarar görmeden içindeki kahramanı uyandırmanın tam sırası. Dünya seni bekliyor.

---
[1] Dünya Sağlık Örgütü (WHO) tüm dünyayı etkileyen salgının vahşi hayvanların satıldığı bir pazardan yayıldığını açıkladı. (AA, 08.05.2020)

[2] Sordum sarı çiçeğe... Y. Emre

[3] (Diyanet Dergi, Kasım, 2010)