İslam peygamberi Hazreti Muhammed'in (s.a.s) soyunu devam ettiren kızı ve Dördüncü Halife Hazreti Ali'nin eşi Hazreti Fatıma, temsiliyet, muhabbet, merhamet, adalet ve sabır üzerine inşa ettiği anneliğiyle mümin kadınlara örnek oldu.

Hazreti Fatıma (r.anha)

Miladi 609 yılında Mekke’de doğdu. Hz. Peygamber (s.a.s.)’in en küçük kızıdır. Lakabı “beyaz, parlak ve aydınlık yüzlü kadın” anlamında Zehra olmakla beraber “iffetli ve namuslu kadın” anlamındaki Betül lakabıyla da anılmıştır.

Siyer kaynaklarında Hz. Fatıma (r.anha)’nın adı ilk kez müşriklerin Hz. Peygamber (s.a.s.)’e karşı gerçekleştirdikleri bir saldırı vesilesiyle geçer. Buna göre Kâbe’de namaz kılmakta olan Rasul-i Ekrem (s.a.s.)’in secdeye vardığı sırada omuzlarına müşriklerden Ukbe b. Ebu Muayt tarafından bir deve işkembesinin atılması üzerine küçük yaştaki Fatıma koşarak babasının üzerindeki pislikleri temizlemiş ve bunu yapanlara kızıp söylenmiştir. Hicretten bir müddet sonra Hz. Fatıma (r.anha)’nın yanlarında Hz. Ali (r.a.) ile annesi Fatıma bint. Esed (r.anha) olduğu halde Sevde (r.anha), kız kardeşi Ümmü Gülsüm (r.anha) ve Ebu Bekir (r.a.)’in ailesiyle birlikte Medine’ye hicret ettikleri bilinmektedir.

Önce Hz. Ebu Bekir (r.a.), ardından da Hz. Ömer (r.a.) Hz. Fatıma (r.anha) ile evlenmek istedi. Allah Rasulü (s.a.s.) her iki teklife de olumlu cevap vermemiş, bunun ardından Hz. Ali (r.a.) Fatıma (r.anha)’ya talip olmuş ve o da bu talebi kabul etmiştir. O sıralarda fakir bir delikanlı olan Hz. Ali (r.a.) mehir verecek kadar malı bulunmadığından Bedir Gazvesi’nde ganimetten payına düşen zırhı, bazı rivayetlere göre ise devesini ve bir kısım eşyasını satarak 450 dirhem gümüş civarında bir mehir vermiştir. Düğün esnasında Hz. Fatıma (r.anha)’nın çeyizi kadife bir örtü, içine hurma lifi doldurulmuş deri bir yastık, iki el değirmeni ve deriden yapılma iki su kabından ibaretti.

Hz. Fatıma (r.anha) hicretin 3. yılının ramazan ayında (Şubat 625) ilk çocuğu olan Hasan’ı, bir yıl sonra Şaban (Ocak) ayında Hüseyin’i dünyaya getirdi. Daha sonraki yıllarda küçük yaşta ölen Muhassin ile Ümmü Gülsüm ve Zeyneb doğdu. Evliliklerinin ilk yıllarında Hz. Ali (r.a.) ile Fatıma (r.anha) arasında küçük çapta bazı anlaşmazlıklar olmuş ancak Rasul-i Ekrem (s.a.s.)’in aralarını bulması ve Hz. Fatıma (r.anha)’ya kocasına itaati tavsiye etmesi üzerine kırgınlıklar sona ermiş, Hz. Ali (r.a.) de artık eşini hiçbir şekilde üzmeyeceğine dair söz vermiştir.

Uhud Gazvesinde on hanımla birlikte gazilere yiyecek ve su taşıyan Hz. Fatıma (r.anha) aynı zamanda yaralıları tedavi etmiştir. Bu savaşta Hz. Peygamber (s.a.s.)’in dişinin kırılması üzerine yüzündeki kanları temizledi. Kanın dinmediğini görünce bir hasır parçasını yakıp küllerini Rasulüllah (s.a.s.)’ın yüzüne bastırmak suretiyle kanı durdurmayı başardı.

Allah Rasulü (s.a.s.) Hz. Fatıma (r.anha)’ya son hastalığı sırasında Kur’an-ı Kerim’i Cebrail ile her yıl bir defa birbirlerine okuduklarını, bu sene Cebrail’in aynı maksatla iki defa geldiğini, bunun ise vefatının yaklaştığına işaret olduğunu söylemesi üzerine Fatıma (r.anha) ağlamaya başlamış: Hz. Peygamber (s.a.s.)’in, ailesinden ilk önce kendisine onun kavuşacağını, ayrıca onun mümin kadınların hanımefendisi olduğunu söylemesi üzerine de gülüp sevinmiştir.

Hz. Peygamber (s.a.s.)’e çok düşkün olan Fatıma (r.anha) babasının vefatından dolayı çok sarsıldı. Rasul-i Ekrem (s.a.s.) defnedildikten sonra gördüğü Enes b. Mâlik (r.a.)’e “Rasulüllah’ın üzerine çarçabuk toprak atmaya eliniz nasıl vardı, gönlünüz nasıl razı oldu?” diyerek ağladı ve daha sonra da günlerce gözyaşı döktü.

Hz. Peygamber (s.a.s.)’in vefatının ardından Fatıma (r.anha) ile Abbas b. Abdülmuttalib (r.a.) Halife Ebu Bekir (r.a.)’e gelerek Rasulüllah (s.a.s.)’ın mirasından hisselerini istediler. Bu miras Fedek ve Hayber’deki hurmalıklarla Medine’deki bir bahçeden ibaret olup Hz. Peygamber (s.a.s.) bu arazilerin gelirini halkın hizmetine, yolcularla misafirlere ve kendi ailesine harcamaktaydı. Halife onlara, Rasulüllah (s.a.s.)’ın peygamberlerin miras bırakmayacağına dair hadisini hatırlatarak onun mirasının söz konusu olamayacağını, fakat ailesinin geçiminin eskiden olduğu gibi yine buraların gelirinden sağlanacağını, kendisinin bu araziyi Hz. Peygamber (s.a.s.)’in yaptığı şekilde bir mütevelli gibi kullanacağını söyledi. Hz. Âişe (r.anha) ile diğer bazı sahâbîlerin bu hadisi tasdik etmeleri üzerine miras iddiasından vazgeçildi.

Hz. Fatıma (r.anha), Rasulüllah (s.a.s.)’ın ölümünden beş buçuk ay sonra 3 Ramazan 11 (22 Kasım 632) tarihinde vefat etti. Cenaze namazını Hz. Abbas (r.a.) veya Hz. Ali (r.a.) kıldırdı. Vasiyeti üzerine geceleyin Hz. Ali (r.a.), Hz. Abbas (r.a.) ile oğlu Fazl (r.a.) tarafından Cennetü’l-Bakî’a defnedildi.

Rasulüllah (s.a.s.)’ın terbiyesiyle yetişen Hz. Fatıma (r.anha) onun hem haya ve edep gibi özelliklerine, hem de konuşma tarzından yürüyüşüne kadar birçok vasfına sahip oldu. Babasının uygun gördüğü hayat tarzını benimseyerek onun gibi sade bir yaşadı. Bu güzel vasıfları sebebiyle Rasul-i Ekrem (s.a.s.) Fatıma (r.anha)’yı görünce sevinir, kendisini ayakta karşılar, elini tutarak yanaklarından öper, ona iltifat edip yanına veya kendi yerine oturturdu. Babası kendi evine gelince Fatıma (r.anha) da onu aynı şekilde karşılayıp ağırlardı. Hz. Peygamber (s.a.s.) sefere giderken aile fertlerinden en son Fatıma (r.anha) ile vedalaşır, seferden dönünce de ilk olarak onunla görüşürdü. Kadınlardan en çok Fatıma (r.anha)’yı, erkeklerden de Ali (r.a.)’yi sevdiğini söyleyen Rasul-i Ekrem (s.a.s.), “Fatıma benim bir parçamdır, onu sevindiren beni sevindirmiş, onu üzen de beni üzmüş olur” ve “Bana melek gelerek Fatıma (r.anha)’nın cennetliklerin hanımefendisi olduğunu müjdeledi” demiş cennetlik kadınların en faziletlilerini saydığı bir başka hadisinde de önce Hz. Hatice (r.anha) ile Fatıma (r.anha)’nın, sonra da Âsiye ile Meryem’in adlarını söylemiştir.

Hz. Peygamber (s.a.s.)’in Fatıma (r.anha)’ya olan sevgisini gösteren önemli bir olay, Mekke’nin fethinden sonra Hz. Ali (r.anha)’nin Ebu Cehil’in kızı Cüveyriyye ile evlenmek istemesi veya Ebu Cehil’in yakınlarının kızlarını Hz. Ali (r.a.) ile evlendirmek için Rasul-i Ekrem (s.a.s.)’in iznini talep etmeleri üzerine onun gösterdiği tepkidir. Bu vesile ile yaptığı konuşmalarda Fatıma (r.anha)’nın kendisinin bir parçası olduğunu, onun üzülmesini istemediğini, Rasulüllah (s.a.s.)’ın kızı ile Allah düşmanının kızının bir araya gelemeyeceğini, ancak Ali (r.a.)’nin Fatıma (r.anha)’yı boşadıktan sonra bir başka kadınla evlenebileceğini söyledi. Diğer taraftan Hz. Peygamber (s.a.s.)’in konuşmasına başlarken öbür damadı Ebü’l-Âs’ın kendisine verdiği sözde durduğunu belirtmesi, Ebü’l-Âs’a Zeyneb (r.anha)’in üzerine bir başka kadınla evlenmemeyi şart koştuğunu hatıra getirmekte, aynı şekilde Hz. Ali (r.a.)’den de böyle bir söz aldığını, fakat Ali (r.a.)’nin bunu unutmuş olabileceğini düşündürmektedir. Bu olaydan sonra Hz. Ali (r.a.) Fatıma (r.anha)’nın vefatına kadar bir başka kadınla evlenmediği gibi cariye de edinmemiştir. Rasul-i Ekrem (s.a.s.)’in her fırsatta Ali (r.a.) ile Fatıma (r.anha)’nın evine gelerek ikisinin arasına oturması, hem kızına hem de damadına beslediği derin sevgiyi ifade etmesi onları birbirine bağlamış, hatta zaman zaman her biri Rasulüllah (s.a.s.)’ın kendisini daha çok sevdiğini ileri sürerek onun gönlündeki müstesna yerlerinden emin olduklarını göstermişlerdir.

Allah Rasulü (s.a.s.) Fatıma (r.anha)’nın oğulları olan Hasan (r.a.) ve Hüseyin (r.a.)’i çok severdi ve onlarla sık sık oynardı. Ebu Hureyre (r.a.) bir gün Allah’ın Rasulü (s.a.s.) ile dışarı çıktıklarını ve Fatıma (r.anha)’nın evine geldiklerinde Peygamber (s.a.s.)’in Hasan (r.a.)’ı kastederek “Küçük adam orada mı? Küçük adam orada mı?” buyurduğunu ve Hasan (r.a.)’ın geldiğini, kucaklaştıkları sırada Allah’ın Rasulü (s.a.s.)’nün: “Ey Allah’ım ben onu seviyorum, senin de onu ve onu sevenleri sevmeni niyaz ediyorum!” buyurduğunu rivayet etmiştir. Üsame b. Zeyd (r.a.)’in rivayetine göre, Hz. Peygamber (s.a.s.) Hasan (r.a.)’ı ve onu alır: “Ey Allah’ım! Onları sevdiğim için, onları sevmeni niyaz ediyorum” diye dua ederdi. Bir başka rivayette Üsâme b. Zeyd (r.a.) Rasulüllah (s.a.s.)’ın kendisini ve Hasan (r.a.)’ı dizlerine aldığını bir dizine kendisi ve bir dizine Hasan (r.a.)’ı oturttuğunu ve “Ey Allah’ım! Onlara merhamet etmeni niyaz ediyorum, çünkü ben onlara merhamet ediyorum” diye dua ettiğini söylemiştir. Yine Üsame b. Zeyd (r.a.) şöyle der: “Bir gece bir işim için gittiğimde, Peygamber dışarıya elbisesinin içinde bir şeyle çıktı. Ben, ona işimden bahsetmeyi bitirdiğimde, elbisesinin içinde ne olduğunu sorunca elbisesini açtığında Hasan (r.a.) ile Hüseyin (r.a.)’i gördüm. Hz. Peygamber (s.a.s.) şöyle buyurdu: “Bunlar benim oğullarım, benim kızımın oğulları! Ey Allah’ım ben onları seviyorum, senin de onları ve onları sevenleri sevmeni niyaz ediyorum.”

Hz. Fatıma (r.anha)’dan on sekiz hadis rivayet edilmiş olup tamamı Kütüb-i Sitte’de yer almakta, bunlardan ikisi hem Sahîh-i Buhârî hem de Sahîh-i Müslim’de bulunmaktadır. Kendisinden Hz. Ali (r.a.), Hz. Hasan ile Hüseyin, Hz. Âişe, Ümmü Seleme, Hz. Peygamber’in (s.a.s.) hizmetkârı Ümmü Râfi’in karısı Selma, Enes b. Mâlik ve başkaları rivayette bulunmuşlardır. Ayrıca Hz. Hüseyin’in kızı Fatıma’nın ve daha başka ravilerin ondan mürsel rivayetleri vardır.

Biyografi: Prof. Dr. Adem APAK
Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi

Editör: Mehmet Çalışkan