Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı Dr. Selim Argun, Stratejik Düşünce Enstitüsü (SDE) tarafından düzenlenen, "Bütün Yönleriyle Yeni Zelanda Katliamı" konulu panelde konuştu: "Yeni Zelanda cami saldırısı, Müslümanların hafızasında bir yönüyle 11 Eylül saldırısı kadar travmatik bir olay olarak yer ederken, diğer yönüyle de Yeni Zelanda hükümetinin katliam sonrasında sergilemiş olduğu hakimane tavırla hatırlanacak." dedi.

Stratejik Düşünce Enstitüsü (SDE) tarafından düzenlenen panele Yeni Zelanda'nın Ankara Büyükelçiliği Müsteşarı Tim Breese, Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı Dr. Selim Argun, SDE Başkanı Muhammet Savaş Kafkasyalı, SDE Savunma ve Güvenlik Koordinatörü Mithat Işık, NATO Bilim ve Teknoloji Organizasyonu Teknik Çalışma Grubu (NATO STO RTG) Başkanı Berke Çaplı ve Anadolu Ajansı muhabiri Yüksel Serdar Oğuz konuşmacı olarak katıldı.

Müsteşar Breese, “Yeni Zelanda dünyada çok kültürlülüğün en fazla yaşandığı ülkelerden biri. Biz, bu kültürel çeşitliliğe değer veriyoruz ve bundan oldukça mutluyuz. Bu terör saldırısı, bizim değerlerimize yapılmış alçak bir saldırıdır. Ülkemizde yaşayan tüm Müslümanlar bizim arkadaşlarımız ve komşularımız. Başbakan Jacinda Ardern’in dediği gibi 'Biz onlarız, onlar biz.' anlayışını destekliyoruz. Saldırı sadece İslam ve Müslümanlara değil tüm dini gruplara yapıldı.” dedi.

11 Eylül saldırısı kadar travmatik bir olay

Panelde söz alan Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı Dr. Selim Argun, “Yeni Zelanda cami saldırısının, Müslümanların hafızasında bir yönüyle 11 Eylül saldırısı kadar travmatik bir olay olarak yer edeceğini, diğer yönüyle de Yeni Zelanda hükümetinin katliam sonrasında sergilemiş olduğu hakimane tavırla hatırlanacaktır." dedi.

Argun, “Bu saldırı, son yıllarda özellikle kıta Avrupası ve Kuzey Amerika'da yükseliş trendi gösteren aşırı sağcı söylem ve eylemlerden, oryantalist bakış açısının beslediği akademik çalışmalardan ve aleni olarak İslam karşıtlığı üzerine kurgulanan medyanın ötekileştirici etkisinden ayrı düşünülemez." dedi.

Katilin manifestosunda, İslam medeniyeti ile Hristiyanlık tarihinde yer alan karşılaşmaların büyük çoğunluğuna kronolojik atıflar yapıldığını ifade eden Dr. Argun, saldırganın silah ve mühimmatları üzerine 1189 Selahaddin Eyyubi ve Akra Kuşatması, iki yüz yıl süren Haçlı Seferleri, Sırp Sındığı Savaşı ve I. Murat Hüdavendigâr'ın şehadeti, İstanbul'un fethi, fethin sembolü Ayasofya’nın camiye çevrilmesi, Viyana Kuşatması, Ermenice yazdığı Sarıkamış olayları ve en nihayetinde Osmanlı'ya karşı savaşan Hristiyan komutanların ismini yazmasının tesadüf olarak kabul edilemeyeceğini, Christchurch İsa Mesih Kilisesi bölgesinin saldırı noktası olarak seçilmesinin de Yuhanna İncili’ndeki 'yerkürenin en son ucu' ifadesine atıfla gerçekleştirildiğini söyledi.

Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı Dr. Selim Argun sözlerini şöyle noktaladı:

“Bu tür saldırılar, Hristiyanlarla Müslümanların bir arada yaşaması fikrinden rahatsız olan, hatta onların çatışmasını arzu eden bir kesim tarafından yapılıyor. Saldırganlar bizim olayı topyekûn bir Hristiyan terörü olarak algılamamızı ve misliyle karşılık vermemizi istemektedir. Oysa Kur'an-ı Kerim'e göre ehl-i kitap içinde Hristiyanlar Müslümanlara daha yakındırlar ve bu yüzden tüm Hristiyan dünyayı hedefleyen genellemeci yaklaşımlar bizi doğru neticeye götürmez. İslamofobi endüstrisinden beslenen bazı karanlık mihrakları Hristiyanların kahir ekseriyetinden ayrı tutmamız gerekir.”

SDE Savunma ve Güvenlik Koordinatörü Mithat Işık, "Yeni Zelanda’da olayı gerçekleştiren bir kişi olsa bile arkasında organize bir yapı bulunmaktadır." diyerek, terörle etkili bir mücadele için tüm dünyada kabul gören bir terörizm tanımının yapılması gerektiğini vurguladı.

Anadolu Ajansı muhabiri Yüksel Serdar Oğuz ise son yıllarda dünyada gerçekleşen saldırı ve terör eylemlerinde, dijital platformların yoğun olarak kullanıldığına işaret etti.

Editör: Mehmet Çalışkan