İnanmak zorunda mıyım?

İnsanın fıtratında/özünde Allah’ın varlığını ve birliğini tanıma eğilimi vardır. Bu eğilim içtenlikle ortaya konacak bir arayışla meydana çıkar. Uygun bir çevrede yaşıyor olmak bunu kolaylaştırır. İman eden kişi, başta Allah olmak üzere, kendi yaratılışı, hayat ve ölüm hakkındaki temel sorularına cevaplar bulur. Ayrıca insanın psikolojik olarak inanmaya ihtiyacı vardır.

Din, insanları kendi istek ve arzularıyla iyiye, doğruya ve güzele ulaştıran ilahî kanun olarak tanımlanır. Bu tarifte yer alan en önemli husus, insanların baskı altında kalmadan, özgür iradeleriyle seçtikleri dini kabul etmeleridir. Rabbimiz, “Dinde zorlama yoktur.” (Bakara, 2/256.) ayetiyle İslam dinine yapılan çağrıya, uymak ya da uymamak konusunda herkesin hür iradeye sahip olduğunu bildirmiştir.

Tarihsel sürece baktığımızda din ve vicdan hürriyeti, in- san hakları arasında kendine çok sonraları yer bulabilmiştir. İnanç hususunda kimseye baskı yapılamayacağı gibi, inananlara da inancını serbestçe yaşama fırsatı tanınmıştır. Aşırılığa kaçıp din konusunda insanlara baskı yapmak, Allah’ın uygun görmediği bir davranıştır. Kur’an-ı Kerim’de “Eğer Rabbin dileseydi, yeryüzünde bulunanların hepsi topluca iman ederdi. Hâl böyleyken, mümin olsunlar diye sen tutup insanları zorlayacak mısın!” (Yûnus, 10/99.) buyrulmaktadır. Kaldı ki zorlama ile olan inanç kişiyi mümin değil münafık yapar.

Güçlü bir varlığa inanan, ona bağlanıp güvenen insan, kendisini yalnız hissetmez, karşılaştığı problemleri çözerken Rabbinin yardım ve desteğini yanında bulur. Bundan do- layı iman etmenin insan için önemli bir ihtiyaç olduğunu söylemek gerekir. (Bekir Topaloğlu, “Din”, DİA, c. 9, s. 322-325.)

Editör: Mehmet Çalışkan