Meryem ALTINKAYNAK
İstanbul Üsküdar Kur’an Kursu Öğreticisi

Kalabalık bir ailede doğan küçük bir kız çocuğuydum. Televizyonun olmadığı, radyonun ise pek fazla kullanılmadığı dönemlerde bizim eğlencemiz bahçemizdeki bitkilerin çapalanması, yabani otlardan arındırılması, mahalledeki arkadaşlarımızla çelik çomak, dombilis, saklambaç oynamak, ip atlamak vb. oluyordu. Ama en çok da ailemize yardım etmek işi ağır basıyordu. Herkesin bir sorumluluğu vardı ailede.

Gecelerin uzun olduğu kış günlerinde annem önümüze bir torba birikmiş yamanacak çorap döker, beraberce renklerine göre tasnif edip çok yıpranmış olanlarının o bölümlerinin kesilmesi ve kalan sağlam yerin değerlendirilmek üzere bir yerde biriktirilmesiyle çorap yamama işlemine geçerdik. “Bu yama işte buraya şöyle konulur ve bu şekilde de dikilir.” diyen annemin ince ince yama yapmasını aynen hafızama işledim ve o zamandan beri ben de çok iyi yama yaparım.

O dönemler refah seviyesi bu kadar yüksek değildi. Kız kardeşler birbirimizin küçülen eşyalarıyla büyüdük. Kendime ait ilk elbisem İstanbul’a geleceğim sene ablamın bana diktiği elbise oldu. Ne çok sevinmiştim ona. Hâlâ unutamam.

Çorapları yama yapan annem, eskiyen kıyafetleri de değerlendirir; onlarla aynı şekilde somya, yatak örtüsü ve daha çok da seccade yapardı. Hepimizin yoğşuyan (eskiyen) elbiselerimizi getirdi bir gün, onları eskimiş yerlerinden ayırdı, kare kare biçimlendirdi ve “Bunlarla ne yapacağımıza karar verelim.” dedi.

Ertesi gün baktım ki kesilen parçaları annem renklerine göre tasnif etmiş, yapılacak örtünün altyapısını oluşturmuştu. İlginç olan ise gecelik pijama gibi mahrem kıyafet parçalarını yapılacak örtünün alt tarafına koymak istemesiydi.  Böyle yapmasının sebebi iç giyim olanların gizlenmesi gerektiğini düşünmesiydi.

Bu işlemler bir taraftan devam ededursun, radyodan işitilen Neşet Ertaş’ın türküleri ardı ardına gelir, hayallerimizdeki yerini alırdı Zahide. 

Örtüler hemen bitmezdi, nasıl bitsindi ki hem? Bahçede sebzeler, evlekler annemi beklerdi. Babam da onları sulamakla görevlendirmişti kendisini bir de yabani otları ayıklamakla. Çapalamak, otları ayıklamak ve uzayan fasulyelere sırık desteği sağlamak anneme kalırdı tabii, biz de yardım ederdik.

İşler devam ederken mis gibi semaverde demlenen çayın kokusu her yeri sarardı. Bizim yakmaya çalışırken yüzümüze gözümüze bulaştırdığımız semaver işini babamın çok kolay bir şekilde yapmasına hayran olmamak mümkün değildi. Bu da babamın ustalığını gösteriyordu belli ki.

Bir taraftan ocakta akşam için kaynayan bizim oraların meşhur yarma çorbası, bir taraftan da bahçede yeni yetişen marul, maydanoz, soğan, çorba yanına katık yapılmak için toplanıp yıkanıyordu.

Gün; yorgun argın bittikten sonra ertesi gün annem fırsat bulduğunda emektar makinesinin başına geçer, yarım kalan dikişinin başına oturur, sıradaki yamayı bir diğerine tutturur ve bir ya da iki haftada elindeki örtüyü bitirirdi. 

Eskiyen kıyafetlerden yeni ev malzemeleri yapılması, eskilerin yenilerde hayat bulması beni çok mutlu ederdi. Yapılanların hepsinde büyük bir sabır, göz nuru ve şimdikilerin tabiriyle tasarım vardı.

Çocukluğumuzdan günümüze bakacak olursak gençlerin ve ailelerin savrulduğu ve insanların kadir kıymet bilmediği, ellerindekiyle yetinmediklerini ve nedense hep yükseklere bakarak kendilerini kıyas ettiklerini görüyoruz, yukarıdaki anlatılanlara inat. Bunun altında bir sürü etken yatmakta ama en önemlisi; sosyal medya denilen ve tüketimi olabildiğince empoze eden sistem bana göre. Öğrencilerimle veya başka platformlarda bir araya geldiğimiz topluluklarda konuyu bilinçli şekilde açarak fikir paylaşımı yapıyor, bu gidişatı sorgulamalarını sağlamaya çalışıyorum. Kadının yetişmesinin bu toplum için ne denli önemli olduğuna vurgu yapıp bilinç düzeylerini yükseltmeleri konusunda ciddi telkinlerde bulunuyorum. Ve onlara bir sözü hatırlatıyorum: “Bir toplumda bir erkek yetişirse sadece bir birey yetişir ama bir kadın yetişirse bir toplum yetişir…” O yüzden kadınlar olarak çocuklarımıza olabildiğince ihtimam göstermemiz ve kız çocuklarının eğitimi noktasında şartları olabildiğince zorlamamız gerektiğini söylüyorum. Çünkü Hz Peygamber (s.a.s.) “İlim öğrenmek her Müslüman kadın ve erkeğe farzdır.” (İbn Mace, Mukaddime, 17.) buyurarak İslam’ın ilimle kadın ilişkisini ne de güzel ifade etmiştir. Ve sonra konuyu yine anneme getiriyorum. Azla kanaat etmeyi ben o güzel kadında, annemde ve o sanat eseri battaniyelerde ve seccadelerde gördüm.

Şu an annemin diktiklerinden biri olan seccadeyi evimde misafir ediyor olmak inanılmaz keyif benim için. Her kıbleye serişimde dua ediyorum canım anneme.

Annemin yamalı seccadeleri vardı ama inanıyorum ki imanı tastamamdı.

Ve eskisi olmayanın yenisi olmazdı.

Editör: Mehmet Çalışkan