Mehmet AYCI

Nesirsizlikten ve resimsizlikten yakındığı o meşhur yazısında Yahya Kemal, az yazdığımızdan, kötü yazdığımızdan, dahası yaşadığımızı yazmakta tembel davrandığımızdan yakınır ki haklıdır. Aynı şey sanırım son devirde okumak bağlamında da geçerlidir. Az okuyoruz, kötü okuyoruz, dahası okumakta tembel davranıyoruz; bütünlüklü ve derinlikli okuma cehdine girmekten uzağız. Bazı büyük yazarların/şairlerin birkaç metniyle bilinme gibi bir talihsizlikleri vardır. Yahya Kemal de bu talihsizliğe kurban giden yazarlarımızdan/şairlerimizden biridir. Süleymaniye’de Bayram Sabahı ve Sessiz Gemi dışında kitlelerin Yahya Kemal’den haberdar olduğunu söylemek ne yazık ki mümkün değildir. Entelektüel hayatımızda ise yenilikçiler de muhafazakârlar da dahası İslamcılar da Yahya Kemal’e “klişe” bakmışlar, onu magazinleştirmekten ileriye gidememişlerdir.

Alim Kahraman ve Beşir Ayvazoğlu dışında yakın zamanda Yahya Kemal üzerine eğilen, büyük şairi derinliğine okuyan ve yeniden sunan yazarımız maalesef yoktur. Hakkında yazılan yüzden fazla kitapta, yapılan sempozyumlarda sunulan bildirilerde şaire, yakındığımız klişe bakışın etkisi vardır.  

Tanpınar’ın deyimiyle Yahya Kemal bizim klasiğimizdir. Yahya Kemal’in “iki ayaklı kitabı” diyebileceğimiz Tanpınar’ın medeniyetimize bakışı tamamen Yahya Kemal’den miras alınmıştır. Yine Tanpınar’ın deyimiyle, hiçbir aydınımız Yahya Kemal kadar Batı karşısında “eşit” durmamıştır. Bu “eşitlik” tabiri biraz da Tanpınar’ın boynu büküklüğünden kaynaklanmaktadır zira Yahya Kemal “kendini” ve ötekini/Batı’yı bilen, Batı’ya bir Müslüman Türk İstanbul’un fethinde nasıl bakıyorsa İstanbul’un işgalinde de aynı vakarla bakan emsalsiz bir kişiliktir.

Sayfa sınırı olan bir yazıda Yahya Kemal’e dair uzun uzadıya konuşacak değiliz. Ancak onun kişiliği ve öncülüğü konusunda birkaç madde sıralamak yerinde olacaktır. Maddelere geçmeden önce söyleyelim ki o Türkiye’yi Türkiye yapan değer ve dinamikleri en iyi kavrayanımız olmuş, Türkiye’nin ruhuna aykırı bir sözde ve eylemde bulunmamış, bu noktada ömrünün sonuna kadar sabitkadem olmayı başarmıştır. Onun hayatında ergenlik dönemi hariç savrulmalar yoktur. Latin şiirinin sadeliğine ve eski Yunan heykeltıraşlığının yüksek sanat değerine duyduğu ilgi onu yanlış bilinenin aksine “Nev-Yunanî” yapmaz; yapmamıştır da. Akdeniz Havzası medeniyetlerinin birbirini beslediği fikri ise onun meseleye bütüncül bakışının sonucudur. Şairi “deist” ilan etmeye kalkanlar onun gündelik hayatında mabetteki tavrına bakmalıdır. Hanefi olan Yahya Kemal’in deist olduğuna dair tartışmalar sığ tartışmalardır. 

1.     Şair, hayatının hiçbir döneminde “bohem” olmamış, onun meclisi birinci sınıf bir akademi hüviyetini taşımıştır. Yaptığı sohbetlerin kayda geçmesini istememiş olması Peyami Safa’nın deyimiyle talihsizliktir. Süheyl Ünver kaçak göçek bazı sohbetlerinden notlar almayı başarmıştır. Onun halkasında dönemin İstanbul’unda her biri deve dişi gibi olan tarihçiler, entelektüeller, sanatkârlar vardır.

2.    Paris yıllarını boşa geçirmemiş, kütüphanenin şark yazmaları bölümünde kitap tetebbu ederek bizim Anadolu’daki bin yıllık hikâyemizi anlamıştır. Yazılı kaynakları yüzyıl yüzyıl okumuş, bakınca bin yıllık derinliği görebilecek bir bakışa sahip olmuştur.

3.     Şiirde en büyük ayıklayıcımız ve yenilikçimizdir. Bugünkü Türk şiiri kendini yenilemeyi Yahya Kemal’e borçludur. Dahası bir yandan bunu yaparken bir yandan da eski şiirin rüzgârıyla şiirler yazmış, en az eskiler kadar usta söyleme kudretini göstermiştir. 

4.    Sadece “Kendi Gök Kubbemiz” kitabındaki şiirlerin kodları açıldığında milletimizi millet olarak yeniden inşa edebilecek bir alan ortaya çıkmaktadır. O sadece “bozgunda fetih rüyası gören” bir şair değildir; bu milletin asla bozguna uğramayacağına inanan bir mümindir.

5.    Ona göre Ayasofya’da ezan ve Topkapı’da Kur’an okundukça bu topraklara musallat olan müstevliler defolup gitmeye mahkûmdurlar.

6.    Yahya Kemal’e göre vatan mücessemdir/somuttur. Doğduğumuz ev, mahallemiz, sokağımız, gittiğimiz okul, büyüklerimizin yattığı mezar, hâsılı hayatımızı idame ettirdiğimiz bu topraklar vatanımızdır. O muhayyel bir vatan fikrine karşı çıkmıştır. Bu bağlamda Nurettin Topçu “hareketi” de Sezai Karakoç “dirilişi” de Yahya Kemal’in devamıdır. “Anadoluculuk” fikrinin babasıdır.

7.    Yahya Kemal’e kadar “Malazgirt” yoktur. O “Türkiye ne zaman Türkiye oldu?” diye düşünürken, “Milletimiz, dilimiz, vatanımız nasıl şekillendi?” diye tarih ve medeniyet okurken Malazgirt Zaferi’ni esas almıştır. Hatta Ziya Bey bile Yeni Mecmua’da onun etkisiyle Malazgirt piyesi yazmıştır.

8.    Anadolu’nun şekillenmesinde Ahmet Yesevi’nin rolünü ilk keşfeden de odur. Fuat Köprülü’ye Ahmet Yesevi’ye bakmasını, bizim köklerimizin orada olduğunu söylemiş, “Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar” kitabı öylece ortaya çıkmıştır.

9.    Yahya Kemal’e kadar neredeyse şair olarak Nedim yoktur. Lale Devri tanımlaması Yahya Kemal’e aittir. Ahmet Refik tanımlamayı Yahya Kemal’den alarak çalışmıştır. Lale Devri denilen devir sanıldığının aksine zevk ve safahat dönemi değil bir yenileşme dönemidir.

10.    Hiç kimseye karşı minnet etmemiştir. Hiç kimseye karşı boynu bükük değildir. Süleyman Nazif’le dostluğunu mesele edinen Tevfik Fikret’e karşı soğukluğu onun nasıl hakkın ve hakikatin yanında olduğunu gösterir. Onun nasıl bir kişiliğe sahip olduğu konusunda Behçet Kemal’e ve Ahmet Naim Bey’e söylediklerine bakılabilir. 

11.    Hayatta en büyük ideali işinde gücünde, namuslu bir esnaf olmak olarak görmüş, sıradanlığın derinliğini, bu coğrafyayı vatan yapan ahlakı ve erdemi iyi kavramıştır.

12.    İstiklal Harbi’nde, İstanbul’da kalması görevi gereğidir. İstanbul’da Tevhid-i Efkâr ve İleri gazetelerinde ateşli yazılar yazmış, İstanbul kamuoyunu İstiklal Harbi’nin zaferle sonuçlanacağına âdeta inandırmıştır. Bu noktada gözünü budaktan esirgememiştir. Eğil Dağlar kitabında yer alan bu yazılar aynı zamanda İstiklal Harbi’nin stratejisini belirleyen yazılardır.

13.    Ömrünce milletine birkaç mısra şiir bırakmak için uğraşmıştır. Şiiri ömrü boyunca başat kaygı olarak görmüş, her şiirine ayrı bir sanat eseri olarak baktığı için şiirlerinin kitaplaşmasına yanaşmamıştır. Edebiyatımızda “sonsuz” kelimesini bulan ve kullanan kişidir. Mustafa İnan’a göre Türkçenin bir altın oranı vardır ve onun Süleymaniye’de Bayram Sabahı şiiri bu altın orandadır.

14.    Itri’nin de Mimar Sinan’ın da Yavuz Sultan Selim’in de Alparslan’ın da yeniden keşfi Yahya Kemal sayesindedir.

15.    Türkiye’yi ve milletimizi tarihteki rolü itibarıyla değerlendirmiş; o rolün Hz. Peygamber’e olan sevgiyle bir anlam kazandığını idrak etmiştir. 

16.    Mimaride, musikide ve şiirde dünya medeniyetlerinden üstün olduğumuzu, hayatın her alanında bu yüksekliği gösterebilecek potansiyeli taşıdığımızı söylemiştir.

17.    Yaşadığımız acıları unutmamamız gerektiğini, bizi biz yapan şeylerin başında millet olarak yaşadıklarımızın geldiğini söylemiştir.

Bu maddeleri uzatabiliriz. Yahya Kemal külliyatını dikkatli okuyan her kişi onun nasıl bir öncü ve yenilikçi, nasıl bir karakter abidesi olduğunu görecektir. Bugün Yahya Kemal’i her zamankinden daha çok okumaya ihtiyacımız var çünkü.

Editör: Mehmet Çalışkan