Bünyamin ALBAYRAK
Ahmet ÜNAL

Hayatının her döneminde İslam’ın yüce hakikatlerini dile getirmekten geri durmayan bir dava adamı. Coşkulu vaazlarıyla Müslümanları bilinçlendirmeye çalışan bir din görevlisi. Yaşadığı tüm zorluklara rağmen devletine küsmeyen, milletine sırtını dönmeyen, hak bildiği yoldan ayrılmayan öncü bir âlim; Timurtaş Uçar Hoca.

Timurtaş Uçar, 1944’te Elazığ’ın Sivrice ilçesinin Uslu köyünde dünyaya gelir. Babası Bekir Efendi, annesi ise Zeynep Hanım’dır. Köyünde başladığı ilköğretimini İstanbul Kadıköy’de tamamlar. Ardından Kuleli Askeri Lisesinin sınavlarına hazırlanır ve bu sınavı birincilikle kazanır. Bekir Efendi, oğlunun bu başarısı karşısında onu taltif eder ve yaz tatilini geçirmesi için memleketine gönderir. İşlerinin yoğunluğundan dolayı da Kuleli Askeri Lisesinin kayıt tarihini unutuverir. Hatırına geldiğinde ise hemen minik Timurtaş’ı da yanına alıp kayıt yaptırmak için okula giderler ancak buna muvafık olamazlar. Böylece Bekir Efendi’ye ve biricik oğluna yepyeni bir kapı açılır. Bu nadide kapı İstanbul İmam Hatip Okuludur. Timurtaş’ın yıllar sonra Timurtaş Hoca olarak anılacağı eğitim öğretim günleri böylelikle başlamış olur. İmam hatip okulundan mezun olan Timurtaş Uçar’ın Yüksek İslam Enstitüsü macerası başlar. Orada ilmî kapasitesi yüksek, Osmanlı son dönem ulemasından olan hocalarla tanışma ve onlardan ders alma fırsatı bulur.

Timurtaş Uçar için Yüksek İslam Enstitüsünden sonraki durak vatan görevidir. Askerliğini Van Erciş’te yedek subay olarak yapar. 1967 yılına gelindiğinde Timurtaş Uçar, Balıkesir Ayvalık’ta vaiz olarak memuriyete başlar. Göreve başladığı ramazana yakın günlerde Müftülüğe şöyle bir teklifte bulunur: “İnsanlara ramazan ayı boyunca merkez camiinde irşat faaliyetlerinde, özellikle de yatsı namazı öncesinde vaaz ve nasihatte bulunacağımızı, müsait olanların da bu sohbete katılmalarını duyurmak istiyorum. Bunun için aklıma yolda yürürken kulağıma çalınan ve çeşitli duyuruların da yapıldığı belediyenin anons sistemi geldi. Bu anons sisteminden ramazanla ilgili programlarımızı duyursak nasıl olur?” Müftülük personeli, “Hocam, belediyenin buna izin vereceğini zannetmiyoruz.” derler. Bunun üzerine Timurtaş Hoca, “Yahu bu insanlar bu memleketin evladı değil mi? Fikirlerinin farklı olması niçin onlara gitmekten bizi alıkoysun?” der ve belediyenin yolunu tutar. Belediye başkanı, Timurtaş Hoca’yı hürmetle karşılar. Hocamız, belediye başkanına ramazan ayında camilerde vaaz ve irşat programları yapacağını, müsaade edilirse bu programları belediyenin anonsundan duyurmak istediğini söyler. Bunun üzerine dönemin belediye başkanı, hocamızı ziyadesiyle memnun edecek şu sözleri söyler: “Aman Hocam! Bu dediğiniz ne ki. Buraya kadar gelip bizleri teşrif ettiniz. Ben sizin bu tavrınızdan yapacağınız faaliyetin de çokça faydalı olacağına kanaat ettim. Sizce de uygunsa dilediğiniz saatteki konuşmalarınızın tamamını anons sisteminden, yani buradan gerçekleştirin.” Bu teklifi sevinçle karşılayan Timurtaş Hoca ramazan ayı boyunca insanlara belediyenin anons sisteminden irşat faaliyetini yürütür.

1970 yılı, Timurtaş Hoca’nın hayatında iki farklı sayfanın açıldığı yıldır. Bu güzide sayfanın ilki, ömrünün sonuna kadar kendisine en büyük desteği sunacak olan eşi Mevlüde Hanım’la dünya evine girmesi, diğeri ise Malatya’ya vaiz olarak tayin olmasıdır. Timurtaş Hoca, Malatya’ya atandıktan sonra bir yandan halkı irşat ederken diğer yandan da eşi Mevlüde Hanım, Anadolu’nun gönlü güzel kadınlarına birçok camide vaaz vermeye gayret göstermiştir. Hocanın Malatya görevi beş yıl sürer. Diyanet İşleri Başkanlığının isteği doğrultusunda Muş’a atanır. Muş’a geldiğinde birlik ve beraberliğimize kastedenlerin Müslümanların arasına fitne sokmak istediğine şahit olur. Eşi Mevlüde Hanım’la birlikte hemen vaaz ve irşat programlarına başlar. Sadece Muş’ta değil, Bitlis, Van, Ağrı, Batman illerinde de vaaz ve irşatta bulunur. Gittiği her il ve ilçede Müslümanların arasına tefrika sokmak isteyenlere karşı hak ve hakikati dile getirir. Vaazlarında halka şöyle seslenir: “Bizler Osmanlı bakiyesiyiz, devletimiz var, diyanetimiz var. Ayrılık ateşini yakmak isteyenlere fırsat vermeyin. Zira onlar, birliğimize ve beraberliğimize kastetmektedirler. Biz müminiz, müminler ise ancak kardeştir.”

1977 yılına gelindiğinde Timurtaş Uçar’ın tayini İstanbul’a çıkar. İstanbul’da bir yandan müftü yardımcılığı görevini sürdürürken diğer yandan da merkez vaizi olarak her zaman büyük bir şerefle devam ettiği vaaz ve irşat görevini yerine getirir. Timurtaş Hoca, İstanbul’da her gün iki ayrı camide vaaz ve nasihatte bulunur. Beşiktaş’taki Sinan Paşa camii’nden Üsküdar’da bulunan Fıstıkağacı Camii’ne, Yeşilköy Camii’nden Kasımpaşa’daki Camii Kebir’e, Fatih Camii’nden Yenicami’ye, İstiklal Caddesi’ndeki Ağa Camii’nden Şehzadebaşı’na kadar her yere koşar. 

Timurtaş Hocamızın nevi şahsına münhasır bir hitap tarzı, olaylara bakışı, toplumsal vakaları yorumlayışı ve durmak bilmeyen koşusunda temel bir hedefi vardır: “Her sahadaki yozlaşmanın önüne geçmek, insanları bu hususta uyarmak ve uyandırmak.” 1980 yılında ülkemiz yeniden bir darbeyle karşı karşıya kalır. Memleketimiz yine zor zamanlardan geçer. Vaazları nedeniyle darbenin hemen ardından gözaltına alınan ve kendisinden aylarca haber alınamayan Timurtaş Hoca, yargılandığı mahkemelerde hep şunu dile getirmiştir: “Her zaman ve her yerde Diyanet İşleri Başkanlığının da kanuni vazifesi olan irşat görevini ihlal edecek hiçbir söz söylemedim. Kur’an ve sahih hadislere dayalı anlatımlar gerçekleştirdim. Gayriilmî hiçbir şeyi ifade etmedim. Eğer bu kapsam dışında kalan bir suç unsuru varsa Başkanlığımıza sorun. Oradan gelecek görüş çerçevesinde verilecek her cezaya razıyım.” Timurtaş Hoca, vefatına kadar 55 ayrı davadan yargılanmış ve hepsinden beraat etmişti. 56. soruşturması da vefatından sonra kapatılmıştır. Zira Timurtaş Hocamızın en belirgin özelliği, bu toprakların has evladı, yerli ve millî oluşudur. Onun ikinci bir ajandası asla olmamıştır. O, takdir edilmek, bir yerlere yaranmak ve menfaat elde etmek için değil yalnızca Allah’ın rızasını kazanmak için konuşmuştur. Ömrünün sonuna yaklaştığını bilmeden faaliyetlerini hızlandıran Timurtaş Hoca, 28 Şubat postmodern darbesinden de çok zarar görür. Takibatlar ve tahkikatlar neticesinde vaaz veremeyecek hâle gelir. Artık vazifeye devam edemeyecek duruma geldiğini hissettiğinde erken yaşta emekli olur. Ne var ki emekliliğinin dokuzuncu ayında rahmet-i rahmana kavuşur. 

Yazımızı 31 yıllık hayat arkadaşı Mevlüde Hanım’ın şu sözleriyle sonlandıralım: “Timurtaş Hoca, koşar adımlarla dünyaya geldi, koşar adımlarla gitti.” Timurtaş Uçar Hoca, 2000 yılında fâni âlemden baki âleme göç eyledi. On binlerce seveninin hüsnü şehadetiyle Fatih Camii’nde Mahmut Ustaosmanoğlu Hoca’nın kıldırdığı cenaze namazının ardından ebedî istirahatgâhına uğurlandı. Bu vesileyle başta Timurtaş Hocamız olmak üzere, hak ve hakikatin yılmaz savunucuları öncü âlimlerimizi saygı, minnet ve hürmetle yâd ediyoruz. Yüce Rabbim her birisine rahmet eylesin! Onların gayretleriyle gayretlenmeyi bizlere de lütfeylesin!

Editör: Mehmet Çalışkan