Dr. Bayram KÖSEOĞLU
DİB Din İşleri Yüksek Kurulu Uzmanı

“Hani Rabbin meleklere: ‘Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım.’ demişti. Onlar da ‘Biz seni övgü ile tesbih ederken ve senin kutsallığını dile getirip dururken orada fesat çıkaracak ve kan dökecek birini mi yaratacaksın?’ dediler. Allah ‘Şüphe yok ki ben sizin bilmediklerinizi bilirim.’ buyurdu.” (Bakara, 2/30.)

Gökleri, yeri, canlı cansız bütün mahlûkatı yaratan Yüce Allah (c.c.) akıl ve irade sahibi bir varlık olarak da insanı yaratmıştır. Göklerde ve yerde ne varsa hepsini kendinden bir lütuf olarak insanın emrine vermiş, hizmetine sunmuştur. (Casiye, 45/13.) Kendisine verilen özellikler sayesinde diğer varlıklardan üstün tutulan insan, Yüce Allah’ın (c.c.) “Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım.” buyruğuyla sorumlu bir varlık olmuştur aynı zamanda. Bu ve benzeri ayetlerde (Enam, 6/165; Neml, 27/62.) vurgulanan, insanın yaratılmasından ziyade Yüce Allah (c.c.) tarafından ona verilen özellikler, sorumluluklar, yetki ve nimetlerdir ki bunlardan belki de en önemlisi insanın halife olarak yaratılmasıdır. Hilafet, “bir kimsenin diğerinin yerini alması, onu temsil etmesi” manasına gelir. Bu bağlamda, Hz. Âdem ve neslinin halifeliği, Allah’ın mülkü olan yeryüzünde O’nun iradesine uygun yaşamaktır. (Beyzavi, Envaru’t-Tenzil ve Esraru’t-Te’vil, 1/68.) Zira insanın yaratılış gayesi zaten Allah’a kulluk etmektir. (Zariyat, 51/56.) O hâlde, yeryüzünde halife olmak üzere yaratılan insanoğlu kendisine verilen imkân ve nimetlerin Allah’ın (c.c.) mülkü olduğunu, bütün bunların kendisine emanet olarak verildiğini, bunlar üzerinde asıl sahibi olan Allah’ın irade ve rızasına uygun bir şekilde tasarruf etmekle (hilafet) yükümlü bulunduğunu bilecek ve bu şuur içinde davranacaktır. (Kur’an Yolu Tefsiri, c.1, s.100-101.)

İnsanın halife olması, yeryüzünde Yüce Allah’ın (c.c.) emir ve yasaklarını gerçekleştirmesiyle alakalıdır. (Celalüddin es-Süyuti-Celalüddin el-Mahalli, Tefsiru’l-Celaleyn, 6.) Bu bağlamda halifelik bir sorumluluktur. Yeryüzünü imar ve ıslah etme, Allah’ın (c.c.) rızasına uygun olarak yaşama sorumluluğudur. İnsanın halife olarak yaratıldığını belirten ayetin peşinden gelen ayet ise (Bakara, 2/31.) ilk insan ve ilk peygamber olan Hz. Âdem’e bu görevi için gerekli olan şeylerin öğretildiğini de belirtir. Başta akıl ve irade olmak üzere pek çok özelliklerle donatılan insan, bu sorumluluğu ifa edebilecek imkânlara sahiptir. Geriye ise bunun bilincinde olmak ve bu doğrultuda yaşamak kalmaktadır.

Yeryüzünü imar etme ve ilahi irade doğrultusunda yaşama hususunda başta ilk insan Hz. Âdem (a.s.) ve diğer peygamberler olmak üzere bütün insanlar halife olarak sorumlu tutulmuşlardır. Hz. Davud’un (a.s.) yeryüzünde halife yapıldığını belirten Kur’an, adalet ve nefsine uyma hususunda onu uyarmakta, aksi takdirde Allah’ın (c.c.) yolundan uzaklaşacağı vurgulanarak Allah huzurunda hesap verme gerçeğine dikkati çekmektedir. (Sad, 38/26.) İnsanlar için birer  önder ve rehber olarak gönderilen peygamberler, insanlık için birer öğretmen mesabesinde olmuşlardır. Yüce Allah (c.c.), onların şahsında bizleri de eğitmektedir aynı zamanda. Davud’a (a.s.) yönelik nefsine uymaması yönündeki bu emir halife olarak yaratılan bütün insanlar için de geçerli olan ilahi bir hatırlatmadır. Zira insan, en büyük mücadelesini nefsine karşı vermektedir. İnsanın iyi veya kötü oluşunda nefis belirleyicidir. Hem iyiye hem de kötüye meyilli olan nefsin terbiye ve kontrolü bu açıdan son derece önemlidir. (Şems, 91/7-10.)

Buna karşın, yeryüzünü imar ve inşa etmek, Allah’ın (c.c.) rızası doğrultusunda yaşamak üzere halife yapılan insanın yaşadığı dünyada fesat ve kargaşanın olması ne kadar da dikkat çekicidir. Tarihin farklı dönemlerinde olduğu gibi günümüzde de var olan savaşlar, kargaşalar, sonu gelmez hırs ve güç mücadeleleri ne kadar da ibretliktir. “İnsanların kendi elleriyle yapıp ettikleri yüzünden karada ve denizde düzen bozuldu.” (Rum, 30/41.) mealindeki ilahi buyruğu her geçen gün farklı şekillerde müşahede etmekteyiz ne yazık ki. İnsanlık âdeta yok etme yarışındadır. Acaba insan bunun için mi halife yapılmıştı? Kendi hayatı için başka hayatları hiçe sayan, daha çok kazanmak için her yolu meşru gören insanlık kendisine yüklenen sorumluluktan ne kadar da uzak! 

Peki ya bizler? Müslümanlar olarak bu sorumluluğun neresindeyiz? Allah’ın emir ve yasakları doğrultusunda yaşayabildik mi? Yeryüzünü imar edebildik mi? İnsanlığa örnek olabildik mi? Allah’a, peygambere, ahirete iman ettiğini söyleyen biz Müslümanların sorumluluğu elbette ki daha fazla. Nefsimizin kötü arzularına uymadan, ilahi rıza doğrultusunda bir hayat yaşamak yanında insanlığa örnek olmak gibi bir sorumluluğumuz da var. Bir olan Allah’a iman gibi büyük bir güce sahip olan Müslüman için geriye tek şey kalıyor: Bu gücün farkında olmak ve gereğince yaşamak.

Buna göre, halifelik sorumluluğunun idrakinde olan müminlerden oluşan bir toplumda kötülüğün hâkim olması beklenmez. Zira bu toplum kendisiyle barışıktır, çevresiyle barışıktır, insanlıkla barışıktır. Ancak sorumluluğu bununla bitmez. Çünkü o, bütün yeryüzünde halifedir. İmanla buluşmamış gönülleri imanla tanıştırmakla mükelleftir. Savaş, terör ve kargaşanın hâkim olduğu dünyaya barış ve huzuru getirmekle mükelleftir. Bütün bunların gerçekleşmesi için de buna inanmak ve örnek olmakla mükelleftir.

İnsanın halife olması; Allah’a karşı sorumlu olmasıdır, yüklendiği emanete sahip çıkmasıdır. Kokladığı çiçekte, seyrettiği yıldızlarda, aldığı ve verdiği her nefeste bütün bunları yoktan var eden ve kendi hizmetine veren Yüce Allah’ı (c.c.) görebilmesidir. O’nun kendisine şah damarından daha yakın olduğunu (Kaf, 50/16.) idrak edebilmesidir. İşte bu idraktir onu kötülüklerden koruyacak olan. Bu idraktir onu kulluğun sırrına eriştirecek olan. Ve bu idraktir onun yüklendiği emanete sahip çıkmasını sağlayacak olan. Bu sayede insan; yıkan değil yapan, ifsat eden değil ıslah eden, imha eden değil ihya eden olacaktır. Böylece Yüce Allah’ın (c.c.) “Ben sizin bilmediklerinizi bilirim.” buyruğunun sırrına ererek halifelik sorumluluğunun gereğince yaşayacaktır.

Editör: Mehmet Çalışkan