F. Hilâl Ferşatoğlu
İstanbul Kadıköy Vaizi

Bereketli Nil’in şenlendirdiği topraklar dünyanın en eski medeniyetlerinden birinin devasa izlerini taşır. Eski Mısır firavunlarının kendileri için yaptırdıkları mezar anıtları Nil’in batı yakasında, Gize’de 5 bin yıldır zamana meydan okur ve nasıl yapıldıkları konusunda gizemini korur. Aslan vücutlu, insan başlı görkemli Sfenks’in beklediği vadide Keops, Kefren, Mikerinos firavunlarına ait piramitler, bulunan 106 anıt mezarın en büyükleridir ve dünyanın 7 harikası arasında zirvededir. Çöl ortasında göğe doğru yükselen kibir ve ölümsüzlük abidesi bu piramitler bir bakıma fanilik abidesi değil midir?

Güngörmüş Nil, akıp, taştığı zamanlar içinde seçkin bir kulun kucağına verildiği o kutlu günden önce ve sonra can damarı olduğu topraklara hükmeden nice ihtiraslı firavunlar, Roma-Bizans imparatorları, İslam hükümdarları gördü. Zulümlere, entrikalara, ihanetlere olduğu kadar revnaklı günlere de şahitlik etti Nil.

Mısır’a İslam mührü

700 senedir Roma ve Bizans hükümranlığında kalan Aşağı Nil coğrafyası, Hz. Ömer zamanında fethedildi. Ayak basılan yeni kıtanın ilk İslam şehri Fustat, deltanın güneyine Mısır fatihi Amr bin As tarafından kuruldu (643). Afrika’nın ilk mescidi olan Amr bin As Camii Fustat’ın merkezine inşa edildi. Valiliği döneminde şehrin idari, askerî ve iktisadi düzenini tesis eden Amr bin As, sulama kanallarıyla tarımı desteklediği gibi firavunlar zamanından kalma eski suyolunu yeniden açtırarak Nil ile Kızıldeniz’i birbirine bağladı. “Halîcü Emîri’l-Mü’minîn” adı verilen bu kanal Hicaz’ı besleyecekti.

Sonraki yüzyıllarda bölgenin hâkimi olan her hanedan bir önceki şehir merkezinin kuzeyine doğru kendi idare merkezini kurdu. Abbasiler Fustat yakınlarında el-Asker (750); Tolunoğulları kuzeyde Katâi‘ (868) ve nihayet Fatımîler daha kuzeyde Kahire (969) adlarını verdikleri başkentleri inşa ettiler. Kahire, zamanla Nil deltasının güneyinde yer alan tüm bu merkezlerin fizikî, sosyal ve kültürel toplamı oldu ve o gün bugündür hep aynı isimle anılmakta.

Fatımî başşehri Kahire 

Fatımîlerin İfrîkıye’den gelerek Mısır’ı ele geçirmelerinden sonra bölge, Bağdat’a bağlı bir eyalet olmaktan çıktı. Artık hutbelerde ve sikkelerde Abbasi halifesinin değil, Fatımî halifesinin adı geçiyordu. Şii/İsmailî geleneğe sahip yeni devlet, Cuma mescidi olarak inşa ettikleri Ezher Camii’ni (972) daha sonra Şii ilahiyat eğitiminin verildiği bir okula dönüştürdüler. Fustat’ın merkezine, Ehl-i Beyt için türbeler, türbeli mescitler inşa ettiler.  Hükümran oldukları iki asır içinde apayrı bir siyaset, felsefe ve din anlayışı güden Fatımîler emellerine ulaşamasalar da hilafet merkezleri olan Kahire’yi mamur ettiler ve İslam dünyasına Şam, Bağdat, Kurtuba gibi önemli bir şehir kazandırdılar.

Selahaddin Eyyûbi Kahire’de

Mısır’ın Haçlı tehlikesi ile karşı karşıya gelmesi ile gelişen olaylar sonrasında Selahaddin Eyyûbi 1171 yılında Fatımî hilafetine son verdi. Mısır’da yaklaşık yüz yıl sürecek Eyyûbi iktidarının merkezi olan Kahire’de hutbeler yeniden Abbasi halifesi adına okunmaya başladı. Selahaddin Eyyûbi, Mukattam Dağı’na mücavir bir tepe üzerine yaptırdığı Kal‘atülcebel ile şehre mührünü vurdu. Bundan sonra 7 asır boyunca Mısır yöneticilerinin ikametgâhı ve idare merkezi Selahaddin Kalesi olacaktı. 
Eyyûbiler Haçlılarla yaptıkları başarılı mücadeleler ve bölgeyi Şii tesirinden arındırıp sünnileştirmeleri sebebiyle Mısır tarihinde hayırla yâd edilir. Kahire’de bu dönemde inşa edilen yirmiyi aşkın medresede Şafii, Maliki, Hanefi ve Hanbeli fıkhı okutulur. Bu sayede Kahire, eskiden olduğu gibi bir ilim merkezi olur, hatta Bağdat’la yarışacak seviyeye gelir. 

Hilafet merkezi Kahire

Kahire 1250 senesinde, Mısır’da Eyyübiler dönemini sonlandırarak iktidarı ele geçiren Türk asıllı Memlüklerin taht merkezi oldu. Bu sırada doğudan kötü haberler geliyordu. Moğollar Bağdat’ı işgal ettiler, Abbasi halifesi öldürüldü. Moğol ilerleyişini Filistin’in Aynicâlût mevkiinde Memlükler durdurdu (1260). Moğollara karşı kazanılan bu zafer bir dönüm noktası oldu. Suriye topraklarının tamamına yakınını ele geçiren Memlükler, Abbasi hilafet merkezini Kahire’ye taşıyarak hilafetin hamisi oldular. Bölgedeki Haçlı tehlikesini de bertaraf etmelerinden sonra nüfuz alanını genişleten Memlükler üç asır gibi uzun bir süre İslam dünyasının en güçlü devleti oldu.

Moğol istilasından kaçan mültecilerle kalabalıklaşan Memlük Kahiresi, ihtiyaca göre şekillenen imar projeleriyle gelişti, camiler, medreseler, hankahlar, hayır kurumları inşa edildi. Batıda Endülüs’ün Haçlılarca, doğuda İslam memleketlerinin Moğollarca istilaya uğraması sebebiyle ilim insanlarının Kahire’ye ilticası, şehri dönemin en önemli ilim merkezi hâline getirdi. Kalavun Külliyesi, Sultan Hasan Külliyesi, Berkuk Külliyesi, Kayıtbay Külliyesi Kahire’de Memlüklerden kalan önemli eserlerdir. 

Yavuz Selim’i halife yapan fetih

XV. yüzyılda üst üste yaşanan veba salgını, kıtlık, doğu sınırlarında Timur istilası gibi sebepler Memlüklere güç kaybettirdi. 1516’da Mercidabık’ta Osmanlı ile karşı karşıya gelen Memlükler, ağır bir mağlubiyet yaşadılar. Bir yıl sonra Ridaniye’de Memlük Devleti tarih sahnesinden silinecek, Kahire, Osmanlı Mısır eyaletinin merkezi, Yavuz Sultan Selim ise Hâdim-i Haremeyn ve Halife-yi Ruy-ı Zemin olacaktı.

Osmanlı sultanları için devletin güney sınırlarını oluşturan Mısır eyaleti büyük önemi haizdi. Mısır beylerbeyleri Ortadoğu’ya, Afrika’ya, Kızıldeniz ve Akdeniz’e hâkim pozisyonu sebebiyle kubbe veziri payesindeki paşalardan seçildi ve kendilerine geniş yetkiler verildi. Yönetimi kolaylaştırmak üzere Kahire’ye bağlı sancaklar tesis edildi. Şeri meselelerin halli ve adaletin tesisi için Kahire kadısı Payitaht’tan atanıyor ve Mısır kadılığı rütbesi İstanbul, Edirne ve Bursa gibi taht kadılıklarından hemen sonra geliyordu. Eyalet gelirlerinin önemli kısmı Akdeniz ve Kızıldeniz sahillerinin korsan ve düşman saldırılarından korunması, Haremeyn’in ve Haremeyn görevlilerinin masrafları, hac yolunda gerekli tesislerin inşası gibi eyaletin kendi ihtiyaçlarına tahsis ediliyordu. 

Osmanlı Kahiresi’nde âlimler ve talebeler desteklenerek ilmî ve fikrî hayat daima canlı tutulmuş, bilhassa Ezher Medresesi’nin itibarı ve şöhreti sebebiyle İslam dünyasından ilim mensupları Kahire’ye akın etmiştir. Yerleşik nüfusu kalabalıklaşan; hacılar ve tacirler gibi hareketli nüfusun da uğrak yeri olan Kahire, gelişerek büyümüş camilerle, sebil-küttablarla, hanlar ve hamamlarla donatılmıştır. 

XVII. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Mısır’da Osmanlı otoritesi, Payitaht’la doğru orantılı olarak zayıfladı.  İdari, askerî ve iktisadi sıkıntılar baş gösterdi. Beylerbeyliği ve kadılık haricinde kalan defterdarlık, kaymakamlık, sancak beylikleri, hac emirliği gibi idari makamların çoğu Memlük kökenli emirlerin eline geçti. Merkezden gönderilen valilerle anlaşmazlıklar, başkaldırmalar yanında ehliyetsiz beylerbeyleri de istikrarın bozulmasına sebebiyet verdi. 

Fransız işgali ve Mehmet Ali Paşa dönemi

Napolyon 1798’de Mısır’ı işgal etti. Osmanlılar, İngilizlerin desteğiyle Fransızları geri püskürttüler. Bu sırada Osmanlı paşaları ile Memlük beyleri arasında çıkan yönetim krizi Kavalalı Mehmed Ali Paşa’nın vali tayin edilmesiyle sonuçlandı (1805). 
Kavalalı iktidara geçtikten sonra bir dizi reform hareketi başlattı. Hedeflediği modern ordu için yabancı uzmanlardan destek aldı, askerî okullar açtı, silah fabrikaları ve donanma kurdu. Hendese, tıp, ziraat, sanat, dil eğitimi için modern mektepler açtı. Bulak’ta Osmanlı’nın ikinci büyük matbaası kuruldu. Takip ettiği siyasetle elde ettiği güç ve hırs Kavalalı’yı Osmanlı merkezî yönetimine isyana ve silahlı mücadeleye kadar götürdü. On yıl kadar devletin başını ağrıtan Mısır meselesi 1841’de Mısır ve Sudan idaresinin Kavalalı ve soyuna bırakılmasıyla çözüldü. Mısır’da 150 yıl söz sahibi olacak olan Kavalalı hanedanının kurucusu ve Mısır modernleşmesinin mimarı sayılan Paşa, bundan sonra Osmanlı Devleti’ne bağlı bir siyaset güttü. 

İngiliz işgali ve son dönem

Mısır Hidivi İsmail Paşa döneminde Süveyş Kanalı’nın açılmasıyla Akdeniz ticareti yeniden canlandı. İngiltere ve Fransa’ya borçlanan Mısır, stratejik öneminin artması sebebiyle alacaklılarının iştahını kabartıyordu. İngiltere alacağına karşılık önce Süveyş Kanalı hisselerinin büyük bölümüne el koydu, sonra onları koruma bahanesiyle Mısır’ı işgal etti (1882). İngilizler “örtülü himaye” denilen tek taraflı bir karar mekanizması işleterek idari reform bahanesiyle Mısır hükümeti üzerinde denetim başlattılar. 1914’e kadar Mısır’da Osmanlı hâkimiyeti ve Hidiv’in idaresi varmış gibi görünürken gerçekte ülkenin hâkimi İngiltere’den başkası değildi.

Birinci Dünya Savaşı sırasında İngiltere, Osmanlı Devleti’nin savaşa girmesini bahane ederek Mısır’ı kendi tarafında savaşa girmeye zorladı. Resmî olarak Osmanlı egemenliğinde bulunan Mısır, İngiltere için bir savaş üssü oldu. Kahire II. Dünya savaşında da İngilizlerin askerî üssü olarak kullanıldı ve İngiliz birlikleri şehri ancak 1946’da terk ettiler. 

Hür Subaylar Hareketi’nin 1952’de yaptıkları devrimle Kavalalı hanedanının son temsilcisi Kral Faruk iktidardan düştü. Monarşiye son verildi ve Kahire Mısır Cumhuriyeti’nin başkenti oldu. Enver Sedat’ın suikastla öldürülmesine kadar Mısır’ı Hür Subaylar içinden çıkan üç cumhurbaşkanı yönetti. Arap Baharı sırasında Kahire’de Tahrir Meydanı, halkın demokrasi ve özgürlük taleplerinin simgesel mekânı oldu. 30 yıldır cumhurbaşkanlığı koltuğunda oturan Hüsnü Mübarek istifa etti. Muhammed Nursi Mısır’ın demokratik yöntemlerle seçilmiş ilk cumhurbaşkanı oldu. Fakat ordu bir kez daha yönetime el koydu. Bugün 67 yaşındaki Mısır Cumhuriyeti hâlen askeri idare tarafından yönetiliyor. 

Yüzyıllardan beri Nil’in kolları etrafında, onun büyülü bestesini dinleyerek aktığı yöne doğru büyüyor Kahire. Anıt eserleriyle ve müzelerindeki zengin koleksiyonlarla insanlık tarihinin binlerce yılını gözler önüne seriyor. 

Amr Camii’nden Selahattin Kalesi’ne kadar uzanan Eski Kahire, UNESCO Dünya Mirası listesinde. Kale içinde Sultan Nasır Camii, Mehmet Ali Paşa Camii; kaleden bakıldığında Tolunoğlu Camii, Sultan Hasan Camii ve nicesi. Her biri en meşhur Kur’an kârilerinin seslerinin yankılandığı muhteşem eserler. Her minare her kubbe bir devrin temsilcisi. 

Memlükler ve Osmanlılar zamanında ihya edilerek külliye hâline getirilen el-Ezher, dünyanın en eski üniversitelerinden. İslam ilim tarihinin bu mühim merkezi bin yıl sonra tabii ilimler fakülteleri ve yazma eserler koleksiyonuna sahip muhteşem kütüphanesiyle modern bir üniversite hüviyeti kazanmış.

Eski Kahire’de XII. yüzyıla tarihlenen Fatımî meşhedlerinin, İmam Şafii Türbesi’nin, hükümdarların, halifelerinin türbelerinin yer aldığı mezarlıklar bölgesi Kahire’nin ibretlik yerlerinden. Burası Kahire’nin en yoksul nüfusunun sefaletle yaşadığı bir mezar-kent. 
Memlüklerin kervansarayı, Osmanlıların çarşısı Han Halili, bugün Eski Kahire’nin en hareketli noktalarından. Sağlı sollu dar sokaklar buhur, baharat, nargile kokularıyla; renk cümbüşüyle davetkâr. Bir ara sokakta yer alan Osmanlı kahvesi Fişhavi, geçmişte Mehmet Akif’in, Necip Mahfuz’un kahve içip kalem oynattıkları tarihî bir mekân. 

Nil Nehri kıyıları ve adalar Kahire’nin en gözde mekânları. Nil’de süzülen fellukalara daha ziyade turistler rağbet ederken Kahire halkı kıyılarda sosyalleşiyor. Nil adalarının en büyüğü olan Cezire’deki Kahire Kulesi, bir ucunda çöl, bir ucunda Akdeniz olan Eski ve Yeni Kahire’yi, Mavi Nil üzerinde sabit bir mekândan seyretme lüksünü yaşatıyor. 

Günün kuruttuğu, çölün tozuttuğu, Nil’in hayat verdiği… Gelenekle moderne; yoksullukla zenginliğe; hayatla ölüme; sevinçle hüzne aynı anda şahit kılan başkaca bir şehir var mı bildiğiniz?

Editör: Mehmet Çalışkan