Prof. Dr. Adnan Bülent BALOĞLU

Batılı popüler kültürün her vesileyle pompaladığı sözde mükemmel insan tipi çok imrenilesi özellikleriyle göz kamaştırır (!).  Bu ideal tip aklınıza gelebilecek biyolojik, fizyolojik, fikrî, zihnî, hissî, ahlaki sıfatların tamamını şahsında toplamış evrensel bir mükemmeliyet abidesi olarak reklam edilir. Olumlu sıfatları say say bitmez, hani sırf karizma doğmuş desek abartmış olmayız. Her şeyden önce standart, evrensel dili konuşur: İngilizce; olmazsa Fransızca! Dahası, bu nadir varlık (!) beyaz tenlidir; kentli, bireyci, ilerlemeci ve hümanisttir. Kibar ve medeni tarzına yaraşır biçimde rasyonel, seküler ve liberaldir. Bitmedi! Aynı zamanda güçlü, kurnaz ve dâhidir; özgür, özerk, bağımsız ve öznedir; bilgili, becerikli, pratiktir; temiz, soylu, asil, sağlıklı, güzel ve yakışıklıdır; ilerici, modern ve çağdaştır. Yönetmek, hükmetmek, emretmek ve buyruk vermek için doğmuştur. Onun gözünde insanlar iki kategoriye ayrılırlar: Varlık hiyerarşisinin tepesindeki “Kendi”; dibe demir atmış, kuru, boş, değersiz ve lüzumsuz “Öteki.” Bu öteki, eğitilmek, yönetilmek, sömürülmek, kullanılmak, ehlileştirilmek ve medenileştirilmek için vardır. Sebebi basittir, çünkü yabani, ilkel, zayıf, kusurlu ve barbardır; emeği ve bedeniyle de ancak bir ‘meta’dır.      

Bu sözde “üst-İnsan” eğlenmeyi de çok sever ama eğlendirirken alay etmeye, aşağılamaya, incitmeye, kötülemeye, karalamaya bayılır. Örneğin, genellikle Araplar tarafından kaçırılan ama filmin finalinde Amerikalılar tarafından kurtarılan beyaz çocuklar (veya kadınlar) teması nedendir bilinmez (!) çok sık işlendi. Sebebini hepimiz biliyoruz da ben muziplik olsun diye bilmezlikten geliyorum. Dünyanın eğlence sektörüne hükmeden bu “üst-İnsan”, ardına algı pompalama, imaj kötüleme, manipüle etme, mesaj verme, aile değerlerini aşağılama türünden kötülüklerini kamufle ettiği küresel bir eğlence kültürünü her evin içine rahatça sokuyor. Teknik, sermaye ve medya üçgenine kıstırdığı dünyaya ahlaksız diziler, filmler de üretip pazarlıyor. Daha çok üretmeye ve pazarlamaya dayalı kapitalist film sektörü için tahrik etmek, ayartmak da önemli bir kazanç kapısıdır. Böylece bir yandan hem kendi kazancını katlar hem de aldatmaca, ırz ve namusu çiğneme, tecavüz, istismar temalı senaryolarıyla kendi fantezilerini gerçekleştirir. Bu kazanç sektöründe küçük bedenlere de yükün bir kısmı pay edilir. Hollywood’da çocuklar yıllarca şiddetin, korkunun ve cinselliğin bir metaı oldu. Çocuk vampirler, çocuk hayaletler, çocuk katiller, çocuk şeytanlar, çocuk hırsızlar, çocuk teröristler, çocuk âşıklar, çocuk kanından gençlik iksiri yapan cadılar, çocuk etine bayılan etobur canavarlar, kaçırılan ve sömürülen çocuklar, korkutan veya öç alan ölü çocuk ruhları, canavar ruhlu çocuk oyuncakları, katil oyuncak bebekler… Her bir film veya dizi kendi teması etrafında belli bir mesajı yaydı: Çocuk masumiyeti aynı zamanda kötülüğün tohumlarını da barındırır! Bu sapık anlayış dizginsiz kapitalizmin bir mitosuydu. Kapitalist üretim mantığı her yerde olduğu gibi burada da ahlaki endişelere ya pek itibar etmedi ya yok saydı.   

Çocuk aktör Corey Feldman’ın Hollywood’da bir numaralı problemin geçmişte ve şimdide pedofili olduğunu söylerken bir gerçeği bütün dünyaya haykırdığını burada zikretmek isterim. O, “Ben onlarla kuşatıldım. Her yerdeler, akbabalar gibi.”  derken, Amerikalı gazeteci Diane Dimond da pedofili ve cinsel istismarın bir Hollywood korku hikâyesi olduğunu söyler. Ona göre, sayısız erkek çocuk film çekme bahanesiyle pedofillerin elinde taciz ve istismara uğramaktadır. Bu eğlence profesyonelleri yaptıkları ahlaksızlıkların, işlerinin bir parçası olduğunu çocuklara ve ailelere yutturmada gayet ustadırlar. Feldman, küçük yaşta yaşadığı bu kötü tecrübeler yüzünden asla gerçek mutluluğu yakalayamadığını, uyuşturucu müptelası olduğunu ve sonu hüsranla biten evlilikler yaşadığını itiraf eder. (noozhawk.com) Hollywood’un pedofil yamyamları için çocuk bedenleri tek kullanımlıktır. Feldman gibi hayatı kâbusa dönüşen kaç çocuk bu pis ve ahlaksız çarktan geçti acaba?  

Çocuk masumiyeti üzerinden kirli propaganda!

Bu manada en son skandala, misyonunu “dünyayı eğlendirmek” olarak belirleyen bir eğlence şirketi attı. Siyahi bir kız çocuğunun başrole oturtulduğu bir filmin söz konusu şirketin sitesindeki tanıtımı derin anlam içeriyor: “11 yaşındaki Amy, kendine has tarzı ile dans eden bir dans grubuna hayran kalır ve onlara katılma umuduyla aile geleneklerine meydan okur.” Amy, yaptığı dansla bir taraftan “dişiliğini keşfedecek” bir taraftan da ailesinin Müslüman kültürüyle çarpışacaktır. Filmin Senegal asıllı Fransız kadın yapımcısı filmi yapma gerekçesini şöyle açıklar: “Sosyal medyada danslar yapan ve videoları 400 binden fazla izlenen küçük kızların neler hissettiklerini anlamaya çalıştım.” Film, Sundance Film Festivali’nde ödül de alır. Bu bizi şaşırtmamalı, zira şımarık “üst-İnsan” için ötekinin kültürü, aile değerleri, inançları yok mesabesindedir. Bu manada yapılan ne varsa över, baş tacı eder, ödül verir. Bu bir psikolojik operasyondur. Ama size burada ilginç bir detay vereyim. Söz konusu festivalin kurucularından biri çocuk istismarı suçundan şu an hapis yatıyor. Şahsen ben hiç şaşırmadım. Bizi haklı çıkaran bir başka ayrıntı ise (+18) kategorisindeki bu filmin “din” (!) başlığı altına yerleştirilmiş olmasıdır. Neyse ki eğlence şirketinin, aile değerlerini hiçe sayan, arka planda Müslümanları ve İslam dinini karalama amacı güden bu çirkef filminin bizde gösterimi RTÜK’ün devreye girmesiyle şimdilik önlendi. Kapıdan girmeleri engellendi ama adım gibi eminim ki bacadan girmeyi mutlaka deneyeceklerdir. 

Endüstrileşen modernite projesinde “insan” kategorisine dâhil edilmeyenlerin bedenlerinin metalaştırılarak yıkımı önemli bir yer tutar. Esasen bu proje, yeryüzündeki hayatların tamamını kontrol altında tutmayı hedefleyen egemen gücün küresel siyasetinin bir parçasıdır. Bu egemenler için “sınırsız öldürme, sakat bırakma, tecavüz etme, başkalarının hakkını mahvetmek” bir verili haktır. (Rosi Braidotti, İnsan Sonrası, Çev. Öznur Karakaş, 2018, İstanbul: Kolektif Kitap, s. 148.) Filmin senaryosu, kurgusu, mesajı, oyuncunun seçimi ve piyasaya sunumu gibi hususların bir plan dâhilinde yürüdüğünden kuşkum yok. Biz bu tür taciz atışlarına alışkınız. Bu olay film, söz konusu eğlence şirketinin ilk vukuatı değil. Bu tür taciz ve saldırılar bir başka şekil ve kılıkta mutlaka gelmeye devam edecektir. “Beyaz-üst-İnsan”ın belli aralıklarla yaptığı bu taciz atışları onun İslam ve Müslümanlar hakkında yürüttüğü küresel ölçekteki sinsice karalama stratejisinin bir parçasıdır. Bu arada bir cinsel sapık da maalesef ülkemizde çıktı. Kendisini şeyh sanan bir şarlatan, 12 yaşındaki bir kız çocuğuna hem de annesinin yanında cinsel istismarda bulunarak sahtekârlığını gizleyen maskesini kendi eliyle düşürmüş oldu. Kapitalizmin sınırsız teknolojik ilerleme tutkusunun gölgesinde palazlanan materyalist iştah ahlâk krizlerini ayrım yapmaksızın her yerde tetikliyor. Katolik Kilisesi’ni sarsan pedofili vakalarını da bu çerçevede lütfen hatırlayınız.

Tek kullanımlık bedenler!

Söz konusu rezil film özelinde bir noktanın daha altı kalınca çizilmelidir. İslam dini ve Müslümanlar mide bulandıran iğrenç senaryolar eşliğinde yeni bir psikolojik operasyonun hedef tahtasına oturtulmuştur. İslam’ı ve Müslümanları karalama ve yıpratma projelerinin uzman ekibinin bir grubu önce uyduruk bir film senaryosu kurgular. Bir başka ekip bu filmi ödüllendirir. Bir başka birim, bu senaryonun haftalarca reklamını yapar. Bu arada Müslümanlar bu karalama kampanyasına dur demek için seferber olur. Film her yerde ateşli tartışmaların, yazıların, makalelerin konusu olduğunda insanların merakları yeterince tahrik edilmiştir. Ve nihayet film kapalı gişe oynadığında Müslümanlar hakkında inşa edilen olumsuz, İslamofobik algı ve imajın gevşemesi de önlenmiş olur. Bu hedefe yürürken küçük bedenler de kirli emeller için araçsallaştırılır. “Üst-İnsan”ın muğlak, manipülatif, sömürgeci, istismarcı ve yıkıcı kâr odaklı ilişkilerinde küçük bedenler de kurbanlar arasındadır.

Terry Eagleton, ileri kapitalizmin ikliminde her şeyin plastik, geçici, değişken, biçimlendirilebilir ve tek kullanımlık olduğunu söyler. O hâlde maddiyat tutkunu kapitalist için çocuk bedeni de tek kullanımlık metalar listesindedir. Çocuk askerler, çocuk gelinler, çocuk işçiler, çocuk köleler, evsiz çocuklar, mülteci çocuklar, öksüz ve yetim çocuklar şiddetin, cinsel tecavüz ve istismarın garip, masum, korumasız ve savunmasız nesnesidirler. Bize düşen görev, çocukları Allah’ın birer emaneti olarak görmeyi içselleştiren bir bakış açısını yaygınlaştırmaktır. Çocukları akla ziyan tehlikelerden korumada herhangi bir hukuki boşluk bırakılmamalı, sorumlularına en ağır cezalar verilmelidir. Çocuk, gönüllerde sevgiyi, kalplerde merhameti harekete geçiren en sevimli varlıktır; o, kutsal bir hediyedir.

Sonuç olarak

Din kisvesinin altına kendi kirli sırrını saklayan ahlâksızla, sanat özgürlüğü kalkanı ardına sığınarak kız çocuğunu küresel bir cinsel sömürüye yem eden ahlâksızın mayası özde aynıdır. Farklı milletlerden ve dinlerden olsalar, farklı dilleri konuşsalar bile iğrençlikte buluşan bu pedofiller aynı cibilliyete sahiptir. Cinsel sömürü ve şiddet suçunun ortak failleri olan bu ahlâksızlar maddeye tutkuyla tapınmada aynı karenin içindedirler. Aslında fevkalade adi, aşağılık bir zevkin paylaşılması dışında hiçbir ortak noktaları yoktur. Daha açık söyleyecek olursak, ortak noktaları, saf masumiyete günahkâr tecavüzdür. Saf, tertemiz, günahsız masumları kirletip geleceklerini karartmada adı konmamış bir iş birliği içindedirler. Şarlatanın biri çocuk bedeni, namus, haysiyet ve şerefi üzerinden kendine sahte şeyhlik sıfatı devşirirken  Batı’daki utanmaz pedofil de sanat hamiliği devşirir. Değişmez evrensel kuralı yeniden hatırlayalım: Ahlâksızlar iğrenç eylemleri işlemeyi kafalarına koyduklarında ne sınır ne zaman ne mekân tanırlar.

Allah, göz nuru yavrularımızı iğrençlikte birbiriyle yarışanların şerrinden muhafaza buyursun.

Editör: Mehmet Çalışkan