Bünyamin ALBAYRAK
Ahmet ÜNAL

Hem ilmi hem de şahsiyetiyle çevresine örnek olan bir din görevlisi. Öğrencilerini ve etrafındaki yardıma muhtaç kimseleri gözetip kollayan yardımsever bir insan. Başına gelen sıkıntılardan dolayı ilim aşkını asla kaybetmeyen dirayetli bir mümin. Binlerce talebe yetiştiren, ilm-i kıraati büyük titizlikle talebelerine öğreten Şeyhu’l-Kurra öncü bir âlim, İsmail Hakkı Bayrı, nam-ı diğer Kesikbacak İsmail Efendi.

İsmail Hakkı, 1905 yılında Batı Trakya’nın Serez şehrinde doğar. Babası Serezli Arif Efendi, annesi Fatma Hanım’dır. İsmail Hakkı, ilköğrenimini memleketinde tamamladıktan sonra İstanbul’a giderek Üsküdar Toptaşı Askerî Rüşdiyesi’ne kaydolur. Keskin zekâsı ve azmiyle hızlı ve başarılı bir şekilde eğitim merhalelerini bir bir tamamlama iştiyakında olan İsmail Hakkı, bir üst sınıfa geçtiği karne günü eve dönerken tramvaydan düşerek iki bacağını da kaybeder. Bu talihsiz olay İsmail Hakkı’nın hayatını değiştiren bir dönüm noktasıdır. 

İsmail Hakkı’nın bu tramvay kazasından sonra önüne yepyeni bir hayat açılır. Bu güzide hayat, Kur’an-ı Kerim’in en güzel şekilde okunması ve okutulması görevidir. Kur’an-ı Kerim’de Yüce Rabbimiz şöyle buyurur: “Umulur ki hoşunuza gitmeyen bir şeyde sizin için hayır vardır.” (Bakara, 2/216.) Evet, sanki Cenab-ı Hakk’ın bu ayet-i kerimesi İsmail Hakkı’nın hayatına tecelli etmiştir. Geçirdiği tramvay kazası hayra dönüşmüş, bir ehl-i Kur’an’ı ilim halkasına dâhil etmiştir.

İsmail Hakkı’nın desteğe en muhtaç olduğu bu dönemde kendisine yardım eden kişi dayısı Şeyhu’l-Kurra Hafız Ahmet Şükrü Efendi’dir. O, yeğeninin maddi ve manevi tüm ihtiyaçlarıyla ilgilenir, önce tedavisini yaptırır sonra da hafızlığını ikmal etmesini sağlar. Hafızlığını tamamlayan İsmail Hakkı, talim, tashih-i huruf derslerini de yine dayısı Ahmet Şükrü Efendi’den alır. Kıraat ilminin bir sonraki merhalesi olan kıraat-ı seb’a, kıraat-ı aşere ve tayyibe ilimlerini bir diğer kıraat âlimi Varnalı Zâde Ahmet Hamdi Efendi’den okur.

Kıraat ilmiyle meşgul olan İsmail Hakkı, dayısının destek ve yönlendirmesiyle de Arapça, fıkıh, hadis, tefsir, akaid gibi diğer İslami ilimleri öğrenmek için Ömer Nasuhi Bilmen, Bekir Hâki Yener gibi İstanbul’un meşhur hocalarının cami derslerine katılarak onlardan istifade eder. İsmail Efendi, bir yandan aldığı bu ciddi ilmî birikimi usulünce, kendine mahsus kural ve kaideler içinde bir sonraki nesile aktarmak için çaba gösterirken diğer yandan geçimini temin etmek üzere Kumrulu Mescit karşısında bir bakkal dükkânı açar. Bu dükkân sadece onun geçimini temin ettiği bir yer değildir. Aynı zamanda bu yer, onun fahri olarak öğrencilerini okuttuğu bir medrese gibidir. 

1940 yılında mahalle camisi olan Kumrulu Mescit’te fahri Kuran öğreticiliği için İstanbul Müftülüğüne müracaat eden İsmail Hakkı, Diyanet İşleri Başkanlığının onayıyla iki sene kadar bu görevi icra eder. Bu günlerde İsmail Hakkı, Sıdıka Hanım ile evlenir. Bu evlilik, bir sevgi, saygı ve sadakat örneğidir. Kur’an’a âşık bir hanımefendinin Kur’an talebesi ile nikâhlanmasıdır. Sıdıka Hanım, Kur’an aşığı ve Kur’an’ın okunmasına ve okutulmasına çok değer veren bir insandır. Günün birinde İsmail Efendi’nin okuduğu Kur’an-ı Kerim’i dinler. Bu okuyuştan çok etkilenir. Okuyan kişinin kim olduğunu araştırır. Bu hocanın İsmail Efendi olduğunu öğrenince ona evlilik teklifi göndermek ister. Bu husus duyulunca yakınları Sıdıka Hanım’a, “Bu Hocanın iki bacağı da kesiktir.” derler. Bunun üzerine Sıdıka Hanım, “Varsın iki ayağı olmasın. Ben hayatım boyunca böyle bir Kur’an ehline hizmet etmeye talibim.” diyerek evlilik teklifinin kendisine iletilmesini ister. Böylelikle huzur ve mutluluğun bir ömür boyu süreceği bu evlilik gerçekleşir. Bu güzide evlilikten iki kız ve iki erkek çocukları dünyaya gelir.

1942 yılına gelindiğinde Diyanet İşleri Başkanlığı İstanbul Müftülüğünden Afyon iline bir Kur’an muallimi göndermesini ister. İstanbul Müftülüğü bu görevi İsmail Hakkı Efendi’ye teklif eder. Kur’an-ı Kerim’i öğretmeye âşık bir insan olan İsmail Efendi bu teklifi hemen kabul eder ve 1942 yılında ilk resmî görevine, Afyon Merkez Kur’an Kursu’nda Kur’an-ı Kerim hocası olarak başlar. Bu yolculukta kendisine iki talebesi de eşlik eder. Bu talebeler, daha sonra ilm-i kıraatte nice talebe yetiştirecek Düzceli Hafız Hasan Efendi ile Of ulemasından Hafız Mehmet Aşıkkutlu’dur. 

1950 yılında Kesikbacak İsmail Efendi Afyon’daki görevini tamamlayarak İstanbul Fatih Dülgerzâde Camii Kur’an Kursu’na tayin olur. İstanbul’a gelir gelmez talebe yetiştirmeye devam eden İsmail Hakkı Hoca, Kur’an-ı Kerim’in lafzını dilden dile aktardığı gibi mana ve mefhumunu da kalpten kalbe aktarmanın gayretinde olur.

İsmail Hakkı Hoca, hayatı boyunca son temsilcisi olduğu Osmanlı ulema ve Şeyhu’l-Kurra kafilesinin mümeyyiz vasıflarını üzerinde barındıran bir hademe-i hayrattır. Onun en belirgin özelliklerinden biri de yardımseverliğidir. Maaşını aldığı gün kendi geçimini sağlayacak kadarını ayırmış, kalan kısmını talebelerine ve ihtiyaç sahiplerine vermiştir. Hocasını başının tacı olarak gören, evden camiye, camiden kursa sırtında taşıyan talebesi Miktad Temiztürk, İsmail Efendi’nin bu özelliğini şöyle anlatır: “Hocam, gerek mizacı, gerek şeker hastalığının etkisiyle anlık sert tepkiler verirdi. Ancak talebelerine kızsa dahi daha sonra onlara döner ve kendilerinden helallik alırdı. Ayın ortasında benden borç para isterdi. Bir defasında, ‘Hocam, yoksa maaşınız mı yetmiyor?’ diye sorduğumda bana şöyle cevap vermişti: ‘Evladım! Maaşımı kendim ve talebelerim için ikiye bölüyorum. Kendime ayırdığım bölüm bana ve aileme yetiyor. Ancak talebelerim ihtiyaçlarını karşılamam için bana geldiklerinde, ben onları nasıl geri çeviririm? Onların ihtiyaçlarını karşılamak için borç alıyorum.’” 

İsmail Hakkı Hoca, Peygamber Efendimiz’in (s.a.s) “Sizin en hayırlınız, Kur’an’ı öğrenen ve öğretendir.” (Tirmizi, Fedâilü’l-Kur’ân, 15.) hadis-i şerifini düstur edindi. 1971 yılında emekli oluncaya kadar gecesini gündüzüne katarak hayatını Kur’an-ı Kerim’in öğretilmesine vakfetti.  Günümüzde ilm-i kıraatin okutulmasında öncülük eden nice âlim yetiştirdi. Bunlardan birkaçı Mehmet Rüştü Aşıkkutlu, Mustafa Demirkan, Kazım Bayram, Mikdat Temiztürk, Mehmet Gürgür, Yusuf Aydın ve Hafız Hasan Efendi’dir.

İsmail Hakkı Bayrı, nam-ı diğer Kesikbacak İsmail Efendi, 11 Kasım 1972 tarihinde vefat etti. Binlerce talebesi ve seveninin katılımlarıyla Fatih Camii’nde Gönenli Mehmet Efendi’nin kıldırdığı cenaze namazının ardından Edirnekapı Şehitliğine defnedildi.

Bu vesileyle daima öğrencilerini ve etrafındaki yardıma muhtaç olan kimseleri gözetip kollayan, hem ilmiyle hem de şahsiyetiyle örnek olan Kesikbacak İsmail Efendi’ye ve onun şahsında fani âleme göç eyleyen tüm hademe-i hayrata Yüce Rabbimiz rahmet eylesin.
 

Editör: Mehmet Çalışkan